Kırık bir aynaya bakakaldı gözlerim, kendimi hiç bu kadar parçalanmış görmemiştim.
Aynada gördüğüm bu ben, ne kadar da ben…
Bu kadar parçalanıp da bütün gibi yaşamak acı verir, bilirsiniz.
Çünkü parçalarınızı bir arada tutmaya çalışırken herkese gülümsemek ve kimsede ağlayamamak sendromu yaşarsınız.
Çünkü kendinize tanıdığınız kredileri kendinizle birlikte çoktan tüketmişsinizdir. Paranoyaklığın bir üst seviyesinde, aman kimse kırıklarıma değmesin diyerek yakın mesafede dokunmadan ve dokunulmadan; “ah be keşke” diye başlayan şaheser cümleyi kendine siper edip şefkate muhtaç ama almadan vermem taktiğiyle yaşayıp; “aslında geçmesini bilene duvarlarım esnek” saklambacında kendimizi bile kaybedenlerdeniz.
Belki de bu yüzden şarkılara, şiirlere sığınırız. Kırık aynalarda parçalarımızı izleriz.
Kırıkken ne kadar şekilsiz olduğumuzu bildiğimizden sürekli bir şekilden şekle girme durumu peyda olur.
Başkalarının gözlerinde görmek isteriz bütünümüzü, kim olduğumuzu bizden güçsüzlerde ispatlarız kendimize. Sonra derin bir sevgiyle yad ederiz kurbanımızı…
Üzgün ve borçlu gibi davranırız, hatta bazı ayrıcalıklar tanırız henüz ne olduğunu anlamayanımıza. Öyle bir dengede tutarız ki bunu, öyle bir yerinden yakalarız ki; kırıklarımızın nerde olduğunu bildiğinden ses edemez. Aynı yerden kırılmayalım diye bir kağıda dönüşür, kırılıp kıvrıla kıvrıla biz olur, bizden olur…
Kendi neslimizi kopyalayıp yarına yapıştırırız ve hep masumuzdur…
Söylemiş miydim? Az önce el aynam yere düştü, dağılmadan kendi içinde parçalandı. Onu yerden alırken kendimi gördüm. Kırık bir aynaya bakakaldı gözlerim, kendimi hiç bu kadar parçalanmış görmemiştim…
Sevgiler…
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER