Barış Manço’yu severdim ben. Şarkılarında adını kullanışına bayılırdım. Ayrı bir bilgelik katardı saçına sakalına ek.
Adile Naşit uyumadan önce son gördüğüm yüz olurdu. Ve bir gün bile adımı söylememesine rağmen her akşam inatla bugün söyleyecek diye diye öğrendim ben umut etmeyi.
Cesur ve Güzelin en çok bitişini severdim. Hemen ardından Clementine başlayacağı için .Eh insan kocaman bir balonun içinde uçan küçük bir kıza her zaman rastlamaz. İlginç gelirdi.
Yalan Rüzgarından önce Beverlyhills gelirdi benim için. Adını kolay kolay söyleyemediğim yaşta oluşumdandı o çizgi film başlamadan önce, “uzun saçlı kızlar başlayacak ananeeeeee televizyonu aaçççç” deyişim. Şimdilerde google’a yazın bakalım uzun saçlı kızların olduğu çizgi film diye nasıl düzeltiyor ukala motor.
Zorla yatırıldığım uyku saatlerinde, sadece ucunda kocaman torpilli dondurma olduğu için en iyi uyuma numarası yaptığım yıllar gelişti oyunculuğum. “En iyi uyuyor gibi yapan” ben oldum hep.
Kim Bediş kim Mükü olsun kimin dedesi daha deli en büyük derdimizdi. Hangimiz Muhteşem ikizlerden hangisi olsaydık acaba? Eduardo Capitello demesi pek güzel Eduardo çakması Büyümeye hevesli küçük emrah’ı izlemesi pek eğlenceli olurdu.
A takımının tüm ekibi bizim sınıfaydı mesela. Tek tek veririm size hepsinin kimlik bilgilerini. Ama tavsiye etmem. Tıpkı 80lerden 90lardan eser kalmadığı gibi onların da masumiyetinden o zamanki güzelliklerinden eser yok artık.
Büyüyünce Maykıl Nayt la evlenecektim ben. Alfi bulup besleyecek onu evine gönderme sözüyle oyalayıp ömür boyu evimizde tutacaktık tabi eğer ben örümcek adama aşık olup Maykılı aldatmasaydım.
Yeteri kadar büyüyünce uygun bir örümceğe kendimi ısırtıp örümcek kadın olacak sonra gidip örümcek adama kendimi aşık edecektim. Kısmet olmadı.
Altın kızların bizim evde çekildiğini zannederdim. Ben uyuduktan sonra muhtemelen. Çünkü evde onlara hiç rastlamıyordum. Sadece orjinalleri vardı. Nenem,Ananem ve kardeşlerini televizyonda canlandıran kadınlar hiç görünmüyordu ortalıkta.
Bizim Ev diye çevrildiğini büyüyünce öğrenip madem bu dizinin adı bizim ev o halde neden başlarken FULLHOUSE yazıyor yahu? Sorusuyla aklımın debelendiği yıllar. Ama ben o evde büyümeliydim.
Susam Sokağı.Ahh ah. Kalbimde yaradır o sokak. O sokakla öğrendim ben dünyayı ve içindeki her şeyi sevince tüm kapıların açıldığını. Büyüyünce bunun aksine inandırmak için bir taraflarını yırtan kendini bilmezlere rağmen ısrarla hala aynı inanca sahip oluşumun bilmem kaçıncı yıl dönümü.
Pazar günlerinden hep nefret ettim. Ertesi gün okul olduğundan mıdır, sokakların fazla boş oluşundan dükkânların genelinin kapalı oluşundan mıdır bilemem ama sevdiğim iki şey vardı.
Biri sonuna kadar izleyebilme hakkına sahip olduğum; Bizimkiler. Ya da yazlık versiyonuyla Yazlıkçılar. Diğeri ise ananemi azıcık oyalayıp en azından ilk yarım saatini izleme fırsatını yakaladığım neeeeeeeeyyyy aaaaaaammaaaaaa dendiğini ve sadece o sigarayı içenlerin baştan sona izleyebildiklerini zannettiğim filmler. Ne gereksiz bir çelişkidir ki 2012 şerefine yeniden hortlayan bu film kulübünde izlememiz için seçilen ilk film 2012de geleceğine inanılan dünyanın yok oluş saçmalığıyla ilgili film oldu. Dönüşü muhteşem değil felaket oldu yani..
Ben bu yıl 2012 ye değil de Zeki Müren’le 1984e girmek istedim. Çok özendim. Hani her yıl umut dolu bir yıla başlamaktan bahsederiz ya, işte o umut meselesi her yıl biraz daha inandırıcılığını kaybediyor nazarımda.
Beni 90lara gömün olmadı 80lere fırlatın. 80ler 90lara denk benim matematiğimde. Hem ben sağlam 80ci ciddi 90cıyımdır. 80leri geri istiyorsun ama vatka tak diyoruz ıyyy diyorsun yok öyle. Vatkasına da razıyım o korkunç saç bantlarına da. O yıllara döneyim de nasılsa herkes kötü giyinince kimse kimseye rüküş gelmez ki.
Yeni kanallar bile heyecan vermiyor artık bana. Eskiden bir kanal açılırdı Allah Allah. Türkiyenin starı parlardı efendim Deeeli olacağımıza garanti verilirdi. Teleon diye bir şey bile vardı yahu. telemarketler süpermarketler sonrasında kanal kanal olurdu.
Hep telefonla arayıp bir şeyler sipariş etmek istedim ben o tuzak test yayınlarının geçici marketlerinden. Ama yine ananem ve onun gereksiz aklı başındalığı fazla mantıklı oluşu yüzünden işe yaramaz aletler için çöpe atacak paramız olmadı hiç .
O reklamlar o ne güzelliktir. O ne masumluk o ne “bak en güzeli benim sattığım mal hadi gel al kardeş, çocuğunu sevindir, param olsa da ben alsamm” kıvamındalıktır o.
Kaygısızlar, evdekiler,ötedekiler beridekiler say say bitmez.
Esra Ceyhana bile razı olacak kadar çaresizim anlayacağınız.
Özlüyorum be özlüyorum işte.
O bilmecesi olan kızın hali ne oldu acaba? Onyüzbin baloncuk yutan kız ne haldedir? Macit karısını otomobillendirmiş midir yoksa Macitin ilgisizliğinden o kadın adamcağıza boynuzu takmış mıdır ki? Zaman zaman aklımda dönüp dolaşıp beni delirten sorulardan birkaçı sadece.
Ben 90ları geri istiyorum olmadı 80leri bugüne davet ediyorum.
Ya da siz durun ben geliyorum.
Hadi kapıyorum ben fazla yazdı, uyuyacağım daha başım da ağrıyor zaten.
https://twitter.com/#!/Fername
http://www.facebook.com/pages/Ferhan-Petek/40815501931
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER