Soğuk, çok soğuk. Ruhum dondu.
Koca bir yıl geçti bitti de, yine bulamadım onu.
Ruh ikizimi, diğer yarımı; adı her ne ise onu.
Her geçen yıl, bu değerlere olan inancım, biraz daha azalır diye beklerken umutsuzca artıyor. Neyi yanlış yaptığımı soruyordum önceleri, Şimdi ise ne yapmıyorum da olmuyor diyorum. Oysa bu yılın başında kendimle bir iddiaya girmiştim. Yeni yıla yalnız girmeyecek, yıl içinde onu bulacaktım. Meğer o yıl bu yıl da değilmiş. İyi de nerede bu insan kişisi yahu? Hangi deliğe saklandı da en olmadık zamanda en olmadık şekilde ben “en hazır değil” hissediyorken çıkıverecek karşıma?
Kim olduğunu biliyor gibiyim. Bu yıl onüçüncü yıl dolacak ve benim hâlâ yanında bir dakika durmuşluğum bile yok. Zaman ilerledikçe, cesaretim artıyor ama aynı oranda “gidip ne diyeceğim ki?” deki soru işareti büyüyor gözümde.
Bir şeyi daha fark ettim ki; ilişki ihtiyacı en çok mevsim başlangıçlarında ayyuka çıkar. Yaza girerken ve kışa girerken.
Yaza girerken duyulan ihtiyaç, belirli bir tatil partneri gereksiniminden kaynaklanır. Çeşitli yaz aşkı tariflerinden ve deneyimlerinden de bilinir ki, geçici, sezonluk olma ihtimali son derece yüksektir. Devam etmesi ve sezonu geçmesi bir başarı zannedildiğinden insan kendiyle bir yarışa girer ve en fazla bir seneyi tamamlayabilir. Yarış biter, uygun bahaneler bulunur ve sona gelinir.
Bana kışa giriş dönemi daha cazip gelir. Her yer buz gibiyken, içindeki duyguların etkisiyle sıcacık oluverirsin. Kışın ortasında ayrılık yaşamak bu yüzden zordur. Daha çok üşürsün. Lapa lapa yağan karın güzelliğinden bile tat alamazsın yalnızken.
Kendininkinden başka tutacak el yoksa etrafta, için burkulur. Hele bir de bütün eller tutulmuşsa bu daha da can sıkıcı bir durumdur. Muhtemelen iyi erkeklerin ya da kadınların bir kısmı kapılmış geri kalanlar da ölmüştür. Aksi takdirde bu yalnızlığının açıklaması ne olabilir ki?
“Ben gerçekçiyim, hayatta her şeye hazırım” durumundaysanız da kendinizi güçlü sanmayın. Bu halet-i ruhiye, paranoyaklığa doğru huşu içinde ilerliyor olduğunuz anlamına gelir ki bu da sizi huzursuz ve mutsuz bir yalnız yapar. Kendinizi kandırmak sadece zaman kaybına neden olacaktır. Her an gidebilir endişesi, her an bir gün olmayacağı ihtimalini düşünmek yorar insanı.
Hava soğuk, çok soğuk.
İkizini aradığım ruhum öyle bir dondu ki, bulsam da çözülemeyecekmişim gibi. Galiba en iyisi yalnızlığı kabullenip tek başınalık yoluna girmeli. Ya da acaba diyorum, pes etmeyip bir yıl daha mı vermeli? Her yıl yaptığım gibi. İyi de nereye varacak bu işin sonu böyle? Her yıl yine bir karar, her seferinde de aynı karar farklı kılıklarda giriyor aklıma. En iyisi hediye listesi yapmak alışverişe çıkmak, bu gereksiz görünen duyguları biraz daha içe doğru bastırmak. Geçiştirince biraz daha az acıtıyor sanki. İyi de ben bu ağacın bu yılki süslerini yine mi yalnız seçeceğim şimdi? Hediye seçimini yine yalnız mı yapacağım? Of alıştım zaten artık. Öyle bir alıştım ki, o gelip fikrini söylese, “Karışma, bugüne kadar sen mi akıl verdin ben kendi bildiğimle devam ederim” diyeceğim. Kırıp dökeceğim onu, yine başa döneceğim. Demek bu halim düşünebileceğim her halimden daha iyiymiş. Yine bana geleneksel Aralık filmini tek başıma izlemek düştü. Love Actually:2003’ten beri. Salya sümük bol hönkürük, az lanet biraz da isyan. Az önce bu halim daha iyi mi demiştim ben?
Şimdi çıkacağım, gideceğim bir alışveriş merkezine ve herkes el ele sanki elinden alınacakmış gibi sıkı sıkı tutmuş sevgilisini. Onları gördüğümde içimdeki katilin sesini içimdeki alışveriş canavarı bastıracak ve olan yine kredi kartlarıma olacak.
Hava soğuk, çok soğuk; aklım, fikrim, kalbim, ruhum dondu.
Twitter: twitter.com/#!/Fername
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER