Merak Kediyi öldürür mü?
"Geçen hafta sonuna doğru sanal patronumdan ciddi bir uyarı aldım. “Bana bak! Eğer..." Deli Fişek'in yeni maceralarını okumak için tıklayın!
Geçen hafta sonuna doğru sanal patronumdan ciddi bir uyarı aldım. “Bana bak! Eğer yazın Pazartesi günü elimde olmazsa, yazılarına üzülerek ara vermek zorunda kalacaksın!!!” Ah canım yaa, şu kibarlığa şu lisana bak! Yazmayı ne kadar sevdiğimi biliyor, dolayısıyla gerçekten de yazamıyor olmanın asıl beni üzeceğini biliyor. Aslında arada bir sürü de yazım var, çeşitli nedenlerle buraya koymadığım. Neyse işte tüm haftasonunu bunu düşünerek geçirdim. Yazmaya değecek ne yapıyorum bu aralar diye. Aslında yapıyorum ama itici gücüm olan heyecan faktörü eksik işin içinde, gidiyorum, geliyorum ama nafile! Fakat bu sabah başıma enteresan bir olay geldi ve bu da aklımdakilerin kolayca kağıda dökülmesine sebep oldu. Allah da bana yine yardım etti. Hep merak ettiğim iki şeyi yaşamama izin verdi…
İşe vapurla gidiyorum. Bazen de çok yakışıklı tiplerle karşılaşıyorum ve düşünüyorum. Ulan ben bu adamı gece hayatında görsem ne yapar eder tanışırdım, ne bahtsızım ki vapurda karşılaşıyorum. Hay Allah yaa işe bak! Ve hep merak ederdim gerçekten birini çok beğensem, tanışır mıyım, yoksa gitmesine izin mi veririm diye! Allah işte bu noktada hem bu haftasonu hem de bu sabah yardım etti ve iki merak ettiğim şeyi yaşamama yardım etti. Efendim olay şöyle… Geçen hafta vapura kan ter içinde yetiştim, hep oturduğum masalı kısma yöneldim, yer yok, ne yapıp edip oralarda bir yer buldum kendime. Tabii vapuru zevkli hale getiren Radikal gazetemi alacak zamanım olmadı koşturma içinde, başladım etrafa bakmaya. Ana! bir de ne göreyim biraz ilerimde gözlerinden kıvılcımlar saçan bir yakışıklı!! Süper karizmatik, sakallı, yeşil gözlü bir abi oracıkta oturuyor. Allahım dedim, ne şanslıyım, gazetem yok ama onun yerini dolduracak başka bir motivasyonum var :)) Neyse, vapur daha yanaşmadan hızla indim ve yakışıklım da orada kaldı. Ne olacaktı yani? Ne düşündünüz ki? Tanışmak mı? Bekleyin azcık…
Bu haftasonum mükemmel geçti. Haftalardır, hatta aylardır beklediğim kayak olayına nihayet girebildim. Aslında geçen hafta da günü birlik gittim, fakat fırtına ve tipi bizi serseme çevirmişti. 5 metrede bir bolkara saplanmaktan 2 dakikada indiğimiz otel yolundan yaklaşık 25 dakikada inebilmiştik! Göz gözü görmüyor lafı da tam yerini bulmuştu. Hal böyle olunca yolun bir kısmını gerçek anlamda sürünerek katetmiştik. Zaten aklı başında olan kimse o gün kaymamıştı. Pistlerde 15 kişi falan vardı toplam. Ama günü birlik gittik ya, zamanı boşa geçirmek yoktu! Kayılmalıydı sonuna kadar, para cepten çıkmış olmayı haketmeliydi! Etmişti de! Bir sürü anımız, gülecek ve anlatacak bir sürü düşüşümüz olmuştu.
Ama bu haftasonu hem özel hem güzel hem de çok ayrıydı bir çok açıdan. Öncelikle illk defa Kartal Otel’i denedik. Haa bu arada ben Uludağcılardan değilim, benim yerim Kartalkaya! Ben öyle sosyetenin kol gezdiği yerlerden haz etmem, amaç kaymaksa kaymalı, piyasa ise onun yeri ayrı!! Aslında Uludağ’ın da yeri ayrıdır benim için. Eski sevgilim doğum günümde beni Uludağ’a götürmüştü. Benim gibi bir doğa adamına verilecek en güzel hediye olmuştu elbette! İlk defa kaymayı orada öğrenmiştim. Neyse yine dağıtmayayım mevzuyu. Kartal Otel daha pahalı. Ben de Pazar gününe kadar neden daha pahalı olduğuna bir anlam vermeye çalıştım durdum. Odalar fena, yemekler desen Doruk’tan daha iyi değil, odalara ulaşmak için yerlere ufak çakıl taşları bırakmak gerekiyor ki tekrar yolunu bulasın. Hiç bir hoşluğu yok. Ben başladım tabii ki “Doruk Otelden başka yerde kalmam abi” edebiyatına. Sonra geçen hafta sonu birlikte geldiğim arkadaşımı arayıp “Oğlum burası nefis, hava ve kar o kadar süper ki inanamazsın, keşke gelseydin” dedim. O da benden iyi kayıyor ya, başladı nasihatlere “bana bak orada Köroğlu diye bir pist var, sakın oaraya bensiz gitme, çok dik, sakın ha” falan diyince benim beynimde kıvılcımlar çaktı zaten! Huyum kurusun biri bana sakın şunu yapma diyince, hemen merakımı uyandırır ve listeye alırım. Aynen öyle oldu. Olduğu da iyi oldu, otelin niye daha pahalı olduğunu o pistlerde kayınca anladık. Upuzun ve mükemmel pistler. Yazımın başında dedim ya Allah merak ettiğim iki şeyi yaşamama izin verdi diye. Bazen dik yamaçlardan fişek gibi inerken kontrolü kaybetsem ve düşsem ne olur diye düşünürdüm ve hiç başıma gelmesini istemezdim elbette! Köroğlu’nun son dik yamacından inerken aşırı derecede hızlandım. Öyle ya, izlettiriyorlar bize Salt Lake yarışlarını, biz de gaza gelip haftasonu uygulamaya kalkıyoruz, sonra yerden kalkamıyoruz. Hatta hatırladığım son noktada, “acaba lifti bekleyenler duramayıp da aralarına dalacağımı düşünüyorlar mıdır? Ehe ehe görecekler ne kadar iyi kaydı…..” işte bu cümleyi tamamladığımı hatırlamıyorum…Uzun sure sürüklendim, tavada balık gibi dönüp durdum. Biraz sırt üstü kaydım, sonra yüzüstü sürüklendim ve yüzüm lifti bekleyenlere bakacak şekilde nihayet durabildim!!! Onlar da acaba durabilecek miyim telaşından kurtulmuş oldular…Tüm kafalar bana çevrilmişti, ben de karizmayı çizdirdiğime üzülüp bir yerimi kırmadığıma şükrederek doğruldum ve hiçbirşey olmamış gibi aralarına karıştım…İkinci düşüşüm de tam ayrı bir hikaye ama bu kadar uzun anlatmayacağım. O bundan da korkunçtu aslında, kayaklarımı ve batonlarımı toplamama 3-5 kişi yardım etti. Onda “kesin 5 yerim kırıldı, herşey bitti” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama yine birşey olmadı ve ben bu hafta sonunu sağ salim tamamlamayı başardım.
Biliyorum biraz uzun oldu. Diyorum ki bu yazımı ikiye böleyim. Hala sıkılmamış olanlar ve yaşadığım ikinci olayı merak edenler ikinci yazıma geçsin. Merak etmeyenler de ebediyen yazılarımı okumayı bıraksın. Bye…
Merak Kediyi Öldürür Mü? - 2 -
İşteee…Yazmam yazmam, yazmaya başlayınca da durdurabilene aşkolsun.
Bu sabah, yani 19 Ocak günü kayak dolu haftasonumdan sonra dağılmış bir şekilde uyandım. Uyandım ama yataktan kalkmaya halim, mecalim yok. Kafam sadece her zaman olduğu gibi işe gitmemek en azından geç gidebilmek için çareler üretmeye başladı. Hastayım desem yalan değil, boğazım ağrıyor dünkü düşmelerimi ucuz atlattım diye seviniyorum ama aslında sol ayağımda yaklaşık 24 saattir karıncalanma var ve geçmek bilmiyor, kollarım ağrıyor, sırtım ağrıyor, ama hayır bunları bahane edemem, çok ayıp. Gezmeseydin, gitmeseydin derler. Neyse, yine beceremedim. Kalktım yataktan söylenerek. Sallanarak bıraktım kendimi hayatın akışına. Yetiştim vapura, alabildim Radikal’imi, çıktım üst kata, ilerledim her zman oturduğum masalara….Bir de ne göreyim? Ne göreyim söyleyin bakalım? Madem okudunuz önceki yazımı? Eveeetttt…yeşil gözlü, karizmatik adamım orda oturuyor, aynı yerde! Halbuki ben onu unutmuştum bile! Ve Allah’ın lütfuna bakın ki, bir tek de onun masasında boş yer var! Adam da beni geçen seferden hatırlıyor olmalı ki, bakışları derhal bana “buyrun böyle outrun” mesajını ulaştırdı. Oturdum, gülümsedim nazikçe ve zavallı Radikal’imin sayfalarını boş gözlerle okur gibi yaptım. Heyecan var tabii bir de! Ben valla kılımı kıpırdatacak halde değilim, ölüyorum, dağılmış vaziyetteyim! Hay Allah şansa bak, uzakta oturmakla bir değil tabii, adamın masasında oturuyorsun, sıkıyorsa at kaçamak bakışlarını!” Attım valla, ama bir attım ve kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Adam bakışlarını bana dikmiş oturuyor. Hay Allah, olmaz ki, böyle de bakılmaz ki! Neyse bu durumdan derhal sıyrılmalıyım. Vapur yanaşmadan yine hızla hamle yapıp aşağıya indim. Etrafıma bakmadan vapurdan indim. Ama arkadaş niyetli değil bu sefer peşimi bırakmaya…Yanıma gelip “Gülüşünüz çok güzel! Bakışlarınız çok anlamlı! Fotoğraflarınızı çekmek isterdim” dedi. Ben de “Aaa fotoğrafçı mısınız? Çok teşekkürler ama ben resimlerde iğrenç çıkarım” dedim saçma sapan, ne gerek varsa, sanki çektirecez resim hemen oracıkta….Ama o bunlara aldırmayıp, yağlı boya tablomun da çok güzel olabileceğini söyledi. (Bunca yıldır sevgili Erdek grubu erkek arkadaşlarım, bakışlarımın boş olduğuna inandırmışlardı beni, biliyordum değerimin ölmeden once anlaşılacağını!) Ben şaşırdım tabii, hem fotoğrafçı, hem ressam, al
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“World’den babalara çekilişle sürpriz hediyeler!”
“Baştan tırnağa kış bakımı...”
“Yılmaz Erdoğan Türsak Sinema Seminerinde…”
“Oğuzhan Koç’tan Yaralarınızı Saracak Bir Şarkı “Hepsi Geçiyor””
“Hande Köstepen İle Kısa Bir Söyleşi ”
“Yaz, aşk demek. Aşk ne demek? ”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32