DİĞER HABERLER

İstersen Walt Whitman’a uğrayabiliriz!

"Gelin bu haftaki yazımıza bir filmden sahneyle başlayalım…" Can Anamur'un yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
İstersen Walt Whitman’a uğrayabiliriz!


Gelin bu haftaki yazımıza bir filmden sahneyle başlayalım…

Bir erkekle bir genç kız, ilk kez buluşmuşlar. Erkek bir gül getirmiş. Genç kızın evinin mutfağındalar. Konuşma Fransızca. Genç kız hapşırıyor, burnu kıpkırmızı, özür diler gibi “alerjilerim başladı” diyor. Türkçe altyazı da “sanki sevgililer günü gibi” yazıyor.

Nasıl çeviri ama!

Bu alıntı geçtiğimiz yıl ülkemizde vizyona çıkan “I’m With Lucy-Aşk Kapıyı Çalınca”nın tezgahlarda bulunan korsan dvd’sinden. Evet, korsan cd, vcd, kitap derken bir de karşımıza korsan dvd’ler çıktı. Bu ürünün alıcısı da normal vcd alıcısından farklı olunca her türden filmi, özellikle de üç, beş kopya vizyona çıkan değişik tarzdaki filmleri tezgahlarda bulmak mümkün. “Lilja Forever” mı istersiniz, yoksa “Caja 507” mi? Osama, karanlık Sırlar, Motosiklet Günlüğü… Hepsi bulunur!

Sen de mi korsan dvd alıyorsun demeyin! Arada bir ben de şeytana uyuyorum. Arşivlemek için değil, vizyonda yetişemediğim, kaçırdığım bir film olursa yakalamak için.

Korsan dvd, sinema seyircisinin “festival filmi”tabir ettiği filmlere de el atınca bu kaçakçılığın arkasındakilerin de işi karıştı. Söz konusu Hollywood yapımları olunca iş bir yerde kolaydı. Çat pat İngilizce bilen bir üniversite öğrencisi bulursunuz. Filmi size üç hamburger parasına çevirir, diskete kaydeder, verir. Size de bu altyazıları artık sinema salonundan mı çektiniz, yoksa film zaten eski de Amerika’dan gerçek dvd’sini getirip ondan mı çoğalttınız, ya da iyice şanslısınız ve bir dağıtımcıdan filmin vhs izleme kopyasını mı buldunuz, işte bu kopyanın üstüne basmak kalır.

Korsanların görüntü bulma yolları o kadar geniş ki! Şu örnek balığın nasıl baştan koktuğunu çok iyi açıklıyor herhalde. Bu yılki Oscarlarda aday olan bazı filmlerin korsanları filmin Amerika’da Oscar Ödülleri için oy kullanacak Akademi üyelerine izlemeleri için verilen dvd’lerden yapılmış. Siz kopyasını izlerken arada bir uyarıcı yazılar çıkıyor. Bu dvd Oscarlarda oy kullanacak sayın üyelerimiz içindir... Ne yazık ki bu sayın üye elindeki kopyayı korsanlara aktarmayı uygun bulmuş.

İngilizce filmler için altyazı bir yerde kolay diyorduk. Ne de olsa yeni bin yılın bu en geçerli dilini bir bilen bulunuyor. Peki ya film Fransızca, İspanyolca, İtalyanca hatta Japonca olursa? Yeni milenyum gençlerine yabancı kalan bu dillerde çevirmen bulmak da pek kolay olmasa gerek. Hem kim uğraşacak dili iyi bilen, bu işi profesyonelce yapan bir çevirmenle? Durum böyle olunca hatalar da kaçınılmaz oluyor. Argo kelimeler anlaşılmıyor ve çevrilmiyor. Çevrilirse de bir şeyler uyduruluyor. Bu İngilizce için bile geçerli.

Bir adım daha ileri giderek “dili bilmez uydurur” durumuyla da karşılaşıyoruz. Yazının girişindeki “I’m with Lucy” filmine dönelim isterseniz. Filmin adı İngilizce olsa da filmin yapımcı firması bir Fransız firması. Gaumont’un yapımcı olarak yer aldığı proje Fransızca ve İngilizce olmak üzere iki ayrı versiyonla dünyaya sunulmuş. Türkiye dağıtımcısı firma nedense Fransızca versiyonu seçmiş. Üstelik bu versiyon sonradan seslendirilmiş bir versiyon. Çünkü filmin tüm kadrosu İngilizce konuşan oyunculardan kurulu.: Monica Potter, dizilerden aşina olduğumuz David Boreanaz, John Hannah, Anthony LaPaglia... onlar İngilizce oynamışlar, Fransızlar dublaj yapmış, bizim sinemalarımızda da işte bu dublajlı versiyonu yer almış.

Bu seçim korsanların başına büyük işler açmış. Anlaşılan Fransızca bilen bir çevirmen bulunamadığı için film metine sadık kalınmadan çevrilmiş. Nasıl mı? Çevirmenimiz kolayca anlaşılan enternasyonal kelimeleri not almış; spor, seks, New York, doktor gibi. Ekranda olan bitenden de bir şeyler çıkarmaya çalışmış ve başlamış kendi metnini yazmaya. Bu metin asıl metine ne kadar uyumlu dersiniz? “-Sen Lucy misin? –Evet –Ben de Luke, gidelim mi?” tarzı konuşmalarda sorun çıkmamış. Gelelim sarf edilen cümlelerin biraz daha karmaşık olduğu diyaloglara. Örneğin doktor olan Luke arabada işinden bahsetmektedir. Lucy’yi etkilemek için yaptığı ameliyatları anlatır “her türden diz kapağı görüyorum” tarzı bir şey söyler. Çevirmen bu konuşmaya “bu meslekte genç kalmak gerekiyor” tarzı bir çeviriyi uygun görür. Bir kere adam yakışıklıdır, üstü açık spor bir arabada Miami sahillerinde gitmektedirler. Herhalde diz kapaklarından bahsedecek hali yoktur. Hem sahiden diz kapağının Fransızcası nedir ki?

Filmi izlememiş olanlar için iki cümleyle özetlemek gerekirse. Lucy, sanki “Sex and the City”den fırlamış, otuzlu yaşlarını süren, New Yorklu bekar bir hatundur. Beş tane beyaz atlı prens adayı vardır. Hepsi birbirinden çok farklı ve hepsi arkadaşlarının çöpçatanlığı sayesinde tanışılmış adaylardır bunlar. Mimai’li zengin ve yakışıklı doktor, egzotik yazar, terk edilme acısıyla yanıp tutuşan romantik, eski beyzbol oyuncusu bir maço... Film Lucy’yi bu beş ayrı erkekle gösterir ve sonunda hem senarist, hem Lucy içlerinden birinde karar kılarlar.

Yine Miami’liden bir diyalogla hatalar zincirimize devam edelim. Luke, Miami’yi kastederek “burada 3 yıldır yaşıyorum” der. Çevirmenimiz Miami, New York kelimelerinden olayın şehirler üzerine olduğunu anlamıştır. Şu çeviriyi uygun bulur: “Buraya çok sık gelirim”. Eh, fena değil hani.

Şimdi sıkı durun. En müthiş çevirimiz geliyor…

Yine Luke edebiyattan bahsederken Walt Whitman’ı sevdiğini söyler. Lucy de bu yazara bayılmaktadır. İşte ortak bir yönleri çıkmıştır. İki genç insan mutlu bir şekilde arabalarında yol alırken çevirmen şu müthiş altyazıya imza atar: “Walt Whitman’a gidebiliriz istersen”. Evet, anlaşılan çevirmenimiz bu ismi ya Miami’de bir restaurant adı sanmıştır ya da uğranılacak bir dostun adı.

Araba, yol, bir insan adı... evet bu verilerden yola çıkarak “haydi uğrayalım!” tarzı bir şeyler söyletebilirsiniz ekrandaki insanlara. Üstelik Whitman adını da hiç duymamışsanız. Bu çeviriye imza atan arkadaşımızın pek böyle derin edebiyatla işi olacak değildir ya!

Peki ya şuna ne demeli? Olay bir mağazanın kozmetik reyonunda geçmektedir. Lucy reyonda görevli bir bayan arkadaşına yanındaki erkek hakkında şöyle der: “hiçbir kusuru yok doğrusu”. Ve işte çeviri “tek kişilik bir bilet lütfen”. Harika değil mi? Çevirmen kozmetik reyonunu havaalanında bir kontuara benzetti desek reyondaki pudralar, allıklar, renk, renk ojeler ne oluyor? Yoksa büyük mağazalar uçak bileti satışına da mı başladı da bizim haberimiz mi yok?

Çevirmenimizin iyi olduğu yerler de yok değildir aslında. Örneğin Barry patenle kayarlarken Lucy’nin parmağına bir yüzük geçirir. Çevirmenimiz konuyu ıskalamaz. Neredeyse asıl metine uygun altyazılara imza atar. Burada asıl hatayı böyle bir sahnede hayal gücünü fazla çalıştıramayan senaryo yazarında mı bulmak lazım yoksa? Sonra Lucy, Bobby’yi arkadaşı Melissa ile tanıştırınca Bobby kızın elbisesine bakar ve bir şeyler der. Evet, çevirmenimiz yanılmamıştır. Bobby “elbiseniz çok güzel” demektedir. Filmin bir diğer sahnesinde Lucy’nin verdiği bir not filmin aslı İngilizce olduğu için İngilizcedir. Notta “will you marry me?” yazmaktadır ve çevirmenimiz bu notu çevirmekte hiç zorlanmaz. Fransızca bilmeden Fransızca bir filmi çeviren “çevirmen” demek ki İngilizce bilmektedir.

Bu seksen dakikalık kısacık filmde örnekler o kadar çok ki! İsterseniz şu televole tadında alıntıyla bitirelim: “bu kitap sana beni hatırlatsın, senin için en güzel besteler yapılsın, melodiler senin kulağına rüzgar gibi ulaşsın”. Luke, Lucy’ye bir kitap hediye etmiştir ve ilk sayfasına da birkaç satır karalamıştır. Tahmin edersiniz ki Luke’un yazdıklarıyla yukardaki satırların uzaktan yakından alakası yoktur. Burada da çevirmenimiz edebiyat paralamıştır. O kadar da olsundur artık.

Can Anamur

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>