DİĞER HABERLER

Ex-arkadaşa Mektup

Yasemin Uludoğan'ın yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
(Birazdan okuyacağınız yazı adım gibi eminim ki pek çok kadının yaşadığı değişik bir hayalkırıklığı cinsi. Bu yazı eşliğinde dinlenecek, konuya vakıf bir fon müziği bulamadım ben. Bir ara aklıma Queen’den "Friends will Be Friends" geldi ama o da anlam itibariyle tam örtüşmüyor bu durumla. Şu sıralar radyolarda bol bol dönen"Sheep" adında, koyunlar hakkında yazılmış güzel bir Club şarkısı var hani adam şarkının sonunda Meeee diyor, bilenler, onu fon müziği olarak hayal ediverin bir zahmet. Ben böyle bir duruma ancak meeleyen bir adamın şarkısını uygun görürüm!!.)

EX-ARKADAŞA MEKTUP

Ne güzel bir arkadaşlığımız vardı seninle. Sahibi olduğun butikten ilk içeri girdiğim andan itibaren senin cana yakınlığın espri anlayışınla pek çok erkekten farklı olduğunu anlamıştım. Senden satın aldığım bir triko kazak ile dört yıl devam eden dostluğumuz başlamış oldu böylece.

Bir süre sonra alışkanlık haline geldi bende öğleden sonraları dükkana uğrayıp bir türk kahvesi içmek ve kahve eşliğinde yeni kıyafetleri denemek. Başka butiklerde duyduğum:

-Satın almanız şart değil yine de bir deneyin,
klişesinden ziyade arkadaşımın butiğinde duyduğum:

-Kız şunu bir dene de şu kıskanç müşteriler senin üzerinde bir görsün en azından bir iki satın almak isteyen çıkmazsa noolayım, sözleri moralimi yerine getirmek ne kelime, pik yaptırırdı pozitif ruh halime.

Ne de zevkli şeyler satardın. Artık senden başka kimseden birşey satın almaz olmuştum. Ben körleme üzerimdekini beğensem bile sen bana yakışmadığını düşündüğünde satın almamam için her şeyi yapardın.

Başka bir butikten birşey satın aldığımda canım arkadaşıma ihanet ediyormuşum gibi gelirdi. Elimde başka bir mağazanın poşeti varsa eğer ve senin dükkanın önünden geçeceksem yıldırım hızıyla deparlardım sen beni ve ihanet ortaklarım poşetleri görmeyesin diye.

Dükkanda işler kesat gittiğinde, müşteri olmadığı zamanlar dertleştiğimizde az mı şey paylaştık seninle? Sen yıllardır kötü giden evliliğindeki sorunları, arada yaşadığın kaçamakları, belalı kadın müşterilerin manyaklıklarını anlatır, sen olsan ne yapardın diye bana dert yanar, ben ilişkilerimde yaşadığım kargaşaları, işimde yaşadığım problemleri anlatır bir erkeğin bakış açısından akıllar isterdim senden. Verdiğin akıllar da işe yarardı hep. Ne de olsa insan sarrafıydın sen. Kolay mı her gün onlarca kadınla uğraşmak, hele bir de onlara birşeyler beğendirmek…

Bazen "Gel iki dertli tavuk, balık yemeğe gidelim" der alır başımızı boğaza kaçardık. Dertler biter mi Boğaz’da? Daha da depreşir, depreştikçe biz deşer içinden sağlam parçaları kurtarır, kurtardıklarımızla kırılmaz camdan umutlar yapardık seninle.

Bir kadınla erkek illa sevgili mi olmalıymış? "Arada aşk olmadan pekala ne güzel arkadaşlık da oluyormuş" tezini düşman çatlatırcasına ispatlardık çevremize.

Ama sonuna kadar savunduğum bu dört yıllık tezi o gün, on dakikada, ağır bir darbeyle yıkıverdin. Sana, duyduklarıma inanamadım hala da inanamıyorum, daha doğrusu inanmak istemiyorum. Madem benimle yaşattığın dostluğun ötesinde benimle daha farklı bir boyutta, bir birliktelik yaşamayı düşünüyordun bunu söylemek için dört yıl mı bekledin? Tam tamına dört koca yıl!

Yani bunca yıllık arkadaşlığımız, dostluğumuz bastırılmış gizli duygular üzerine mi kuruluydu? Ben dostluğuna güvenerek anlattığım dertleri aslında bir gizli hayranıma mı anlatıyordum? Meğer kaya gibi arkadaşım dediğim bu insan benimle ilgili ne hayaller kuruyormuş da ben saf saf kardeşim diye onu bağrıma basıyormuşum.

Hem sen o gün ne çeşit bir cesaretle bana bunu itiraf ettin ki? Bunca sene korkakça gerçek duygularını gizlerken şimdi gösterdiğin cesaret gerçek yiğitlerde mi yoksa gerçek aptallarda olanlardan mıdır sana soruyorum!

"Neden sen ve ben bir arada olmayalım" derken bunca yıl inşa ettiğimiz bu arkadaşlığın ne derece çürük temeller üzerine kurulduğunu ispatlamış oldun bana. Ama birşeyden emin ol ki benim kurduğum temeller senin kurduğunu sandığın plastik temellerden çok daha sağlam. Ölümüne biliyorum ki seni buna teşvik etmek için en ufak bir harekette dahi bulunmadım. Bu sergilediğin tavır karşısında benim soğukkanlılığım bir erkeğin gerçekte ne kadar aciz, bir kadının ise ne kadar güçlü olabileceğini kanıtladı bana.

Nasıl bir hayalkırıklığıdır bu?

Şimdi sana yandığım dertler, anlattığım sırların mahremiyeti ne olacak?

Sana ve benim için yaptıklarına nasıl güveneceğim artık?

Ex-arkadaşım bana neler ettin. Dört yılı bir anda zehir ettin.

Oldu mu şimdi?

Oldu mu ya?


Felsefel Köşe:

"Hayat geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır."
Kierkegaard

Yasemin Uludoğan
yaseminabla@hotmail.com


Dip Köşe:

Gülben Ergen’in başına gelenler yılbaşı hindisinin başına gelemezdi herhalde. Olanlar karşısında Türk toplumu bir anda ikiye ayrıldı "Yapmasaydı. Şöhretini böyle temeller üstüne kurarsa olacağı budur" diyenler ve "Ne olursa olsun bir kadının mahremiyeti bu derece kişisel çıkarlara alet edilemez" diyenler.

Ben Gülben Ergen’ in müziğiyle ve yaptıklarıyla pek ilgilenmiyorum. Onu sanatçı olarak değil daha ziyade bir ShowWoman olarak görürüm. Onun hakkındaki yegane yorumum ağzı çok iyi laf yapan ama bir o kadar da pot kıran, çok güzel ve çok akıllı bir kadın olduğudur. Böylesine şöhretli, halk tarafından sevilen ve rakiplerince kıskanılan bir kadının bulunduğu çevre itibariyle, özellikle bayan sanatçı tayfasından, bol miktarda düşmanı vardır. (Nitekim haberlerde adı geçen iki ünlü eskisi bayanın bu kasetin ortaya çıkmasında ne derece çaba gösterdiği de bol bol yazıldı, gel de genç bir kız iken evine yatıya gittiğin, can ciğer arkadaşına güven şimdi!)

Benim naçizane fikrim, geçmişi ve bugünü nasıl olursa olsun bir kadının mahremiyetinin bir takım uçkur düşkünü sapıkların tatmin oyuncağı haline getirilmesi kesinlikle affedilmenin telaffuz bile edilmeyeceği, en ağır cezaların bile hafif kalacağı bir suçtur. Bununla birlikte bu insanötesi (!) varlıkların halk arasında "İnsan" da denen en gelişmiş "Homosapiens" klasmanına dahil edilmesi de bu yeryüzünde yaşayan tüm canlılara, hatta tek hücreli canlılara bile çok ağır hakarettir.

Bütün bunların yanısıra olayda adı geçen bir takım Meşhurcuk! kadının bu olayın ortaya çıkmasındaki çabaları bu kadınları hiç düşünmeye sevk etmez mi: "Hemcinsimin başına gelenler benim başıma gelse ben ne yaparım. Ben de aynı çevredenim. O da kadın ben de kadınım" diye… İnsan bunu aynı çevrede bulunduğu hemcinsine nasıl yapar? Bu kadınlar korkmaz mı yarın bir gün aynı şeyin onların da başına gelebileceğine? Yoksa bu iki kadın gerçekten göründükleri gibi beyin denen düşünme organından yoksunlar mı?

Dilerim Gülben Ergen bu olayın şokunu çabuk atlatır ve bu suçu işleyenler de en kısa zamanda cezalarını bulur. Daha afazla ne söylenebilir bilemiyorum.


________________________________________________________


Yasemin Uludoğan da kim oluyormuş?

Yaşı 25. Hem reklamcılık yapıyor hem müzik. Saçları kırmızı. Kedisi var. Meraklı. Hadi buna da burnumu sokayım, içimde kalmasın, dedi yazı yazmaya başladı. Battı balık yan gider...


_______________________________________________________


Yasemin Uludoğan da kim oluyormuş?

Yaşı 25. Hem reklamcılık yapıyor hem müzik. Saçları kırmızı. Kedisi var. Meraklı. Hadi buna da burnumu sokayım, içimde kalmasın, dedi yazı yazmaya başladı. Battı balık yan gider...

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>