KÖŞE YAZILARI | FERHAN PETEK

Bekle Beni Anne..! (1)

Doğurmuş ama doyulamamış anneye mektup... (Ferhan Petek)
 
   
 
 
     

Hiç ağlamadım gidişine. Ne yaşımın küçüklüğünden, ne seni sevmediğimden, ne de seni sevecek kadar çok tanıyamadığımdan. Sadece gittin işte. Niye ağlayacaktım ki? Geri mi geleceksin yani kızım ağlıyor diye? Sen öğretmedin mi bana; mantığın ne olduğunu nerede kullanıldığını? Onu uyguluyorum işte, hala. Hepimizin bir gün buluşacağı yere birazcık daha erken gittin diye mi ağlayayım? Sen hep erkenciymişsin zaten, öyle anlattılar. Kimseyi bekletmez gerekirse önce gidip sen beklermişsin. Çok iyi kadındı diyorlar anne senin için. Beni senin yerine koyan annen zaman zaman sıkıyor canımı haberin olsun. Sakın yanına isteme onu bana lazım daha. Sen gittiğinden beri hep korktum seninle buluşacak hemen diye ama burada. Ya gelseydi ben reşitliğime kavuşana kadar. Düşünmek bile istemiyorum. O zaman babam alıverirdi beni o senin bile katlanamadığın hayatının içine. Üvey bir anne, zoraki bir kardeş ile yaşayamazdım anne. Elbette bir şekilde hayatta kalırdım ama nasıl yaşadığında önemli öyle değil mi? Sonra sana sövüp dururdum çocuk aklımla neden gittin diye?

Annen çok ağladı arkandan anne. Belki görmüşsündür bir yerlerden. Bana pek koymadı aslında. Yapmam gereken arkandan ağlamak değil, annesizliğe alışmak olmalıydı çünkü biliyorum. Güçlü olmalı değil mi? Öğrettiğin, öğreteceğin gibi. Ben iyiyim yani. Sadece o anneli şarkıları pek dinleyemiyorum. Ara sıra yıldızlara bakıp en parlayanına hitaben şarkılar söylüyorum sana gidecekmiş gibi, o kadar. Hiç rüyamda görmedim mesela. Her yıl öldüğün tarihte Sessiz Gemi şarkısını mırıldandım. Öyle geçiştirip durdum. Gittin işte ne yapılabilir ki? Bir de âşık oldum anne. Ne dert ama. En olmayacak kişiye. Daha bir durum yok. Gelişme olursa haber veririm merak etme. Eh şanslı adam aslında, kaynana derdi olmayacak. Kızma hemen yahu, ölümle dalga geçmenin neresi ayıp? Merak etme, ben cennete gitmek isteyen ama ölmek istemeyen herkesin içinde değilim. Gülümsüyorum sadece işte. Öylesine değil, inadına. Şaka maka, tam 21 yıldır yoksun anne. Ve ben 21 yıldır hiç ağlamadım. Vefasız deme bana ne olur. Vefasızlık değil bu, dayanıklılık diyelim. Elbette zaman zaman bir anneye ihtiyaç duydum ben de. Ama hemen geçti annene sarılınca. O çok iyi baktı bana. Kıskandırmak gibi olmasın ama. Senin yerine koymak istedi de anladı olmayacağını vazgeçti çok şükür.

Öyle işte. Zaman akıyor anne. Olsan da olmasan da. Babamla da hiç görüşmüyoruz. Kızma bana. Sevemedim o adamı zamanında senin yanılıp ta sevdiğin gibi. İyiyim ben, sensizde iyiyim. Üzgünüm ama öyle olmak zorundayım.

Ölümünü bahane edip hayatta saçmalayamazdım yaşlı gözlerle arkandan anne. Ayakta kalmalıydım.

Nasıl olsa aynı yer değil mi benim de geleceğim bu hayat kavgasından sonra. Bekle beni anne, gittiğin yerde buluşacağız seninle.

Gidiyorlar anne. Düşünmeden, sormadan ‘bensiz ne yaparsın?’ diye. Aldırmadan kalanlara, arkalarına bakmadan gidiyorlar. Ne senin yerine, ne de umurunda olmadığım babamın, kimseyi koyamadım. O da kaçtı gitti zaten birkaç yıl önce. Yokluğuna alışmaya zorlarken kendimi, çok giden oldu senden sonra. Kolay geliyor olmalı gitmek. Kaçmak, öylece bırakmak her şeyi. Oyun gibi. Kaçanın kurtulduğu bir oyun. Ama nereye gittikleri belli değil. Belki de kalanlar kazanıyordur anne, bilemem. Belki sen biliyorsundur artık birçok sorunun cevabını oralarda. Öğrenmişsindir. Neyin, neden olduğunu. Acı veriyor mu anne öğrenmek oralarda? İnan çok acı burada. Yaşayarak öğrenmek mi zor, öldükten sonra mı bilemem.

Sen yokken âşık bile oldum ben anne. Sevdim, valla! O beni bilmiyor, görmüyor ama seviyorum işte. Sonum senin gibi olacak korkusuyla aşka hiç kucak açmadım çok uzun süre. İş hayatını sevdim anne. Çalışmak unutturuyor her şeyi. Ama kötü yanı vardır ya her şeyin, bunun da var. Yanındakileri de unutturuyor bir süre sonra. Ya da bilmiyorum artık, ben abartmış da olabilirim. Sağ olsan ne derdin acaba? Âşık halime ne yorum yapardın? İzin verir miydin beni yaralamalarına? İyi de kimsenin kabahati yok ki. Belki tek tesellim hayatta, beni terk edip gitmen dışında, hayatımdaki her şeyi ben yazdım anne. Yokluğun hariç her şeyi. Babamın yapmadığı babalığı saymıyorum bile. İstesem kızı olamaz mıydım sanki? Kendi tercihlerimi yaşıyorum anne. Hep isteyeceğin gibi. Ayrı ana-babanın çocukları oluşumsa, benim değil sizin sorununuzdu. Siz anlaşamadıysanız bana ne. Ben kendi hayatımı yazar, çizer oynarım işte. Bozar gene yaparım. Siler yine yazarım. Unutur hatırlarım. Sizi bahane edip, kendimi çöplüğe atacak değildim ya geri zekâlı hayat sefilleri gibi. Kader arsızları. ‘’Hayat beni buralara sürükledi, ana yok baba yok.’’ ee? Sen de mi yoksun?

Ben ayaktayım anne korkma. Sallanan ama yıkılmayan cinsten. Türünün nadir örneklerinden. Sen uyu, ben nasılsa gelecek, uzanacağım yanına bir gün.

Kim bilir,belki yarın,belki yarından da yakın… Ama izin ver bana, birkaç yarım kalmış işimi bitireyim, senin gibi olmasın sonum anne dua et oralardan. Yarım kalmış bir hayat bırakmayayım ardımda. Senin şanssızlığın ya da geç kalışın bana fazladan zaman olsun iste de. Anneler örter ya hep çocuklarının üzerini, ben onları hiç hatırlamıyorum ama, hatırladığım tek şey senin üzerini örttükleriydi. Bilinmeyen bir zamanda bana yapacakları gibi. Herkese. Geçecek anne, tüm acılarım, burukluğum geçecek. Geçmişe çekilen süngerden akan yaşlar, geleceğimi temizleyecek.

Anılar kulağıma küpe, aşklar tatlı birer gülümseme, resimler ise duvarımda çerçeve olacak anne. Ve ne var biliyor musun? Hiç söyleyemedim ama daha önce,ben seni çok seviyorum anne..!! Ağla diye değil, bil diye. Ama sen zaten hissedersin değil mi? Annesin sen, her şeyi bilirsin. Uyuttular anne, ayakta uyuttular beni. Sana yaptıkları gibi, sevdiklerine inandırmak için yırtınan binlerce hain var hala etrafta. Gerçek onlar. Maalesef. Ama ben senden biliyorum. İnanmamak gerektiğini de neden diye sormadan duramıyorum kendime. Sonra bulduğum cevap ise, acı bir tokat gibi çarpıyor yüzüme. Açlık. Birkaç dakikalık zevk için bir ömrü harcayacak kadar zalim olmak. Ruhları aç bunların anne. Ama korkma hiçbirine kanmadım. Kanmayacağım da. Ancak dedim ya, hepsinin aynı olması yakıyor canımı işte. Aşk yok anne, sevgi yok. Yani bir zamanlar varmış ama. Hepsini bitirmişler. Üzerine basıp ezmişler. Bize kalmamış. İnatla, aşksız sevgisiz yaşıyoruz. Ot gibi.

Direniyorum ben de. Sert bir kabuğumun altında, yaralı bir kedi yavrusu gibi hissediyorum kendimi. Aşığım ama bunu onunla paylaşırsam büyüsü bozulacak diye söyleyemiyorum bile. Tek başına aşk, aşk olabilirmiş gibi. Yıllarca yazılmış çizilmiş aşkın ne olduğu da, anlaşılmamış olacak ki, hala nasıl yaşanacağını bilen yok. Denemelerle yap-boza çevirmişiz aşkı. Sonunun nasıl biteceği merak edilen pembe diziler gibi yaşayıp gidiyoruz.

Neyse anne, başını ağrıttım. Ya da ..neyse işte. Sen, burada yapabileceğin tek şeyi yap, dinlen. Nasılsa zamanı gelip bende yanına uzandığımda rahat vermeyeceğim sana. Umarım yani, umarım bari diğer tarafta birlikte oluruz. Uzun zaman. Geçen boşlukların acısı çıkarsa tabi.

Unutma anne, seni seviyorum. Tanısam da tanımasam da. Birlikte ne kadar zaman geçirmiş olduğumuz, ya da kayıp zamanlarımız kimin umurunda ki? Annemsin işte! En büyük gerçek bu değil midir? Hayatta kabullenmesi en kolay ve en güzel hiç acı vermeyen ender gerçeklerden biri. Bunu söylemek belki kısmet olmadı ama düşünmek bile yetiyor çoğu zaman. Eh ağaç kavundan çıkmadığımıza göre..! Unutulduğumu hissettiğimde, unutmuşum gibi geldiğinde hep seni anıyorum anne, sonra bir-iki damla göz yaşı, bir sigara yakıyorum sonra, zararını bile bile, defalarca bıraktığım sigarayı,iyi geliyor.

Hiç kızma sende içiyordun hatırlıyorum. Ne marka içtiğini bile bilmiyorum ama hatırlayan yok ki. Kimse kalmadı anne yanımda. Seni soracak, beni çocukluğumu bana hatırlatacak kimse, kalmadı. Sigarayı da bıraktım zaten endişelenme.

Sen gittin ya kurtulamazsın benden, herkesin gideceği yere gittin ya bilinene göre, geleceğim.

Bekle beni anne..!!

Çok da acıklı olmasın mektubun sonu. Bak sana survivor’daki Taner’i anlatayım biraz. Survivor mu ne? Ama Nihat Doğan’da var daha. O da çok komik. Off desene anlatacak çok şey var. sandığımdan da çok.

Hadi kapıyorum madem ben, fazla yazmasın. Başım da ağrıyor zaten, uyuyacağım daha.

https://twitter.com/#!/Fername
http://www.facebook.com/pages/Ferhan-Petek/40815501931


FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>