KÖŞE YAZILARI | İMGE ÖZBEK

Kuzeyin Soğuk Ve Karanlık Prensi Stockholm

"Karın yağmasıyla birlikte, siz daha ne olduğunu anlamadan tüm caddelere sokaklara ufacık çakıl taşları dökülüyor." İmge Özbek'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
KUZEYİN SOĞUK VE KARANLIK PRENSİ STOCKHOLM

Kuzeyin soğuk ve karanlık prensi Stockholm, kış aylarında ziyaret ettiğinizde çirkin bir kurbağadan farksız. Kışın -8,-9 lara kadar düşen sıcaklığı, öğlen 14.00 gibi kararan havasıyla,stockholm’ü bu aylarda ziyaret etmek, aslında bukadar yakışıklı bir prensin sadece kurbağa halini görerek ona haksızlık etmek olur gerçekten.

Aslında çoğumuz, özellikle Ankara’da yaşayanlar alışıktır. Bizde de kış ayları az can sıkıcı geçmez. Kuru soğuk insanın iliklerini dondurur. Hava öğlen 14.00 de değil de 17.00 de kararıverir. Buradaki fark, güneşin kış ayı boyunca ufacık da olsa yüzünü hiç göstermemesi, artık insanın üşümekten yorulması sanırım.

Tabiki Türkiye’den bir farkı da, kışların bu kadar çetin geçmesine o kadar hazırlıklılar ki, ne karda buz olan kaldırımlar, ne sıkışan trafik, ne yağmurda göle dönen sokakların olması. Karın yağmasıyla birlikte, siz daha ne olduğunu anlamadan tüm caddelere sokaklara ufacık çakıl taşları dökülüyor. Bu taşlar sayesinde donmuş kaldırımlarda düşüp durmuyorsunuz.



Yaz aylarına gelindiğinde ise, baharın bu çirkin kurbağayı öpmesiyle, adeta bir prense dönüşen Stockholm, bütün güzelliğini sergilemek istercesine akşam 23.00’e kadar aydınlık kalıyor. Hava o kadar temiz ki, gündüz bembeyaz pamuk topları şeklinde duran bulutlar ve masmavi gökyüzü baktığınızda kendinizi bir masalın içindeymişsiniz gibi hissettiriyor. Akşama doğru ise kırmızı,mavi,gri birsürü rengi içinde barındırıyor gökyüzü.

Alışkın olmadığımız başka bir özelliği ise şehirde herşeyin çok sistemli ilerlemesi. Otobüs duraklarında otobüsün kaç dakika sonra geleceği yazıyor mesela, ve çok ilginçtir ki 4,3,2,1 dakika 0 ı gösterdiğinde otobüse adımınızı atıyor oluyorsunuz. İnsanlar da aynı şekilde sistemli,herşey düzenli.Gündüzleri yoğun bir tempoda çalışılıyor, sokaklar,metrolar ciddi iş kıyafetleriyle, havanın etkisinden olduğunu tahmin ettiğim ciddi suratları belki de bozulmuş psikolojileriyle dolaşan insanlarla dolu.Sistemli işleyen büyük bir makinanın parçaları adeta. Akşam olduğunda ise,özellikle de haftasonları, adeta ertesi gün için kendilerini şarj etmek istercesine içip rahatlıyorlar.

Haftasonları, üzerlerinde en minik kıyafetleriyle( bir kilotlu çorap üzerine t shirt mesela :) metroda ellerinde içki şişeleri geceye erken başlayan gençler göze çarpıyor. Pazar sabahları normalde temiz olan şehir,köşe başlarında ,metrolarda atılmış içki şişeleriyle dikkat çekiyor. Genelleme yapmak istemesem de, normalde çekingenliklerinden yabancılarla pek konuşmadıklarını tahmin ettiğim isveçliler, biraz alkolün etkisiyle sizinle yolun ortasında,barda,sokakta muhabbet etmeye başlayabiliyorlar.

Buarada namları herksce bilinen İsveçli kızların güzelliklerinin bu kadar dillere destan olmasının boşa olmadığını da belirtmeden geçemeyeceğim. Sanki çoğunun çocukken sahip oldukları o “bebek yüzleri”,pürüzsüz tenleri yaşları ilerledikce hiç değişmememiş ve aynı kalmış. Upuzun boylara, çok güzel bir yüze ve incecik vücutlara sahipler çoğu. Çoğu derken sadece genç kızlardan bahsettiğimi sanmayın. Burada spor gerçekten bir yaşam şekli, 80 yaşında, yaşlı,genç,hamile herkes düzenli spor yapıyor. Şuana kadar çok şişman bir hamile kadın,ya da çok kırışmış,vücudu sarkmış bir yaşlı kadın görmedim desem abartmış olmam sanırım.



Beni şaşırtan bir başka özelliği ise sosyalizmin burada biraz “insanın”ın dahi önüne geçmesi. Buraya geldiğinizde hastanenin acil servislerine düşecek olursanız bunu neden söylediğimi anlarsınız. Acil servisde 250 kişilik bir sırayı beklemeniz gerekebilir, neden? Çünkü doktorların da kendi sosyal hayatları olmalı,kimse fazla çalıştırılmamalı ve o doktor da bir Pazar günü ailesiyle birlikte Pazar kahvaltısı yapabilmeli.bu sebeple kimse fazla eleman çalıştırmıyor, buna doktorlar da dahil. Alışveriş için haftasonunu bekleyip çıkma işini de biraz ağırdan aldıysanız eğer hayal kırıklığına uğrayacaksınız demektir. Haftasonu çoğu yerin öğlen 15.00 de kapandığını bilmenizde fayda var.Hele birde buradaki özel bir güne denk geldiyseniz geçmiş olsun.Herkes tatilde olur ve tek bir açık dükkan bulamazsınız :)

Vergilerin de yüksek olması, çalışanların hakları derken, aldıklarını kasadan kendiniz geçirip kasaya parayı bıraktığınız süpermarketler, hatta yemek yedikden sonra tabaklarınızı kendiniz mutfağa götürdüğünüz restoranlarlar görmek sizi şaşırtmasın. Ha, o kasaya bırakılan para da kuruşu kuruşuna bırakılıyor buarada.Türkiye de böyle bir sistem olsa nasıl olurdu çok merak ediyorum İnsanlar sosyal güvencelerinin olması, devletin halkı mağdur etmemek için hertürlü önlemi alması suç oranının çok düşük olmasına da sebep olmuş burada.

Aldığınız bir ürün bozulduysa, aldığınız yere gidip savaş vermek zorunda kalmıyorsunuz,kimse kimsenin hakkını yemiyor, yemeye de çalışmıyor çünkü. Bara gittiğimde dökülen içkimin yerine sorgusuz sualsiz yeni bir içki konulduğunda şaşırıyorum ben, barmen ise gayet normal bir şekilde “kazara döküldü içkiniz oyüzden tabi ki yenisini veriyorum” deyince şaşırmamak elde değil.

Daha anlatacak birçok şey var buraya dair aslında.Ben çoğunu turist kitapcıklarında bulabileceğiniz” şurada yemek yenir, buralar gezilir” tarzı şeylerden çok dikkatimi çeken bazı detaylardan bahsetmek istedim size burada yeni yaşamaya başlamış birinin gözünden.. Keşfettikce, belki biraz daha alıştıkca yeni yazılar eklenir belki Stockhol’e dair yazdıklarıma.

İmge Özbek Reyhan
imgeozbek@gmail.com



İMGE ÖZBEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>