Evrenin ruhu
Dün gece Paulo Coelho’nun Simyacı’sını bitirdim. Eğer Thorsten vermemiş olsa okumayı asla tercih etmeyeceğim bir kitaptı bu. Çünkü inançlardan hoşlanmam.
İnanmayı gerçekten istedim ama ne yazık ki gene inanamadım.
Nasıl düşünür, nasıl kurgularsan öyle olacağına dair bir sürü kanıt var elimde.
“İşaretler her yerde diyordu” kitap, elbette öyle...
Görmek istediklerini görürsün. İşaret olarak ele almak istersen yanından geçen bir kelebeği, yeni tanıştığın birini ya da yanlış bir telefonu bile böyle kabul edebilirsin.
Yaşarken zorluklar çıkmıyor mu karşına, evet çıkıyor.
O zorlukları süreçlere yorumlamak ya da yorumlamamak da insanın kendi elinde.
Dolayısıyla bence evrenin ruhunun yaşadıklarımıza bir etkisi yok.
Hayat sadece kendi akışını takip ediyor ve ona müdahale edebildiği ölçüde eden de sadece sensin.
Bu durumda neden ben başarıyor olmayayım da evrenin ruhu bana yardım etsin?
Bunun nedeni de oldukça basit. Çünkü insanlar isteklerini gerçekleştirirken paylaşmak isterler.
Dolayısıyla sevdiğin bir şeyi gerçekleştirirken de yalnız olmaktansa evrenin ruhuyla bunu bütünleştirmek ve kendini daha güçlü hissetmek yeğdir. Çok sevdiğimiz neyi yapıyorsak bunu başta sevdiklerimizle, sonra da çevremizdeki herkesle paylaşmak isteriz. Yalnız olmaktan hoşlanmayız. Yalnız yapılan her eylemin verdiği tat birlikte yapılandan azdır.
Bu mutlak değildir elbette. Bazen de insan sadece kendisiyle paylaşmak ister. O da sadece yalnızlıkla paylaşmaktır zaten ve onun keyfi de kendince başkadır.
Berberi bir arkadaşım bana kendi dininden bahsetmişti. Evrenin gücüne inandıklarından, yedi gücün onları yönettiğinden ve insanın kendi kaderini değiştirebilme imkanı bulunduğundan... Bir arkadaşım bunu “umutsuzluktan kaynaklanan bir boş çaba” olarak yorumlamıştı.
Öyleydi.
Fakat o Berberi sadece o dine mensup insanların yapabildiği bir büyü yapmayı teklif etti bana. Yanaklarıma sürmem için sevgi tozları verdi, “yüzüne baktığın ilk erkek sana aşık olacak ve ömür boyu peşinden ayrılmayacak” dedi.
(Ne fantezi ama!) Sırf heyecan olsun diye ben de uyguladım.
“Ne olacaksa olsun ama hayırlı olacaksa olsun” demem gerektiğini de sıkı sıkı tembih etti. Eğer bana aşık olacak kişi benim hayatımı kötü etkileyecekse o olayın gerçekleşmemesi için bir önlemmiş bu.
Hayatımda hiçbir dine, hiçbir büyüye inanmamış olan ben bir kez olsun böyle bir şeye sığınmayı, kainatın eğer kendince bir bilinci, bir akışı, bir süreci varsa ona -insanların yarattıkları ve kutsal kabul ettikleri- dinlerden biriyle seslenmek istedim.
Çünkü her şeyden olduğu gibi zaman zaman kendi doğrularımdan da kuşku duyup, onları da sorguluyordum. Belki yanlış olan benim aklımdır, belki gerçekten evrenin benim bilemediğim boyutları vardır.
Yüzüne ilk baktığım erkek bana aşık olmadı.
Evrensel güçlerin olmaması bir yana, aşk dileğimin gerçekleşmemiş olmasının bir nedeni vardı; emeksizlik.
Çünkü o insana ulaşmak için hiç çaba harcamamıştım, sevgi emeksiz var edilebilir mi? Uzaktan uzağa onun bana aşık olmasını bekledim ama ne gidip onunla konuştum, ne de herhangi bir girişimde bulundum.
Sonunda anladım ki –Simyacı bunu anlatıyor – eğer bir şeyi çok istiyorsan, elde etmek için uğraşmalısın.
Geçirdiğimiz güzel günlerin içimizde ne oranda sevgiyi oluşturduğunu tarttım kendimce. Bunun neye, ne kadar yeteceğini de... İnsan ruhu her zaman sürprizlerle doludur, değişkendir, bulunduğu ortama, konuma, o anki kimyasına göre değişir.
Dolayısıyla bir şeyi mutlaklaştırmak mümkün değil.
Peki sevgi denilen kavram tüm bu değişimlerin karşısında aciz bir bebek olmaktan öteye geçemeyecek mi?
Kendi adıma istediğim şeyi elde etmek için çaba sarf etmenin gerekliliğini kabullendim ve işte bu yüzden yazıyorum.
Anlattıklarım sana uzak ve anlamsız gelebilir ya da tamamıyla kapsayabilir seni.
Sen giderken söylediğim dileklerimin doğruluğuna inanıyorum şimdi.
“Ne olacaksa olsun ama hayırlı olan olsun ve bu herkes için böyle olsun.”
Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Fahriye Evcen Koton`un Marka Yüzü Oldu”
“Vaatler Ve Palavra Palavra Palavra”
“Doğru Sütyen Ölçünüzü Biliyor Musunuz?”
“Özlem ”
“Mama sonrası bebeğinizi dik tutun ”
“İşte 17. haftanın armağan kazanan şanslı cosmoturk okurları...”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32