KÖŞE YAZILARI | İMGE ÖZBEK

Ruhum Hala Küçük Kalır Diye Korkuyorum...

"Şimdi bu yazıyı okuyan herkes imge’ye bak 30 yaş bunalımına girdi herhalde diyecek. Alakası yok..." İmge Özbek'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
ZAMAN GEÇİP BEN BÜYÜRKEN RUHUM HALA KÜÇÜK KALIR DİYE KORKUYORUM...

Şimdi bu yazıyı okuyan herkes imge’ye bak 30 yaş bunalımına girdi herhalde diyecek. Alakası yok. Trajik olaylar insanın ruhuna yerleşiyo,zamanla onları sevgi arsızı, sefa düşkünü, daha kırılgan,daha farklı değerlere önem veren,belki biraz bencil yapıyor. Bana olan da biraz bu sanırım.

Önceki yazılarımda hep kıyısından köşesinden geçmişimdir.İnsan başına gelmeden anlamaz, her anın değerini bilmek lazım falan diye.Boşa değil bu laflar.Ama kalkıp nasihat vermeye de niyetim yok , herkesin tecrübesi kendine,herkes farklı şekillerde farklı dersler alıyor hayattan. Herkes bu dersler farklı şekillerde çevresindekilere gösteriyor.

Ben pek öyle duygusal yazılar yazmayı seven biri değilim. Aşktan,martılardan,acılardan öyle ağdalı cümlelerle söz etmeyi sevmem pek. Kalkıp “hayat ne güzel,kelebekler ne güzel” diye polyanna vari şeyler söyleyecek de değilim, hiç sevmem.Bunları da tabiri caizse “dangır dungur” anlatmayı yaşamayı seviyorum.

Boşa değil bu laflar dedim ya, nedenine geliyim. 18 yaşımda kemik kanseri olmuştum.o zamanlar hastalıklar,dertler hiç bana uğramaz sanırdım. Hatta “mavi saçlı kız” diye bir kitap okuyup nedenini bilmediğim bir şekilde günlerce ağlamıştım.Kanser olup ölen bir kızı anlatıyodu kitap.O zaman tabi çok büyük değilim,gezip tozduğum,süslenip püslenip dışarı çıkmayı en büyük marifet saydığım zamanlardı.Kitapta da kızın yaşadığı onca şeyden çok, o çok sevdiği up uzun saçlarını kaybetmesi etkileyip üzmüştü beni oyüzden. Sonrası hızlı gelişti,sol dizim şişti,doktorlara birtürlü anlatamadığım kemik ağrısı başladı. O sıralar voleybolcuydum,ciddi şekilde ağır antreman yaptığım için normal dediler. İnsan Türkiye’de kendini bilmeyen doktorlara düşmeye görsün...

Uzun lafın kısası, aylarca süren ağrılardan sonra hala kendisine dua ettiğim bir doktor nihayet çıkıp normal değil bu ağrı diye MR çektirmeye karar verene kadar, hayyattaki en büyük sorunum yeni erkek arkadaşım,yarın dışarı çıkarken ne giyeceğim,üniversiteyi kazanamazsam ne yapacağım idi...Sonra doktor beni çağırdı, aynı zamanda asker olduğu için direk karşısına oturtup beni(o zamanlar bu tavrına çok kızsam da sonradan nedenini gayet iyi anladım) “sen kansersin imge,seni hastaneye yatırıyoruz,artık burası senin evin,çok zor ve uzun bir tedavi seni bekliyor,güçlü olmalısın” diyiverdi. Karşında kriz geçiren bir insan susmazsa aman sakin ol diye mıyırdanmaktansa tokadı basarsın ya kendine gelsin diye,amacı oydu işte doktorun. Ellerine sağlık..İlk ağzımdan çıkan kelime “ölebilir miyim peki?” olmuştu, o da “evet ölebilirsin, ya da bacağını kesebiliriz” dedi. Çat 2. Tokat.O tokat gibi lafdan sonra toplasan 5 kere ağlamışımdır duyduğum acı dışında duygusal anlamda. Kendimde varlığından bile habersiz olduğum bi güç,yaşama bağlılık varmış meğer. İlk düşündüklerim, şimdi ben ağlarsam ailem mahvolacak,ellerinden de birşey gelmiyo oyüzden susup onlara destek olmalıyım oldu,. Sonrasında ben buradan çıkacağım, arkadaşlarım geziyo onlarla gezip içmeye devam edicem diye düşündüm.(tabi o yaşlarda,ya da o şokla insan ciddiyetini pek anlamıyor olayın,ölümü kim kendine yakıştırır ki?) O zamanlardandır sanırım bu kadar gezmeye tozmaya merakım : ) Birde mavi saçlı kız gibi, o çok uzun saçlarımı kaybettiğimde çok ağladım o kadar....

Herneyse... Uzun uzun anlatmıyım. Kanseri sanırım anca kendsi ya da yakını yaşayan bilir. Hem dünyanın acısını çekip, hem de biryandan asla moralini bozmayıp mutlu olman gereken bir hastalık. Nasıl olacaksa o :) 1 yıl süren tedavi,baya ölebilir diye imzalatılan kağıtlar, kesilebilir denilen bir bacak ve onca işkencenin ardından sapasağlam çıktım ben hastaneden. İnsan ölümden dönünce daha bir sevgi arsızı oluyor, daha çok şey yapmak istiyo,her gününü sanki son günüymüş gibi yaşamak istiyo, benim gibi doğumgünlerini bir yaşımı daha gördüm diye günlerce kutluyor :) Birşey söyliyeceksen içinde tutamıyosun zaten, hiçbirşeyi içinde saklıyamıyorsun, kimseyle küs kalamıyorsun, abuk subuk şeylere ağlayanlar komiğine gidiyor ama sen kalkıp sokaktaki dilenciye ağlayabiliyorsun. Hem dünyanın en güçlü kadınısın, hem de bir okadar kırılgan..O kadar şey atlatmışsın ama sanki tüm dünya da seninle birlikte atlatmış gibi seni kırmasınlar istiyorsun. İlginç bir ruh hali geliyor insana. Şimdi ben, kim benim hakkımda ne düşünmüş, kim beni yanlış anlamış,kim benimle sorun yaşamış çok takılamıyorum. Düşündüğüm ağzımda,öyle olan söylesin,çözelim,olmayan oyuncaklarını alsın gitsin başkasıyla oynasın. Oyun oynamaya, hayatı kaçırmaya vaktim yok benim. O kadar keyif alıyorum ki anlatamam hayattan,her anından,her yaptığımdan..Kaçırmak istemiyorum hiçbir ayrıntıyı. Daha çok yapmak istediğim var..bir enstruman çalmalıyım, müzikle ilgilenmeliyim,yeni müzikler keşfetmeliyim, yeni yerler görmeliyim, yeni yazılar yazmalıyım, faydalı birşeyler yapmalı,birşeyler bırakmalıyım,bana sevgi verecek herkesden sevgi almalıyım, bana yeni birşeyler öğreticek herkesden öğrenmeliyim, boş insanlara zaman ayırmak bile istemiyorum, gezip tozmalıyım, sevdiğim insanları mutlu etmeliyim, dışarı çıkıp arkadaşlarımla sevdiklerimle ailemle güzel müzikler dinleyip içkiler içmeliyim,keyifli sohbetler etmeliyim,yeni şeyler öğrenebileceğim yeni insanlarla tanışmalıyım, sonra çocuk yapmalıyım,anneliği tatmalıyım...Bunları ne zaman ne ara yapabilirim bilmiyorum. Zaman çok çabuk akıyor, tek korkum ben büyürken ruhumun küçük kalması ve bedenime ayak uyduramaması..

İmge Özbek Reyhan
imgeozbek@gmail.com



İMGE ÖZBEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>