DİĞER HABERLER

Monologlar 3

Ela Mermerci'nin yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
Sanki tüm sözlerimi bir hafta boyunca biriktiriyor gibiyim doktor; evde beni görseniz, ağzımı bıçak açmıyor. İş yerinde deseniz, zaten çeviriyle uğraştığım için birileriyle diyalog kurmamı gerektirecek bir durum yok. Diyeceğim o ki; size anlatıp durmayı bekliyorum bir hafta boyunca.

Aklımdan size neler anlatacağımı geçirip duruyorum, şunu kesinlikle unutmayayım diyorum...

Doktor siz de, filmlerde gördüğümüz gibi gizli bir videoya veya teybe kaydediyor musunuz hastalarınızla olan görüşmelerinizi, bakın bunu düşündüm tüm hafta boyunca, yani aslında benim için fark etmez ama bu kayıtları tekrar dinleyip dinlemediğinizi merak ettim de... Hem nereden buluyorsunuz onca vakti, zaten bütün gün hasta kabul ediyorsunuz.. Akşam olunca da evinize, güzel karınıza ve çocuklarınıza koşuyorsunuzdur muhakkak.

Biliyorum, sizden değil benden söz etmemiz gerekiyor, bunun için size para veriyorum. Zaten bu para işi de bir tuhaf, biri sizi dinlesin diye ona para vermek... İletişim çağında ne kadar da ironik değil mi doktor? Öyle uzağız ki en yakınımızdakiyle bile, birilerine ‘ben de varım, yaşıyorum’ demek ve kendimizi dinletebilmek için para vermemiz şart.

Ben yeterince hırslı olamadım galiba doktor; öyle olsa kendime çekidüzen vermeyi başarır, daha iyi koşullarda yaşıyor olurdum herhalde. Üniversitenin ilk yılının, ilk günleri geliyor aklıma. Tüm hevesli öğrenciler sınıflara doluşmuş, kalem ve defterleriyle birlikte öğretmenlerin ağzının içine bakarken, ben dakika bir gol bir, uzun saçlı bir delikanlının peşinde dolaşıp duruyordum. O zamanlar kovboy çizmesi giyen erkekler daha üst mertebedeydi kalbimde. Derse girmek yerine okulun tam karşısındaki pastanede oturup duruyorduk. Pastane de pastane olsa, beyaza boyanmış, ağır demir sandalyelerin üzerinde kırmızı, deri taklidi süngerler. Bütün yaptığımız çay içip kaşıklarını çalmaktı. Tüm dersler bitince eve dönerdik. Bir çeşit vicdan azabı yaşıyormuşuz herhalde, okulun tam karşısında tüm günü geçirdiğimize göre... Okulu kırdın, bari mantıklı bir yere git değil mi, Boğaz’a yaklaş, Ortaköy’ü turla filan... Yok, bir şeyler hep eksikmiş bende, şimdi farkına varıyorum.

İki hafta olmadan, bizim devamsızlıklar had safhada olduğundan bölüm başkanı tarafından uyarılmış ve sonraki tüm zamanımızı derslerde geçirmiştik... Sınıfımız en üst kattaydı ve kışın resmen donardık doktor. Yağmur yağınca çatlaklardan su damlardı, şıp şıp sesleri arasında, üşürken herhangi bir derse konsantre olmak oldukça zordu. Sözünü ettiğim üniversite, bu ülkenin en iyilerinden biri doktor; ne vahim değil mi? Bir keresinde, bir sınav günü sınıf öyle soğuktu ki, eldivenlerimi bile çıkaramadan kalemi tutmaya çalışıyordum, sınav boyunca zangır zangır titredim, kolaysa palto, atkı ve eldivenlerle soru çözmeye çalışın... Hayır, bütün bunların üstesinden gelinir, gelir geçer, ama bir üniversitenini bu koşullarda öğrenci yetiştidiğini bilmek fikri insanı sıkan.

Zaten başka bir üniversite bilmediğimizden, üniversite böyle bir şey sanıyorduk, o başka. Ne zaman bir şeyin daha iyisinin olduğunu görürsen, onu istemeye başlarsın, değil mi doktor? Hepimizin doğasında yok mu bu, sürekli her şeyin bir üst modelini istiyoruz...

Gülümsüyorsunuz? Vakit mi doldu? Peki doktor. Peki.

elamermerci@doctor.com
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>