KÖŞE YAZILARI | ÇİSEM SOYLU

İstedim, Aldım!

Bu yazıdaki kişi ve kurumların, gerçek hayattaki kişi ve kurumlarla yüksek dozda alâkası bulunmaktadır! (Çisem Soylu)
 
   
 
 
     

B:Adam Cohen İstanbul'a geliyormuş.
Ç:
Buyursun, bizde kalabilir.
B:23 Nisan çocuğu musun sen?

Bir zamanlar 23 Nisan çocuğuydum evet, bana verilmeyen hakları almak için çırpınışlarım aklıma geldi de, gülümsedim yine...

Net tarihini hatırlamamakla birlikte sabah saatlerinde olduğuna emin olduğum - o dönemde sabahçı olduğumdan ve asıl olay öğle vakitlerinde gerçekleştiğinden - bir gün sınıf öğretmenim Gülten Hanım bir kitap fuarı olduğunu ve oraya gidileceğini duyurdu. Annesi de öğretmen olan ve ilkokul hayatım boyunca istisnasız "Sınıf Başkanı" seçilen, ortaokul itibariyle de özel bir okula gittiğinden dolayı ne halt yediğinden bir haber olduğum Simge ve onun bir numaralı kadim dostu, dönemin Belediye Başkanı adaylarından Mustafa Bey'in kızı "Kitaplık kolu Başkanı" Aylin kuşkusuz misafir öğrenciler olarak gideceklerde fuara ama ben? O dönemde şu an sahip olduğum organizasyon yeteneğimi çözmüş olacaklar ki beni "Gezi ve İnceleme Kolu Başkanı" yapmışlardı. Kendimce bir mantık kurduğumda öğretmenimin beni de götürmesi gerektiğini düşünemediğine karar kılıp onların peşine takılmanın yollarını aramaya başladım. Saat 12:30 civarında ders bitip herkes evine gidecek Simgeve Aylin 13:00 sularında okul bahçesinden kalkacak servislere binmek üzere orada olacaklardı. Hepimiz aynı mahallenin çocukları olduğumuzdan ve o zamanlar kırmızı pabuçların altına siyah jartiyerli çoraplar giymediğimizden hazırlanmak son derece kolay ve kısa süren bir işti. Aklımda hiçbir eylem plânı olmadan okulun iki yan sokağındaki evimize doğru emin adımlarla ilerlediğimi hatırlıyorum. Annemin evde olmasından tekrar çalışmaya başlamadığını dolayısıyla da ilk okul 2. sınıfta olduğumu fark edebiliyorum.

- Kızım dur, iki ayağımı bir pabuca sokma benim, nereden çıktı bu fuar şimdi bak öğretmenin bir şey de tembihlemedi geçen cuma veli toplantısında?!

- Ya anne, öğretmen Sınıf Başkanı, Kitaplık Kolu Başkanı gelecek bir de "Kitap okumayı çok sevenleri götüreceğim" dedi, beni seçti. Hemen gitmem lâzım bak servisle "götürücekler" anne hadi bozuk para ver de püsküüütaliiim giderken!!

- Al şu bozuklukları da bakkal Ahmet'ten alıver madem giderken, hem ben kaç kere söyledim sana Yaaaa'lıBeeeee'li konuşma diye??

- Öööööptüüüüüüüüüm!

Bir parantez açarak Bakkal Ahmet'e duyduğum karşı konulmaz öfkeyi de paylaşmak istiyorum; kendisi pis görünümlü, bıyıkları ağzının içine giren, rengi kaçmış oduncu gömlekleriyle "H" lere vura vura konuşan bir adamdı. Bakkalı daima karanlık, gösterişten uzak, gelecekte alışveriş delisi olma potansiyeli yüksek kadınları cezbetmeyecek türdendi. Evet itiraf ediyorum, o Halley'leri ben çaldım! Ama orijinal olanlarını değil, daha ucuz olanları seviyordum, vicdanımı az da olsa rahatlatabilmek için onlardan atıyordum kırmızı kocaman cepli eşofmanımın ceplerine, sonra da odamdaki gardırobun içine oturup gizli gizli yutuyordum anneme yakalanma korkumdan. Sonra bir bayram günü, annemin siyah kadife pantolonumla birlikte aldığı, üzerinde kocaman çilli, yeşil gözlü bir kız kafası ve iplikten yapılma saçları olan bordo kazağımı giymiş mahallede salınacaktım ki annem sonucunu asla tahmin edemeyeceği bir istekte bulundu; "Kızım, al şu gazoz şişesini de çamaşır suyu al Ahmet bakkaldan", o zamanlar çamaşır suyu doldurma olarak satılırdı tıpkı sucuya gidip 5 litrelik plastik şişelere su doldurttuğumuzdan olduğu gibi. Ahmet çamaşır suyunu şişeye doldurup leş gibi kokan gri bir poşete koyarak uzattı elime, o an tek derdim şişeyi camın demirleri arasından anneme uzatıp özgürlüğüme kavuşmak ve o sokakta oynayan çocuk grubuna katılmaktı, o heyecanla poşeti kucağıma alıp eve koştum, parmaklarımın acımasını umursamadan camı yumruklayıp anneme kutsal emaneti teslim etmemle birlikte feryat figanla karışık bir emir geldi kendisinden;

- Çabuk eve!

Bir şeyler olduğunuz sezmiş fakat bu tepkiye anlam verememiştim. Eve girdiğimde annem kazağımdan tutup küçük çaplı bir silkelemeyle bu ne?!Diyordu, bense halâ neden bahsettiğini anlayamamıştım, ta ki gidip aynaya bakana kadar. Kızın örgü saçlarının sol üst köşesi çirkin bir pembeye dönüşmüştü tamamı vişne çürüğü olan kazağa inat, olan olmuştu işte, Ahmet olacak ....çamaşır suyu şişesinin etrafını silmediği için üzerime bulaşmış kazağın rengini açmıştı. En sevdiğim kız kafalı, saçlı kazağım daha ilk giydiğim günden artık giyilemez hale gelmiş ve annemin yer bezi yaptığı kullanılmayan eşyalar torbasında garantili yerini almıştı, bu saatten sonra gardırobun kullanılmayan bir köşesinde eski atletler, pijamalar, penyelerle birlikte geçirecekti ömrünü vadesi doluncaya yani yer yahut cam silinemez hale gelinceye kadar.

Parantezin sonuna gelecek olursak okul bahçesine dönüyoruz, Simge veAylin Gülten hocanın yanında sevimsiz örgülü saçlarıyla bekliyorlar, Aylin yan profilden göründüğü için kocaman kemerli burnu yayla gibi genişlemiş alnının hemen altında bir köprü gibi selamlıyordu ahaliyi, Başkan kızı olacak ya haspa pek bir havalı pek bir kibirli. Beni gördüklerinde orada ne aradığımı sorgular bakışlarla süzüyorlar şöyle bir tepeden tırnağa ama ben o sırada çoktan Gülten hocanın yanına varıp;

-Öğretmenim, benim annem çalışıyor biliyorsunuz, o yüzden beni fuara götürecek vakti yok, bende kitap okumayı çok seviyorum, annem dedi ki; "Öğretmeninden rica ettiğimi söyle, mümkünse seni de götürsün" Yalan, kitap okumayı çok sevmem dışında hepsi külliyen yalan.

Gülten Hanım emrivakilerden hoşlanmayan bilindik bakışının arkasında yine de yumuşak görünmeye çalışarak gelebileceğimi söylediğinde hemen servise koşup cam kenarı bir koltuğa kuruluyorum ve o zamanlar Tepebaşı'nda olan fuar merkezine doğru sonsuz bir saadetle yola koyuluyorum. Annemin bozukluklar haricinde kitap almam için verdiği kâğıt paranın tamamıyla öyküler aldığımı hatırlıyorum, öyküler aldım çünkü okudukça onlarla birlikte öyküleştim, Simge ve Aylin ise tüm paralarını pembe kaplı, simli, içerisinde yazıdan çok resim olan abuk sabuk kitaplara yatırmışlardı. Fuarın asıl kimin işine yaradığını sonucunu bilmek ve küçük bir örnekle dahi istediğimi elde ettiğimi hatırlamak halâ gülümsetir.

Bitmedi...

soylu.cisem@gmail.com

www.twitter.com/cisemsoylu


ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>