DİĞER HABERLER

Hikayedeniz-12

"...Gözlerini tavana dikmişti. İncecik kollarını başının altına kenetlemiş, dalmış gitmişti hayaller dünyasına...." Güven Gürbüz'ün yeni yazısını okumak için tıklayın...
 
   
 
 
     
HİKAYEDENİZ-12

Gözlerini tavana dikmişti. İncecik kollarını başının altına kenetlemiş, dalmış gitmişti hayaller dünyasına.
Bir sinek kondu tavana, bir sinekte üstüne, uçuşuyorlardı birlikte. Bir yerde ayrıldılar, diğeri kovalıyor bir türlü yakalayamıyordu diğerini. Ranzanın yanıbaşındaki ahşap pencere hafif aralanmıştı, dışarı doğru uçtu sinekler.

Caddenin köşesinde duran sarı taksinin radyosundan çıkan müzik sesi hafiften sarıyordu koğuşun içini.
Edip Akbayram söylüyordu "Dumanlı dumanlı oy bizim eller, oturup ağlasam delidir derler"
Burnunu çekmesi hızlandı. Gözlerinden akan damlalar kulağının arkasına doğru aka, aka, küçük bir dere oluşturmuştu sanki.

Bu yurda geldiğinde henüz beş yaşındaydı. Annesinin yurt müdürüyle görüşmesi esnasında elinden sımsıkı tutuşunu ve çarşaf gibi buruş, buruş mendilini hatırladı. Sonra annesinin bağrına basıp öpmesini sonrada ardına bakmadan hızla yanından uzaklaşmasını hiç unutamıyordu. Koşmak istemişti peşinden, ama bırakmayan müdürün sert parmak uclarının canını yakmasına rağmen çabalasada, ağlasada, sızlasada nafileydi. Bir başına kaldığını koynuna sakladığı bir kuru ekmeği gece yarısında dişlerinin arasında sıkarken hissetti. Düğüm, düğüm olup bir türlü gırtlaktan aşağı inmezken dokundu. Sımsıcak bir elin ellerini tutmasını arzuladı. İncecik belinden sarılmasını, sonra başının okşanmasını. Her gecenin sabahında gözlerini mecburen açmak zorunda oluşunu. Zaman la arkadaşları oldu kendi gibiler. Yetimhanenin arkasında basket sahası vardı, oradan seyredelerdi maç yapanları sonra görevlinin gür sesi ile pire gibi kaçışırlardı.

Zaman ne çabuk geçmişti. Yıllar sonra artık kocaman çoçuk olmuştu. Ama hayalindeki annesi ve hiç bilmediği babası düşler sokağında devleşmişler, o ise büyüdükçe küçülmüştü düşlerinin yanında. Yattığı ranzadan doğruldu. Koğuşun kapısında emektar Fahri amcanın sesi ile irkildi.

- Ne o Cevdet tembelliğin üstünde bu gün. Bu gün haberini alırsın?
Şaşkın bir halde gözlerinin içine bakıyordu Fahri amcanın:

- Hayrola? Ne olaki bu haber inşallah hayırdır?

Fahri amca kollarına aldı Cevdet’i alnının ortasına bir baba şefkati ile öpücük kondurdu. Sonra bir daha, bir daha..

- Başka bir yurda gidiyorsun Cevdet..Bizleri burada geçen anıları umarım bir gün hatırlarsın değilmi?

Şaşkınlık içinde kalan Cevdet:

- Neden Fahri baba neden?

- Benden duymamış ol ama emir yüksek yerden gelmiş. Seninle görüşeceklermiş. Duyduğuma göre özel bir yurda gidecekmişsin.

- Ne yani paralımı?

- Evet..

Cevdet şaşkınlığını üzerinden atamamıştı ki bir ses Cevdet diye duyuldu. Arkasını döndüğünde müdürün sekreri
müdürün kendisini odasına çağırdığını bildirdi.

- Hadi Cevdet yavrum..var bir keramet bu işte..

Cevdet koridorun sonundaki müdürün odasına geldiğinde kapı aralanmıştı..İçeride kadının birinin müdürle konuştuğunu gördü. İçeri girmekte tereddüt etti biraz bekleyeyim en iyisi dedi. Ancak sesler yükselmeye başlayınca kapınınbir el tarafından içeriden kapanması ile seste kayboldu. Uzunca beklemenin sonunda kadın içeriden hızla çıktı ve binayı terketti. Ürkek ve korkak adımlarla kapıya yanaştı. İki sefer tıkladı.

- Giiiirrrr!...
İçeri girdiğinde Yurt müdüründen hiç beklemediği bir ses tonu ile karşılaştı. Kırmızı meşin koltuğa oturması ile
süngerin yumuşaklığının içinde kaybolması bir oldu. müdür kafasını uzatarak;

- Bana bak Cevdet..Buraya geldiğinde henüz beş yaşındaydın. Annen bize bıraktı gitti biliyorsun. Bir daha da uğramadı. Annen’in Düsseldorfta bir fabrikada işçi olarak çalışmakta olduğunun haberini aldık. Ancak bir hafta önce bir iş kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmiş. Sağlığında senin için para biriktirmiş. Bu paraya on sekiz yaşına gelince hak edeceksin bu arada öğreniminide yatılı özel bir kuruluşta yapacaksın. Buradan kat kat daha güzel bir yer olacak. Üstelikte geleceğin için çok daha güzel olacak. Sen akıllı bir çoçuksun..

Cevdet’in gözleri dolup dolup boşalırken Müdür de dayanamayıp ona sarılıp başladılar ağlamaya..

- Ben burada kalmak istiyorum müdürüm ben buranın havasına suyuna alışmışım. Annemin kokusunu tanımamışım. Nemle rutubet onun yerini almış. Saçlarımdaki yeşil sabunun kokusunu, Mutfaktan yayılan kapuskanın kokusunu ararım. Beni bırakmayın başka bir yere?

Yurt müdürüde şaşırmıştı. Nasıl olmuştuda bu kadar sıkıntıların içerisinde ayakta kalmaya çalışan bir yurdun
evladı bu sözleri söylemişti..

- Bana bak Cevdet..sen sabırlı, sebatlı bir o kadarda sevgi dolu bir çoçuksun. Yaşın henüz daha ufak sayılır.
Gideceğin yeri görsen bunları söylemezdin. İstediğin zaman yine bizlerin yanına geleceksin unutma..Bu imkanı iyi değerlendir oku adam ol ondan sonra senin gibi yetimlerede sahip çık. dedi..Ve annesinin Cevdet’e yazdığı mektubunu uzattı..Cevdet mektubu aldı ve yurdun bahçesine çıktı..

Mektubu okumak istemedi önce, Annesini canlandırdı karşısında. Simsiyah saçları vardı gözleri gibi. Gülünce yumuk yumuk olurdu gözleri. Sağ yanağında gamzesi vardı. Sonra alnında birde siyah beni. Kollarından tutar havaya kaldırırdı. Arslan oğlum benim derdi. Baban gibi olma sakın olurmu ? derdi. Ne yapmıştı babası ona meçhuldu.

Mektubu açtığında, kağıt üçe beşe katlanmıştı. Yavaş yavaş açtı. Bir fotoğraf vardı. İşte bu annem benim annem dedi. Öptü, öptü. Öptü, canlan ne olur diyordu. Cansız resim yüzüne gülümsüyordu sanki. Kağıdı açtı iyice..

" Oğlum Cevdet..
Baban öldükten sonra, sana bakamayacağımı düşünerek seni yurda verdim. Ne olur beni bağışla. Çok zor günler geçirdim. Yurdışına gitmek zorunda kaldım. Ama sana söz veriyorum bir gün seni görmeye geleceğim. Yine saçlarını okşayacağım, koklayacağım yavrum..Senin için para biriktireceğim. Seni götüremiyorum yanımda yavrum. Kader böyle beni affet. Bir gün beni anlayacaksın oğlum. Beni affet bekle yavrum. Gül dudaklarından öpüyorum. Uzak diyarlardan oğlum senin için çabalayacağım Kavuşacağız bir gün bekle yavrum."

Ne Cevdet’ine kavuşabilmişti annesi Ne Cevdet doyasıya sarılabilmişti annaesine. Ama bu mektubun etkisinde kaldı uzun seneler. Okulunu bitirdi. Yüksek tahsilini yaptı. Ve aradan geçen uzun yıllardan sonra yetimhanenin müdürü oldu. Ve geldiği yerleri unutmadı dört elle sarılıp Yurdu bayındırlaştırdı. Daha güzel bir çehreye kavuşturdu. Küçüklüğünde çektiği sıkıntıları şimdi onun durumunda olanlara yaşatmamaya söz verdi kendine.
Boşuna söylememişler."Aşan bilir karlıdağın ardını, çeken bilir ayrılığın derdini"

www.guvenin.bz.tc
guvenin@turkiyeonline.com



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>