KÖŞE YAZILARI | GÖKÇE KURTOĞLU

Sözün Özü; Gürgen Öz

Tarif edilmesi zor bir enerjisi var bu adamın, yenilik peşinde; ama... (Gökçe Kurtoğlu)
 
   
 
 
     

Tarif edilmesi zor bir enerjisi var bu adamın, yenilik peşinde; ama geleneklerine bir o kadar bağlı, şehrin göbeğinde bir mahalle hayatı kurmuş kendine. Farklı, ama bunun için hiçbir çabası yok, çok zeki ama bunu göstermek gibi bir kaygısı da yok. Metroda, sokakta, her yerde karşınıza çıkabilir, gidip sohbet edilmekten asla çekinilmeyecek bir adam. Cool olmak, havalı olmak, şöhret gibi dertleri yok, sanatın içine kadar işlediği nadir insanlardan biri. Öyle doğal biri ki, ben bile karşısında yapmacık hissettim kendimi, sanki röportajı yapan o’ymuş, o güzel işlere imza atıp herkesi kahkahaya boğan benmişim gibi… Her şeyi bir yana bırakırsak, hayatımda gördüğüm en mütevazı adamla tanıştım bugün, hazır bu kadar doğal, enerjik, “herkesten” ama bir o kadar da “hiç kimseden” bir adam bulmuşken en özüne kadar konuşalım istedim, Google’ı özleten bir röportaj olsun, o’nun hakkında bulamayacaklarınızı öğrenin istedim, Gürgen Öz’ün “öz”ünü konuşalım istedim…



“ÜNİVERSİTEDE ZELİHA HOCA’DAN (BERKSOY) KORKARDIK”

Sanatla alakalı yetenekler genelde aileden gelir. Ailenizde sinemayla, tiyatroyla ilgili birileri var mı?

Almanya’da üç kuzenim var. Birisi orada bir tiyatronun yöneticisi. Diğer iki tanesi de profesyonel oyunculuk yapıyorlar. Kuzenim Emrah Ablak “Uykusuz” dergisinde karikatürist. Ablam Yaprak’ın şiir kitapları var, çevirmen aynı zamanda edebiyatla iç içe. Ama daha da önemlisi babam da annem de, iyi müzikler dinleyen, iyi filmler izleyen, bol bol kitap okuyan insanlar. Böyle bir ortamda yetişince -sizde de biraz ilgi varsa- sanatla ilgileniyorsunuz. Üzerine bir de iyi okullarda okuyup iyi bir eğitim alınca bir şeyler gelişiyor. Ailemin de çok desteğini aldım.

Biraz Yaprak Öz’den bahsedelim dilerseniz:) Araştırma yaparken dikkatimi çekti Facebook’da hayran sayfaları var ablanızın, çok sevilen bir öğretmen :) Ablanızla ilişkiniz nasıldır?

Ablamla ilişkim iyidir. O Amerikan dili ve edebiyatı okudu. Bana ilk Shakspeare kitabını veren odur, bana U2’yu ilk dinleten odur, ilk film festivali biletimi alan odur. Şuan filmlere gidiyorsam onun sayesinde. Birçok şeyi ondan öğrendim. Beraber yemek yeriz, bol bol film izleriz. İyi bir arkadaşlığımız var. Son kitabı da “Cemal Süreyya Şiir Ödülü”nü aldı. Onun şiirlerini, yazılarını çok seviyorum. Kısaca Yaprak’ın birçok özelliğine hayranlık duyuyorum. Özel sektörden ayrıldı, öğretmenliği tercih etti. Öğretmeyi çok seviyor. Çok idealist bir öğretmen.Onu çok seviyorum :)

U2 dedik, hazır müziğe değinmişken kimleri dinlersiniz?

İyi olduğunu düşündüğüm her şeyi dinliyorum. Ama son dört gündür Hans Zimmer dinliyorum. Inception, Sherlock Holmes daha birçok filmin müziklerini yapmış bir müzisyen. Onun müzikleriyle rolüme çalışıyorum. Ama U2’da severim. Yani rock, blues, elektronik müzik… Her türlü iyi olduğunu düşündüğüm müziği dinliyorum aslında.

Sahneden oynamaktan en çok keyif aldığınız oyun hangisi?

Rahmetli Onur Bayraktar’ın yazdığı “Terk” oyununda bir karakteri canlandırmıştım. Büyük zevk almıştım. Üniversite yıllarında Brecht’in “Küçük Burjuva Düğünü” oyununda ezik bir koca rolü vardı onu oynamaktan büyük zevk almıştım. Hatta festivallere falan gitmiştik. Ama mesela şimdi yeni yeni Hamlet’ den keyif alıyorum. Konservatuardayken hiç sevmezdim. Şimdi anlam getiriyorum otuzlu yaşların düşüncesiyle. Ama en fazla zevk aldığım yer tabi ki “Makina” oldu. Orada, girmediğim tipleme, oynamadığım karakter kalmadı. Canlı, doğaçlama yaptığımız, çok eğlendiğim bir yerdi.

Gelelim biraz üniversite hayatınıza, Mimar Sinan Üniversitesi’nden mezunsunuz, herkesin üniversite hayatında arasının bozuk olduğu veya korktuğu bir hocası olur. Sizin kimdi?


Zeliha Berksoy’dan hepimiz çok korkardık. Fakat mezun olduktan anladım ki Zeliha Hoca bize çok farklı bir vizyon sağlamış. Artık hiç bırakmıyorum tabi:) Kendi vakfını kurdu, tiyatro stüdyosunda eğitmenlik yapıyorum ve hala her gittiğimde konuşmaya çalışırım onunla ki bir şeyler daha öğreneyim. Öğrencilik bu meslekte hiç bitmiyorum ve Zeliha Hoca çok büyük bir hoca. Okuldayken çok korkardım, sadece kenara çekilip onu dinlerdim. İyi ki de dinlemişim, o zamanlar kuramadığım iletişimi şuan çok güçlü olarak kurduğumu düşünüyorum.

Sizin İstanbul’a geliş döneminizden bahsedelim…

Ben İstanbul’a aşıktım. Zaten annem burada büyümüştü ve biz her tatilde İstanbul’a Beşiktaş’a gelirdik. Ben de zaten biran önce üniversite için İstanbul’a gelmek istiyordum. Aslında bir ayağımız İstanbul’daydı. Yaprak da burada üniversite okuyordu. Ben de kazanınca geldim buraya, bir daha da dönmedim zaten:)

Genç oyunculardan kimleri takip ediyorsunuz?

Mert Fırat ve İlksen Başarır mesela… Kendileri yazıp, çekiyorlar ve bu çok özel bir şey. Demet Evgar’ın çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Engin Günaydın son derece saygı duyduğum bir oyuncu, Devin Özgür Çınar’ı çok severim. Şuan aklıma bunlar geliyor daha başkaları var tabi ki :)



“MÜZİK SİZİ HER YERE GÖTÜREBİLİR. MÜTHİŞ BİR UYUŞTURUCU, EN YÜKSEK KAFAYA SAHİP OLURSUNUZ”

Sanatın diğer kollarından bahsedelim biraz, sahne adamısınız, peki sanatın diğer dallarıyla aranız nasıl? Müzik, resim, edebiyat mesela?

Her rolün, her karakterin bir ritmi var. Yaşadığımız bir sürü şeyle alakalı olarak bir davranış şeklimiz, düşünme şeklimiz var, bunların hepsi bir ritim oluşturuyor. Yani beraber çalıştığınız, beraber olduğunuz insanla ritminizin tutması çok önemli. O yüzden hepimizin kafasında bir müzik çalıyor, üzgün olduğumuzda başka müzikler var, neşeli olduğumuzda bazı müzikler var, herkesin müziği de farklıdır. Ben bir karaktere çalışırken önce onun müziğini bulmaya çalışırım mesela, sonra o müzik üzerinden o karakteri hissetmeye çalışıyorum. Sabahları kalkıp müzik dinlerim önce yarım saat - kırk dakika. Müzik sizi her yere götürebilir. Müthiş bir uyuşturucu, en yüksek kafaya sahip olursunuz :)

Resim için çok özel bir ilgim yok ama ablamın çok ilgisi var. Evim onun resimleriyle dolu. Ama çok bilgili değilim bu konuda ne yazık ki.

Sanatın kapitalizmle kirletildiğini düşünmüyor musunuz?

Sanat çok pahalı bir şey. Çünkü insanlara çok değerli şeyler hissettiriyor; müthiş bir özgürlük duygusu. Ölümlüyüz, bunu bilerek yaşıyoruz ve zaten bu oldukça zor. Sanatın insanda hissettirdiği duygular bu yüzden paha biçilemez. Bunun karşılığı tabi ki para oluyor. Öldükten sonra eserleri çok büyük paralar etmeyen sanatçı yoktur mesela. Bu bir dünya realitesi, somut karşılığı diyelim. Paranın yaratıcılığınızı satın almasını engelleyebiliyorsanız bunun size zararı olmaz, onun esiri olmazsınız.

Edebiyat konuşalım o zaman biraz, sizin edebiyatla ilginizden konuşalım :)

Ben eskiden beri hep yazar-çizerdim. Konservatuardan beri yazdığım oyunlar vardı. Şimdi de öyküler yazıyorum. Yazmayı seviyorum beni çok rahatlatıyor. Çok garip bir duygu yazdığınız bir şeyin kitapta basılması ve sizin onu okumanız. Okumayı, kitapları çok seviyorum. Ne bulursam okuyorum:) Planladığım senaryolarda var, dediğim gibi yazmak benim için bir keyif.

Evde müzik açıp yazı yazan, ekranda ya da sahnede gördüğümüzden daha sakin hayatı olan bir Gürgen Öz hayal edebilir miyiz? Daha kendi kendine…

Evet evet öyle, kendi kendime yazıp, okuyorum. Çizdiğim bir şeyler de var :) Kitap okumayı film izlemeyi falan seviyorum başka bir şey yok yani benim için:) Ama ultra sanatsal da bir adam değilim, çok da yüzeysel yaşamayı sevmiyorum tabi.

Şuana kadar en rahat çalıştığınız yönetmen hangisi oldu?

Türkmax’e “Havva Durumu” diye bir televizyon filmi çektik mesela. Yönetmeni Paxton Tyrone Wınters’dı. Eğlenceli basit bir filmdi ama yönetmen olarak gerçekten çok iyi yönlendirdi. Sadece filmi çekmedi oyuncuyla birebir ilgilendi.

Ne zaman görsem parmağınızda yüzük var :)

Evet, aksesuar olarak seviyorum :)

Sosyal hayatınızdan bahsedelim, ne yaparsınız, nerelere gidersiniz?

Çok basit aslında :) Teşvikiye’de yaşıyorum, geceleri burası bomboştur. House Cafe’ye giderim. Herkes ordadır, arkadaşlar buluşur. Burada güzel bir mahalle hayatı var, bakkal, kasap herkes birbiriyle görüşür. Burada dvdcimiz var mesela:) Sahipleri çok tatlı insanlar, arada onlarla sohbet ederim, konuşurum, eve dönerim. Sinemaya giderim, genelde evdeyim aslında. İşimle ilgili galalara giderim. Hepsine de koşturmam ama. Onun dışında burada geçiyor hayatım. Ülke dışına çıkarım, yeni yerleri görmek için.

Sizi en çok etkileyen yer neresi Türkiye dışında?

Londra… Çok güzel bir şehir. Başka gelmiyor aklıma.

Siz mahalle hayatını seven birisiniz. Herkes tanıdık olsun, mahallemde herkesle selamlaşayım gibi…

Tabi, öyle büyüdüm çünkü. Zonguldak’da dev bir sitede yaşadık. Babam TTK’de mühendisti. Bütün orada çalışan mühendislerin, avukatların oturduğu Fransızlardan kalma, içinde tenis kortlarının falan olduğu çok güzel bir yerde büyüdük. Bütün aileler, bütün çocuklar birbirini tanırdı. Hepimiz aynı okula giderdik. Böyle güvenlik duygusuyla büyüdük. O rahat ve samimi ortam benim çok doğal büyümeme yol açtı. O yüzden hep o samimiyeti arıyorum.

Popülerliğe karşı mısın?


Yo, hayır, iyi yapılan her şey popüler olmaya mahkûm zaten. Ama popülist olmak farklı bir şey tabi. Onun kölesi olmamak gerek. Ucuz bir popülerliğe sahip olmadıktan sonra problem yok.

Şuan olduğunuzdan çok daha popüler olsaydınız hayatınız değişir miydi?

Yani, elbet değişirdi, olabileceğim çok anlar da oldu. Ama o benim yaşamak istediğim hayat değil, derdi büyük. O yüzden birçok teklifi geri çevirdim, ara vermek, kendime dönmek istedim.



“HİÇ HAYALİMDE OLMAYAN, BENİ ÜZEN İŞLERİM OLDU”


Sadece zor bir anda olduğunuz için içinde bulunduğunuz bir proje oldu mu?

Oldu tabi, hiç hayalimde olmayan, beni üzen işlerim oldu. Ama onlar da tabi sizin maddi anlamda ayakta kalmanızı sağlıyor. Önemli olan onun esiri olmadan belli bir yere kadar kazanıp, durabilmek. Sevmediğim işlerde oynamak benim profesyonellik anlayışım değil.

Hiç hırsınızın kurbanı oldunuz mu?


Olmuşumdur…

Sizin işiniz insan… Peki insanda “mutlaka olmalı” dediğiniz özellik nedir?


Samimiyet, mutlaka.

İnsanı ne bitirir ?

Samimiyetsizlik, hırs, tatminsizlik… Ya da kendiyle barışık olmamak diyebilirim. Negatif olmak, kin…

Aklınızdaki “Gürgen” oldunuz mu?

Evet evet ama tabi bu kendini tamamlama süreci hiç bitmez.

Yarını çok düşünür müsünüz?

Planlarım, her şeyim bellidir. Ama bir o kadar da kafamda esnekliğim vardır. Daha ziyade geleceği hayal ediyorum diyelim, hayallerim var:)

“HER KADIN GÜZELDİR, ONU GÖREBİLMEK ÖNEMLİ”

“Kadınlar diyelim biraz:) Bana bir kadın çizer misiniz? Her şeyiyle; karakteri, dış görünüşü…

Öyle bir kadın çizemiyorsunuz işte, çünkü kafanızdaki fiziği uygun olsa, içi uymuyor, içi uygun olsa, fiziksel uyumunuz olmuyor. Ama yani, doğal, mütevazı, samimi, hayatta bir amacı olan, okuyan, çizen, iyi niyetli, sade bir kadın zaten güzel bir kadındır illa öyle müthiş güzel olması gerekmiyor. Her kadın güzeldir, onu görebilmek önemli. Bazen çok fizikte kalabiliyoruz ne yazık ki…

Bir kadının en ofsayt hareketi nedir?

Samimi olma meselesi. Kolay olmama meselesi, kişilikli olma meselesi… Bunlar yoksa işte… :)

Çok aşık olsanız, “her şeyi bırakıp uzaklarda yaşayalım” tarzı bir cümle kursa size ne dersiniz?

Büyük konuşmamak lazım tabi. Ama açıkçası bırakıp gidebileceğimi sanmıyorum, işimi yapamayacağım bir durum istemem. O kadının da benim kariyerimi anlaması, bunun benim hayatım olduğunu, işimden daha fazla olduğunu anlamasını isterim.

“ŞU AN AŞIK DEĞİLİM”

Şu an aşık mısınız?

Değilim.

İlişkiniz var mı ?

Özeli çok fazla kurcalamıyoruz:)

Sizce ideal ilişki ne üzerine kurulu?

Güven üzerine, arkadaş olabilmek, birbirine destek olabilmek üzerine kurulu. Tabi o heyecanı ve gizemi kaybetmemek gerekir. Zor bir denge.

Sınırlarınız var mı? Sizi delirten nokta nedir mesela?

Var tabi. İşimle ilgili yanlışlara tahammül edemiyorum mesela. İşimle ilgili çok büyük hassasiyetim var. Kişilik olarak da vardır. Bana zarar verdiğim noktada sınır çizmekten çekinmiyorum açıkçası.

Çabuk çıkartabiliyor musunuz hayatınızdan insanları?

Bazen evet, gerekli olduğunu düşündüğümde…

Spor yapıyor musunuz?

Evet, gittiğim boks dersleri var, evde kendi küçük salonum var, her gün mutlaka yaparım yani. Hele yürümeye bayılırım yani. İki saat aralıksız yürüyebilirim.

Peki bir gününüz nasıl geçiyor?

İşim yoksa o gün, uyandıktan sonra kahve içerim, çok severim. Sonra biraz müzik dinlerim, spor yaparım. Halletmem gereken işler varsa onları hallederim. Arkadaşlarımla buluşurum, film izlerim.

“İKİ AY EVDEN ÇIKMADIĞIM OLUYOR”

İki-üç gün evden çıkmadığınız oldu mu?

İki ay evden çıkmadığım bile oluyor bazen. Öyle kapanma dönemlerim oluyor, seviyorum.

Ülke şartlarından memnun musunuz?

Türkiye’de tabi oturması gereken çok şey var, eğitim sistemimiz çok hasarlı. İyi eğitilmeyen toplumlarda da sorunların olması normaldir. Hukuk sistemimiz sorunlarla boğuşuyor, bunları oturtmadıktan sonra huzura ereceğimizi çok sanmıyorum. Ben çok zeki bir millet olduğumuzu düşünüyorum. Doğru eğitimle bir yerlere varacağız.

Demokrasiyi yaşıyor muyuz şuan ?

Çoktan seçmeli diyebilirim buna… Hala oturmamış şeyler var…

Genel olarak eğitimi çözüm görüyorsunuz galiba…

Kesinlikle, düşünebilmek bile bir eğitim gerektiriyor. Bunu dahi öğrenemiyoruz okullarda.

Son olarak, yeni bir proje var sanırım, ne zaman vizyonda?

Önümüzde ki sene vizyonda olacak. Bir reklam kampanyası var mart ayı itibariyle:)

İşte Gürgen Öz ile yaptığımız sohbetimiz, umarım beğendiniz, eğlendiniz:) Görüşmek üzere! :)


*Gösterdikleri nezaketten ötürü Tribeca Cafe’ye teşekkürler…


GÖKÇE KURTOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>