DİĞER HABERLER

Monologlar 6

Ela Mermerci'nin yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
Ben doktor, üniversite hayatını ailemden bir kaçış gibi görmemiştim. Başka bir şehirde okumayı isteyen ben olmuştum evet, ama bunu onlardan kaçmak, hayatımı yalnız başıma yaşayabilme özgürlüğüne sahip olmak için istiyor değildim. Yaşadığım şehrin üniversitesini küçümsüyordum, şu hale bakın ki yeniden bu şehirdeyim şimdi ve hayallerimi süsleyen işlerden biri de bu üniversitede hoca olmak... Ama adım attın mı bu derseniz, hayır. Cesaretim yok, hem kime gitmem gerektiğini, bu işlerin nasıl yürüdüğünü falan bilmiyorum.

Geçenlerde bu üniversitede profesör olan bir tanıdığıma laf arasında soruverdim, ne yapılıyor dedim, o da bana gidip rektörle konuş!! dedi. Bu işler öyle prosedürle falan hallolmuyormuş artık, rektörün keyfinin yerinde olduğu bir dönemse, seçimler falan yok, o da orada daha birkaç yıl kalacak gibi görünüyorsa gidip tık tık kapısını çalacakmışsın, resmen, ben geldim rektör bey, bana bir bölümde şu işi verin, bakın ben bunları bunları biliyorum diyecekmişsin. Çok şaşırdım.. Yapabilir misin derseniz, hayır, ben bir rektörün kapısını çalamam. Amam biri beni götürür, yol boyu cesaretlendirir, ne var canım, herkes böyle yapıyor falan deyip dolduruşa getirirse belki... Hem sonra kapıyı da çalamam, kendimi de anlatamam. Beni oralara sürükleyen kişi girizgahı yapsın isterim... Tıpkı bir çocuk gibiyim yani.

Belki de bana geçmişte konuşma fırsatı verilmemiştir doktor, öyle değil mi? Belki ben annemin babamın dizinin dibinden ayrılmamış, her yere onlar eşliğinde gitmiş, onlar ne derse onu yapmışımdır. Okul kayıtları geliyor aklıma mesela, misafirlikler geliyor. Annem ve babam beni hep överlerdi, böyle çocuktur, şöyledir diye, ben de mest olmuş bir vaziyette, ben neymişim diyerek dinlerdim onları. Sanki benim hakkımda bir ninni yazılmış, o ninni bir pikapta defalarca dönüyor gibiydi...

Bir de kendime olan güvenimi kazanayım diye lokantalarda hesap ödetirlerdi bana, garson abileri bulur hesabı ister, hesap gelince de paraları sayar verirdim. Bizimkilerin pek hoşuna giderdi bu durum. Kendime güvenim çocuk yaşlarda hayli yerinde olacak ki, bilmediğim bir ülkede, bizimkilere çaktırmadan ara sokaklara dalıvermiştim.

Kaybolmayacağıma emindim, bana hiçbir şey olmazdı, ben harikaydım... O duygularla Venedik’in dar sokaklarına girdiğimi, bir maske atölyesine kafamı uzatınca içeri çağrıldığımı anımsıyorum. Tereddüt etmeden girmiştim içeri. Dört beş kişi festival için maske tasarlıyor, form veriyor, boyuyorlardı. Ne dediklerini anlamamıştım ama maskelerden gözümü bir türlü alamıyordum; bizimkileri iyiden iyiye unutmuştum. Bana bir kola söylediler, ben de afiyetle içtim, yaldızla boyanmış bir maskeye öyle çok bakmıştım ki, sonunda onu bana verdiler. Sonra, sordukları hiçbir soruya cevap vermeyen bu kızın kayıp bir turist evladı olacağına karar vermiş olmalılar ki beni en yakındaki polise teslim ettiler. Hava kararmaya başlamıştı ki, her şeyin farkına vardım, kaybolmuştum ve bu olayın tek sorumlusu bendim...



Çok mu heyecanlı bir yerde bıraktım doktor?
Devamın haftaya anlatsam? Şimdi gidip yavrumu anaokulundan alma lazım...
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>