KÖŞE YAZILARI | ÇİSEM SOYLU

524’e Veda ve Sana Dair Ne Varsa...

Yanık kokular kaldı geriye, öyle dolu dizgin olacağını sandığım özlemler ise bitti bitecek... (Çisem Soylu)
 
   
 
 
     

Bir kadın, 20’li yaşlarının ilk çeyreğinde...

Bir adam, 20’li yaşlarının son çeyreğinde...

Bir tesadüf tanıştılar; kadın tesadüflere inanmaz, adam durumdan şaşkın.Her biri sanki kendisiyle konuşuyormuşcasına garip bir hissiyat içinde.Geleceğe dair tüm hayaller, yaşananlara dair hissedilenler, hayata dair amaçları hep ortak.

“Bu kadar ortaklık garip değil mi?” dedi adam, kadın cevap verdi; sorgulamıyorum.Bu defa da sorgulamadan, şüphelenmeden yaşamak istedi kadın.Olduğu gibi bıraktı benliğini ellerine.

Ayrı şehirlerde ayrı iki hayat.Adam yıllarca İstanbul’da yaşamış, anlattığına göre çok görmüş geçirmiş, doymuş, yeşile beyaza, memleketine dönmüş.Kadın oldum bittim İstanbul aşığı, doğmuş, büyümüş yaşayıp gidiyor.

Günlerden bir Pazartesi, kadın içinden geçirir “Ah bir gelsen de görsem gözlerini!” ve güler, ihtimalsiz dileklerine güler.Akşamlardan bir Pazartesi akşamı, adamdan bir haber gelir, “Yarın sabah geliyorum.” Kadın ağlar mutluluğundan, sabahı zor eder.

Günlerden bir Salı günüdür, güneş ışıldar gecenin koynundan sıyrılıp, kadın tebessümle uyanır yeni güne. Hazırlanır, yollara düşer. Saat 11:00 civarı onu görür. Kalbi çocuk gibi çarpar heyecandan, koşup sarılmak ister boynuna, yapamaz. Ağırdan alır, sarılır yine de.

O karşılaşmaya dair hissettiklerini defterine şöyle anlatacaktır günün gecesinde; “Bir adam, güneşin altından koştu geldi, elleri sıcacık, canım gözlerinde ben varım, gözlerimde o, nerelerdeydin şimdiye kadar demek istedim, diyemedim...”

Dolu dolu 12 saat geçirirler. İstanbul’un küçük bir bölümünü arşınlar, denize karşı oturur, birer bira içer, anlatır, söyleşir, gülüşürler. Adam bir arkadaşıyla birlikte gelmiştir uzaktan, kadının da bir arkadaşı vardır yanında. Ama umurunda değildir kadının ne arkadaşları, ne etraftakiler. Doya doya öpüp koklamak ister adamı ama zaman yetmez.

Vakit geceye kavuşurken ayrılırlar, iki ayrı şehrin kollarına bırakırlar kendilerini. Kadın evine döner, bakar ki herşey yabancı; “Yapma” der kendi kendine, “Bekle biraz, üzüleceksin” ve cevap verir “Bu defe üzülmeyeceğim, göreceksin. Bu defa son olacak, başka olacak.” Gülümser, uzanır yatağına.

Adamın da gözleri üzgün bakar ona veda ederken, bırakmak istemez bu koca şehirde tek başına kadınını ama elden birşey gelmez. Evine döner dönmez telefona sarılır “Özledim!” Kadın uykudan uyanır “Özledim!” diyen adama. Bir süre konuşurlar, kadının sıcacık olur içi, uyur.

Ertesi gün daha beterdir, duyduğu koku halâ burnunda hayatına devam etmek zor gelir. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle işine gelir, çalışamaz. Adam seslenir “Aklımdan çıkar mısın lütfen? Çalışamıyorum.” Kadın daha bi gülümser. Onu böyle mutlu gören arkadaşları mutludur ya adına güvenmezler adama. Uyarırlar, seni üzer derler kadın kızar. Anlatmaz olur.

Perşembe sabahı biraz daha zor olur. Geçen sadece 1 gün olsa da daha beter özlemeye başlar. Bu arada adam sürekli olarak onun şehrine taşınmasını ister, hayaller kurar. O kadar ki; evlilikten, aile olmaktan, yuva kurmaktan bahsederler. Aynı odanın havasını teneffüs etmek iyi gelecektir ikisine de. Kadın gözlerini yumar, adama bırakır kendini.

İkisi de yeşil olsun ister odaların duvarları, perdeler stor, bir gramofon, duvardan duvara bir kitaplık... Adam işten geldiğimde huysuz olurum, bir 15 dk. Bana birşey sorma, sonra ben anlatırım der. Kadın güler, kendisinin de aynı durumda oluşuna güler. Adam uyandığında da huysuzdur oysa, kadın güler, huysuz uyanmaz ama adamın huysuz hallerini düşünür, güler.

Adam anlatır, kadın “Bende!” der, kadın anlatır, adam “Bende!” der. Hayal ortaklığı kurarlar fark etmeden, büyüdükçe büyür düşleri.

Kadın dayanamaz, onu görmelidir. Cumartesi sabahı erkenden yollara düşer, adamın şehrine gider. Yeşil – beyaza onun gözünden bakar. Adam uykulu, karşısında kadını görür, şaşırır, gülümser yine de...

Kadın doya doya kokusunu içine çekmek ister, zaman yetmez. Adam o gün çalışmak zorundadır, kadın bunu göze alarak koşmuştur kollarına. Akşam üzerine kadar adam çalışır, kadın izler. Bir ara şeytan dürter, bilgisayarı boştayken ne var ne yok diye bakmak ister. Aklına gelen başına gelir, ondan henüz birkaç gün önce bir kadınla yaptığı yazışmaları görür. Aynı kelimelerle, benzer hayallerle kendisine yaklaşmış olması acıtır canını acıtmasına ama bir an durup; “Benden öncesi beni ilgilendirmez” der, gülümser, zor da olsa gülümser ve adama ses etmez.

Ofisten çıkar, otellerine giderler. Yorgun ama mutlu uzanırlar yatağa, öpüşür koklaşır, televizyondaki saçma diziye gülerler. Yemek yeme vakti gelir, dışarı çıkarlar. Kadın dışarıda vakit kaybetmek istemez, bir an evvel sevgilisinin kollarında uyumanın huzuruna ermek ister, beklentisiz. Otele dönerler. Öpüşür, koklaşır birbirlerine belki de zamana doymaya çalışırlar. Kadın halâ sevdiği adamın kollarında uyumanın heyecanıyla beklemektedir, gece yarısından önce uyurlar. Kadın ara ara uyanır, adamı yanında bulur, gülümser, uyumaya devam eder.

Adam o gece evlenmekten bahseder, bu defa daha ciddidir ama korkutur bu ciddiyet kadını. Bu denli erken karar vermesi ya bu kararı ciddiye almadığındandır ya da başka şeyden. Ama sorgulamadan yaşamaya söz vermiştir bir kere, birşey demez, gülümser.

Pazar sabahı gün bir başka güzel doğar 524 numaralı odaya. Geceyi birlikte geçirmenin mutluluğunu ayrılık vaktinin gelmiş olması gölgeler. Birlikte terminale giden otobüse binerler, adam yarı yolda inip evine gider. İstanbul’dan gelen ablasını yolcu edecektir. İnerken kadına “ Kendine dikkat et, seni seviyorum” der ve gider.

Kadın terminale vardığında kaybolur kalabalıkta, bilmediği bu şehrin kalabalığı yorar onu. Bir şekilde bir bilet bulup yola çıkar. Sessiz, suskun devam eder. İstanbul sınırlarına geldiğinde ağırlık çöker yüreğine, bir sıkıntı kaplar içini bilemez. Adamdan gelen “Üzülecek birşey yok, haftaiçi geleceğim” mesajıyla gülümser yeniden.

14 Şubat 2011 Pazartesi.
Kadın ardında güzel bir haftasonunu bırakmış olarak işine döner, zor da olsa çalışmak zorundadır, bir şekilde çalışır. İlk defa sevgililer gününde birinin varlığı ısıtır içini, bir o kadar acıtacaktır da. Adamdan ses çıkmaz, hergün saatlerce süren yazışmaları kesilmiştir, kadın ilgisini çekmek için birşeyler söyler, adam “Şimdi sırası değil, sinirliyim” cevabını verir, kadın susar.

15.02.2011 Adamdan ses çıkmaz, kadın meraklanır, birşey diyemez. Ortak bir arkadaşlarına sorar, o arkadaş adamı arar, o gün izinli olduğunu ve yeni uyandığını öğrenir yüreği ferahlar. 15.00’a doğru adamın yeni uyandığını, telefonunu şarj edeceğini, merak etmemesini anlatan bir mesaj alır ya o telefon gece yarısına kadar şarj olmaz. Kadın uzun zaman sonra ilk defa bu kadar huzursuz bir gece geçirir. Yorgunluktan uyuya kaldığı bir anda adamdan bir mesaj alır, kızgındır, biraz da kırgın cevap vermez. Oysa kadın bir an adamın sürpriz yapıp kendisine geleceğini bile hayal etmiştir.

Adam durumun farkındadır. Ertesi gün sorar, haklısın seni ihmal ettim der. Kadının kızdığı ihmal edilmek değildir oysa, merak etmiştir yalnızca, gereksiz endişeler kaplamıştır içini. O gün sabahtan bolca ağlar. Uzun zamandır ağlamadığı gibi.

17.02.2011 Perşembe, sinyaller gelmektedir ama kadın anlamak istemez, ısrarla iyi niyetli düşünmek ister. Kimi zaman salaklık derecesinde iyi niyetlidir çünkü; aklına gelen kötü fikirleri yakıştıramaz adama.

Günden güne olanlar o küçük deftere yazmaktadır. Hiçbir yazışmayı silmez, niyeti bunları bir araya getirip, toparlayıp bir kitap yapmaktır ikisine özel, adı da hazırdır “Güncemiz.” Bu ismi adam koymuştur, hikâyelerinin İzmir yollarında başlamasını istediği günlerde.

18.02.2011 Cuma
, gün sancıyla başlar, adamdan ses çıkmaz. Gün boyu tek kelime etmez, mesajlara cevap vermez, kadın aradığında buz gibi bir ses tonuyla “İşim var” der ve biter.

Hafta sonunu uyku ilaçlarıyla geçirir, merhaba dediği uykusuz gecelere veda etmek için. Pazar akşamı arkadaşları alır dışarı çıkarır, gülümser, eğlenir. Yalnızca bir bira içer, alkole ihtiyaç duymaz o an. Mekândan çıkarken gözleri kararır, insanların silüetleri birbirlerine karışır, kulakları duymaz olur ve bayılır. Birkaç dakika sonra kendine gelir, gözünden bir iki damlar yaş akar. Geceye devam edemeyeceğini anlayıp bir taksiye atlar ve evine doğru yol alır. Taksi şoförüne aldırmadan ağlar, ağladıkça ağlar, içinde biriken ne varsa boşaltır.

Ölecek gibi bir baş ağrısıyla ilaçlar alıp uyumaya çalışır ve yeni bir güne uyanır. Artık daha iyidir. İlk günlerdeki yürek sancısı bitti bitecek gibi devam eder. O gün eve gelir, kirlerinden arınma vaktidir. Adama dair biriktirdiği ne varsa bir çöp poşetine doldurur; Cumartesi günü ona verdiği gazete, takımının posteri, onun şehrinde aldığı otobüs biletleri, terminalde otobüsiçin verilen fiş, otelden aldığı kağıt bardak altlığı, not kağıtları, ona dair yazdığı sayfalar ve tüm yazışmalar. Henüz bir hafta önce bunları bir zaman sonra güzel bir kutuya koyup adamın o çok sevdiği makaronlardan yaparak paketleyip ona göndermeyi düşünürken kısa zamanlı anılarını çöp poşetinde görmek son kez acıtır içini. Adama dair ne varsa siler, ne varsa veda eder, beraberinde 524 numaralı odaya da...

Uzun , sıcak bir banyo yapar. Derin bir nefes alır ve huzuru düşünerek dalar uykuya.

Adam böyle veda etmiştir kadına, hak ettiğinin bu olduğunu düşünmüş olacak ki Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı, hiç ses gelmez. Kadın bir ara endişelenir, başına bir iş mi geldi diye düşünür ama anlar ki adam gayet iyidir.

Hakettiği bu değildir elbet ama söyleyecek tek kelime bırakmaz adam.

Belli ki kadının ilgisi tatlı gelmiştir bir an, kirli hayatından sıyrılıp güzel düşlere düşmek iyi gelse de başaramamıştır adam. Kadınsa onun tüm sözlerine koşulsuz inandığına yanar en çok, ben yaşadım gördüm, temiz bir hayat istiyorum artık, büyüdüm demesine içerler... Ses etmez, kendini böylesine değersiz hissetmenin ağırlığının altında ezilir birkaç gün, sonra yeniden gülümser...

Bir kadın, 20’li yaşlarının ilk çeyreğinde, aslında kadıncık, belli ki daha büyüyecek.

Bir adam 20’li yaşlarının son çeyreğinde, aslında adamcık, bilinmez daha ne kadar acıtacak hayaller aleminde...


Ve fonda çalan şarkı;

Yoluma çıkma sen desem
Canımı yakma sen desem
Uzak durup
Beni biraz anlar mısın?
İçimi yormadan gitsen,
Ömrümü çalmadan bitsen,
Benim hikayem deyip
Susar mısın?

Yine yasak suskun günler
Konuşmadan gelip geçer
İncelmiş bir şarkıda
Seni söyler

Sonu kayıp yarım izler
Görünmeden silinirler
Kırılmış bir oyuncak gibi renkler...


ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>