KÖŞE YAZILARI | GÜLAY KOÇ

Binlerce Yıllık Tutku

Ne alışveriş ne dedikodu ne de erkekler. Pek tabii parfümler! (Gülay Koç)
 
   
 
 
     

Sizlere bu hafta kadınların 4 bin yıllık bitmek tükenmek bilmeyen tutkusundan söz etmek istiyorum. Bu; ne alışveriş ne dedikodu ne de erkekler. Pek tabii parfümler!

Jean Paul Gaultier, Madonna için tasarladığı bir bustiyerin benzerini kendi adını taşıyan parfüm şişesine giydirdiğinde, o şişenin içindeki kokuya bürünmek isteyenlerin sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çoktu. Hatırlayın, dünyanın en ünlü alışveriş caddelerinde dolaşanlar bir anda portakal ve vanilya kokmaya başlamışlardı. Bedenleri esir alan bu vazgeçilmez tutkunun geçmişine kısa bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

Parfümün antik çağlarda tütsü şeklinde ve genellikle dini törenlerde kullanıldığı eski Mısır hiyerogliflerinde yazıyor. Her ne kadar ilk parfümün 14’üncü yüzyılda Macar Kraliçesi Elizabeth için yapıldığı bilinse de Mısırlılar bu buluşa zemin hazırlamışlar. Çam sakızından oluşturdukları tütsülere çeşitli yağlar ilave ederek ürettikleri kokulu kremler parfümün temellerini atmış. Tutankhamon’un mezarında bulunan krem vazoları ve parfüm şişeleriyse bunun kanıtı.

Eski Yunan ve Roma medeniyetleri de parfüm yapmayı Mısırlılar’dan öğrenmiş. Ancak onlar parfümü günlük yaşantılarında daha farklı şekilde kullanıyorlarmış. Kendilerinden ziyade elbiselerinin, ayakkabılarının, yemek masalarının, perdelerinin, hatta ve hatta evcil hayvanlarının üzerlerine sıkıyorlarmış parfümlerini.

Ve 16’ıncı yüzyıl… Cam sanatının ilerlemesiyle parfümün gelişme süreci de hız kazanmış. Yasemin, sümbül ve güllerle aroması zenginleştirilen parfüm, bu kez de Fransızlar tarafından “kişisel eşyalar”ın üzerinde kullanılmış. Amaç ise pis kokuları önlemek. Bu özellikle XV’inci Louis zamanında en üst seviyede yaşanıyormuş. Sarayın tüm odalarına, banyosuna, mutfağına, hatta avlusuna farklı farklı kokular sıktıran Louis’nin sarayının, halk arasında “koku sarayı” olarak anılmaya başlaması da bu yüzdenmiş.

Rönesans döneminde, parfüm tüketimi çılgınlık boyutuna ulaşmış. Yelpazeler, peruklar, mücevherler, eldivenler, akla gelebilecek her türlü kişisel eşya parfümleniyordu. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun da parfümün çekim alanına girdiği biliniyor. Saray ahalisinin tercihi genellikle zencefil oluyordu.

Avrupa’da 18’inci yüzyıldan sonra parfüm şişelerinin tasarımında gözle görülür değişimlere rastlanıyor; Art Nouveau’nun etkisiyle çiçek motiflerinin yer aldığı parfüm şişelerinin sayıları hızla artıyordu. Sadece şişelerde değil, parfüm kutularının tasarımında da aynı etki hakimdi. Art Nouveau izleri taşıyan en değerli parfüm şişeleriyse Bouquet Nouveau, Royal Vaissier ve Cri de Coeur olarak hafızalara çoktan kazınmıştı bile.

Pirinç kapaklı kristal parfüm şişeleri 1900’lü yılların trendini oluşturmaya başlarken, altın kaplama etiketleriyle elitist ruhlar okşanıyordu. Bu şekilde tasarlanan Le Lilas by Riguard, Rose de Chiraz by F. Wolff&Sohn ve Eros by Richard Hudnut’a sahip olmak kelimenin tam anlamıyla bir ayrıcalıktı. Ya da Rene Lalique’in şişesini tasarladığı Au Coeur des Calices veya Ambre Antique’ye…

Fransız moda tasarımcısı Paul Poiret’nin tasarladığı Chez Pioret parfüm şişesiyse bir başka akımın, oryantalizmin, doruk noktasını simgeliyordu. Cam şişesi, renkli kapağı ve kapağından sallanan altın kaplama püskülleri bu parfüm şişesini oldukça havalı gösteriyordu. Chez Pioret’nin etiketindeyse sadece “R” harfi yer alıyordu. Sıra dışı tasarımların aromatik kokuların önüne geçtiği bu yıllar bir müddet daha devam etti. Ta ki 1929 yılına kadar… ABD’de de yaşanan Büyük Buhran, parfüm sektörünü sekteye uğrattı. Azalan talepler, düşen siparişler… Bu “buhranlı yıllar”dan bir tek Baccarat, Brosse ve Lalique gibi güçlü şirketler etkilenmedi. Onların özel tasarımlarının bir alıcısı muhakkak oluyordu. 1935 yılına gelindiğinde Jean Patou’nun “Normandie” isimli bir parfüm için tasarladığı şişe, eski günlere geri dönülmesini kolaylaştırdı. Normandiya’nın lüks yolcu gemisiyle aynı adı taşıyan bu parfümün şişesi de gemi şeklindeydi.

II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Christian Dior’un Baccarat imzalı şişesinde satışa sunduğu Miss Dior’u ve Diorissimo’su durgunlaşan parfüm sektörüne “moral kaynağı” oldu. Feminen ve romantik çizgiler taşıyan Nina Ricci’nin L’air du Temps isimli parfümüyse güneş şeklindeki şişesiyle tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyordu. Peki ya Salvador Dali’nin Monsier Marquay isimli parfüm şişesine ne demeli? Şapkalı ve kravatlı bir erkek şeklinde tasarlanan, şişesi iki kulplu testiyi anımsatan bu parfümün kutusu da oldukça ilginçti. Dali’nin bıyığıyla yapılmış izlenimi veren imzası, kutunun üzerinde zarif bir şekilde duruyordu.

Kokularından daha çok kışkırtıcı tasarımlarıyla beğeni toplayan, sahip olmak için can atılan sınırlı sayıda ve numaralı üretimler günümüze de damgasını vurmaya devam ediyor. Ve kadınların vazgeçilmezi olmaya…

Bu arada yolunuz bir gün parfümün başkenti Grasse’ye düşerse mutlaka Galimard Parfüm Evi’ne uğrayın. Burası 1747’de kurulmuş ve hâlâ aynı yöntemlerle parfüm üretiyor. Çiçeklerin toplanmasından parfüm şişelerin hazırlanmasına kadar her detay el yapımı. Galimard’ın fabrikasına düzenlenen turlar sayesinde kendi parfümünüzü kendiniz de yapabiliyorsunuz. Bu da ilginç bir deneyim olur doğrusu!


GÜLAY KOÇ
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>