DİĞER HABERLER

Kitabın içindeki kent...

"Bir kent bir şairi nasıl yaratır ve kent tarafından yaratılan bu şair kentini nasıl anlatır? " Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Kitabın içindeki kent

Evaristo Carriego kitabını açtığımda beni ilk kucaklayan sözler, Borges’in yaşadığı dünyayı tanımlayışı oldu.
Uzun yıllar Buenos Aires’in bir banliyösünde büyüdüğüne inanan Borges, aslında sayısız İngilizce kitapların bulunduğu bir kütüphanede ve sivri parmaklıklı bir bahçede geçirmişti çocukluğunu.
Bahçenin dışında ise bıçakların ve gitarların Palermosu soluk alıp veriyordu. Borges bahçenin dışındaki Palermo’yu hiç tanımıyor ve merak ediyordu:
“... sivri uçlu parmaklıkların ötesinde neler oluyordu? Benim iki adım ötemdeki karanlık barda ya da boş arsada, yalnızca bu topraklarda yaşanabilecek hangi şiddet yüklü yazgılar gerçekleşiyordu? O günlerin Palermosu nasıl bir yerdi, ne denli güzel olabilirdi?”

Borges’in “Belgesel olmaktan çok imgesel bir kitap” diye tanımladığı Evaristo Carriego, 1900’lerin Palermo’suna farklı bir perspektiften bakıyordu.
Kitabın arkasında verilen bilgiye göre 1930’larda yayımlanan bu kitap, varoşlardan gelen bir şairin hayatına ve çalışmalarına yer verdiği için eleştirilmişti.
Daha sonra Borges bu kitabı, Buenos Aires’in ve çocukluğunun geçtiği Palermo mahallesinin “öteki yüzünü” anlatmak için kaleme aldığını söylemişti.
Kitabın Aynasındaki Adam adlı çalışmasında Borges’in biyografisini kaleme alan James Woodwall, Evaristo Carriego’yu Borges’in babasının bir arkadaşı olarak tanıtıyor;
“Carriego popüler olmasına karşın büyük şairlerden sayılmazdı. Borges’lere yakın oturuyordu ve hemen her Pazar, yarışlardan sonra, Jorge ile sohbet etmeye ve birkaç bardak şarap içmeye gelirdi. Carriego’nun sohbeti yazarlığından iyiydi.”

Aslında Borges’i etkileyen şey Carriego’nun daha otuz yaşındayken (1912’de) veremden ölmesiydi. Carriego’nun yaşına geldiğinde onun yaşam öyküsünü yazmaya ve adının Arjantin yazınının ecclesia visibilis’inde yer almasını sağlamaya karar verdi.
Woodwall Kitabın Aynasındaki Adam’da, Evaristo Carriego’nun biyografi olarak başarısız sayılabileceğini ama zaten kitaptan “Buenos Aires’i mitleştirme çabasının doruğu” olarak söz edilebileceğini söylüyor.
Borges, Evaristo Carriego’nun sonunda “Palermo’nun varoşları Carriego’yu yaratıyor ve Carriego tarafından yeniden yaratılıyor” diyerek kentle şair arasında kurulan özdeşleşmeyi açıklıyor.

Carriego, Shakespeare, Balzac, Withman, Dumas okuyor, o yazarların yaşadığı dönemlere ve ülkelere özeniyor, 20. yüzyılda ve Güney Amerika’nın varoşlarında yaşadığı için hayıflanıyordu.
Dizelerinde Buenos Aires’te yaşayan fakat farklı kökenden gelen compadritoları, criolloları, gauchoları, gringoları, guapoları konu ediyor, onların ölmek ve öldürmekle iç içe geçen yaşamlarını anlatıyordu.
Borges de kah onun anlattıklarından yola çıkarak, kah kendi anımsadığı detaylarla kentin ve Carriego’nun portresini oluşturuyordu.
Borges, Palermo’nun geçmişini anlatan makalelerle, Buenos Aires’in et gereksinimini karşılayan sığır çiftlikleriyle, mezbahalarla, tek başına otlayan katır görüntüsüyle başlıyor Palermo’yu anlatmaya.
Okur, ilk etapta kendisini iki farklı dünya arasında (yaşadığı şehir-Buenos Aires, 20 yüzyılın başı ve sonu) kalmış gibi hissetse de bir süre sonra Türk halkı ile Arjantin halkı arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ayrışmaya başlıyor. Mesela “Araba Yazıları” at arabalarının üzerindeki nüktedan yazıları aktarırken minibüsçülerimizi anımsatıyor.
Öte yandan Arjantin’in “yoksul ama mutlu” halkı beni kıskandırıyor.
Borges, Buenos Aireslilerin yoksulluğunun Avrupalı yoksullarınki gibi çaresizlikten kaynaklanmadığını ve hep umut dolu olduğunu vurgulamadan geçmiyor.
Zaten kitabın sonlarına doğru verilen “Tango tarihçesi” de bu halkın eğlenmeye ne kadar değer verdiğini çok güzel bir biçimde ortaya koyuyor.
Bir kentin nasıl nefes alıp verdiği, nasıl değiştiği de gözlemlenebiliyor bu kitapta.
Kentin sokakları arasında karnına bıçak saplanmış olarak bulunan compadritolar futbolun yaygınlaşmasıyla birlikte ilgi odağı olmaktan çıkıyor, kötü niyetli art nouveau binalar kenar mahallelere ulaşırken, elektrikli tramvaylar sokaklarda tur atıyor, sinemalarda Amerikan ve Avrupa filmleri gösterime giriyor.

Borges okurken her zamana, her kurguya dokunabilmek, basit detaylarından zamansızlığa ve mekansızlığa uzanmak, kendini güven içinde hissederken onun hiç de tekin olmayan ve hep -acaba mı- sorusunu sorduran satırlarının içinde kaybolmak mümkün.

Emin olun, bu kitap da Borges’in labirentlerinden nasibini almış.

Borges okurlarına not: Gerhard Köpf’ün “Borges Yok” kitabında iddiası Borges’in sırdaşları arasında bir parola olmasıydı. Tüm anlattıklarım dışında, bu kitabın esas sırrını çözebilecek bilginin anahtarını ben Kitabın Aynasındaki Adam’da buldum.
Borges’in dediği gibi; “...son tahlilde bütün edebiyat, otobiyografiktir.”

Meraklısına...

Evaristo Carriego
Jorge Luis Borges
İletişim Yayınları

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>