Zordu çok zor. Kelimeler değil önümden koskoca bir hayat kayıp gidiyordu. Arkandan giderken öylece baka kaldım. Bu olamazdı, hayır yapamazdın. Beklemiştim hep, birlikte bir sonu.
Çok zor başlamıştık birlikte bir hayata. Nasıl bu yaşa, bu yıllara geldiğimiz anlayamadığım kadar güzel, su gibi akıp giden bir hayat sürmüştük beraberce. Sadece ikimiz, biz, bir kadın, bir erkek tek bir bedende. Anlayacağınız birlikte büyüyüp, yaşlanmıştık. Yolumuzun sonuna da birlikte gideceğimizi hep düşündüm. Olmadı. Söz vermiştik halbuki.
Seni seviyorum ve iyi ki varsın !!
Bu; güne başlayıp, aynı günü sonlandırdığımız yegane iki cümleydi hayatımızda.
Etrafımızda bize gıpta ile bakan her insana nasihatimiz buydu. Her ne olursa olsun, bu cümlelerle hayatımıza başlıyor ve gözlerimizin içine bakarak sonlandırıyorduk.
Seni her geçen gün daha çok seviyordum.
Bunu biliyor mu acaba ?? diye kendime sorarken , ellinci evlilik yıldönümümüzde aynı soruyu o bana yöneltmişti. O an elini iki avucumun içine alarak ve onun gözlerinin içine bakıp “Hem de çok” demiştim. Çok.
İyi ki de demişim onu her zaman çok sevdiğimi…
Bakın şimdi o yok. Ama yer yüzünde yanımda yaşadığı sürece ömrüne yetmeyecek kadar onu çok sevdiğimi o kadar dile getirmiştim ki, eğer bir gün, işte o bir gün yanımdan çekip giderse yanında taşıyacağı dolu dolu ‘seni seviyorum’ kelimeleri olsun istemiştim.
Söz vermiştik ama.
Olmadı.
Çok çabuk geçti o gençlik yılları. Bin bir koşuşturma, hayatı oturtma, iş, para, geçim, ev sahibi olma, çocuk yapabilme ümitleri, bir türlü olmaması ve kabullenme yılları ile gelen emeklilik süresi.
En büyük zevkimiz; küçük ama çokça yeşillikler içinde olan bahçemize, evimizdeki pencere önüne oturtulmuş sallanan sandalyelerimize vakit geçirmek.
Hayatta en güzel şey neydi seninle biliyor musun ? Vakit geçirmek, yanımda olman, ayrılmaman, gözümün içine bakman.
Yine gözlerim doldu. Sana her baktığımda bu olurdu biliyorsun değil mi ?
Bak gidişinden sonra da bunu değişmedi.
Küçükken okuduğum o masallardan biri gibi, ne beyaz atınla gelmiştin bana, ne de beyaz bir araba alacak kadar paramız olmuştu. Ama sen hep benim prensim olmuştun. Oldun ve hala öylesin.
Beraber saçlarımız beyazladı.Düğünümde ben beyaz gelinliğimle sen beyaz smokininle göz kamaştırmıştık.
Beyaz güzel renkti, sana da çok yakışmıştı, keşke ölümü çağrıştırmasaydı!!
Tek bir gün daha isterdim, sana seni ne kadar çok sevdiğimi söylemek için.
Tek bir gece daha isterdim; senin yatakta gözlerimin içine bakarak ‘İyi ki varsın’ demeni duymak için.
Bu sabah kırkıncı günün ve benim hatırladığım; mutfaktan bahçeye açılan kapının önünde yere yatmış olduğun ve evin içinde benim dışımda herkesin koşuşturuyor olması.
Kimlerdi bunlar, nerden gelmişlerdi, kim çağırmıştı ?
Öylece bakıyordum, bir şeyler oluyordu..Sakindim, çok sakin hatta donmuş.
En son gördüğüm sahne; seni çıkartıyorlardı bahçeden, o çok sevdiğin çimlerine basarak.
O an hatırladığım, işte o an canımın yandığı, çığlıklar içinde ağlamaya başladığım.
İşte sen, işte o an anlamıştım, bir daha bu eve gelmeyeceğini. İçimden seni çekiyorlardı. Ambulans caddeleri aşıp hastaneye yaklaştıkça, içimden akıyordun. Alıyordu bir güç seni.
Tanrım güç ver bana!!
Bu ilahi adalet ise, beni de al!!
Şimdi buna hazır değilim, üzgünüm, özür dilerim.
Bir daha seni görüşüm cenaze günü olmuştu. Tabutunun içinde, öylece, masumca ve çokça beyaz.
Tanrı kılıcını çekse şuan ve beni de alsa yanına…
Evimin her yanı beyaz, kıyafetim, geceliğim, yatak örtüm. Koltukların üstünü de beyaz çarşaflarla kapattım. Bekliyorum.
Hazır gitmeye yani.
Pardon. Senin yanına gelmeye.
Gelin gibiyim her gece. Beyaz tepeye toplanmış saçlarım ve geceliğimle.
Ve yaşadığım her gece, rüyamda sana güzel görünmek için bu yapılanlar.
Ve her gece, bir daha yaklaştığımı biliyorum bu beyaz sona.
Üzgünüm sevgilim, bu hayatta yapamadıklarım için.
Ve üzgünüm sevgilim, senin yüzünü ilk gördüğüm gün, dün gibi aklımda. Üzgünüm sevgilim; keşke bilebilseydim bugün bilebildiklerimi seni alırdım kollarıma ve bırakmazdım.
Ah keşke.
Bazen saklanmak istiyorum bu hayatta; çünkü sadece özlediğim sensin.
Ve elveda demek o kadar zor ki; sıra ona geldiğinde.
Ve yanıldığımı söyler misin ? Sesini duyamadığım günlerde bastıramadığım çığlıklarımda.
Benimle övünüyor musun ? Hala buradayım, seni içimde taşıyorum diye..
Bir şans daha kazanmak için yapamayacağım şey yok, sadece bir kez gözlerinin içine bakabilmek için!!
Benimle gurur duyuyor ya da küçümsüyor musun ? O sona cesaret edemediğim için..
Üzgünüm sevgilim; yaptığım veya yapamadığım her şey için..
Ama şimdi ‘Beyaz’ bir yolculuğun içindeyim….
Seni ne kadar çok özlediğimi değil, seni ne kadar çok sevdiğimi gelip kulağına fısıldamak için..
Umut ışığım yanıyor görüyorum.
Mutlu son beyaz ise; uçur beni bekliyorum.
Sevgiliye yazılan son mektup…
NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER