Sakladığın ne varsa dökmek istiyordun sanki ortalığa, kim dinlemek isterdi
yaranı iyileştirmek için uzun uzun…
Yağmak isteyen bulut bakışlarınla süzüyordun çevreni, sabırsızca boşalıp rahatlamak istiyordun.
Kahkalarındaki samimiyet bile o kadar uzaktan geliyorduki, sana ait olmayan parçan gibi duruyordu yüzünde.
Neleri özlüyordun kimbilir ? kiminle ve nerede olmak istiyordun gerçekten ?
Sormaktan korkuyordum, yan masadaki bir yabancıydım gözlerinden yansıyan resimde.
Oysa konuşmaya başlasak, kaç ? şişe dökülürdü itiraflarla doldurucağımız
boş kadehlere…
Kırmızı acıları yudumlayıp beraber geçmişe gömecektik ilk gece ve sonra beyaz mutlulukları dolduracaktık her yeni güne gülerek başlamak için.
Dudağında kalan elma şekerinin tadını anlatacaktın bana en saf hallerini hatırlarken,
en büyük kaybedişin uçan balonu elinden gökyüzüne kaçırdığın gün zannettiğin zamanları hatırlayacaktın sonra.
Çıkarsızca yaşanan ilk aşkın hatırası düşerken dilinden gözlerin bir başka parlayacaktı.
Öyle derinlere gömülecektiki anlattıkların , bütün sırlar kaybolmak için yanımıza gelecekti…
Ne canlar yanmıştı güzelliğinden kim bilir, kaç rüya hayat kadar uzun sürmek istemişti,
peri halinle yaşayıp.
İnanılmazlığın, ulaşılmazlığınla karışınca sana daha fazla yaklaşmaya çalışan,
gölgene bile sarılmayı mucize sanan elleri görebiliyordum.
Tekrarın tekrarını yaşamaktan usanmış filmlerin yorgun şeritlerindeki hikayeleri için gönderilmiştin dünyaya.
Zamanın acımasız makarasına dolanıp kördüğüm olmuş sahnelerin son çaresiydin.
Mahşerden önceki son çıkıştı elindeki işaret, ezip geçmek ne büyük bir ahmaklıktı
cennetine sapmadan, cehenneme doğru kör gözlerle gitmek.
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER