KÖŞE YAZILARI | ITIR SEMA ERTAŞ

Küçüktüm Küçücüktüm Ben Ne Zaman Büyüdüm

"Ahh dünya, insan ne yapabilir ki bu durumda… Canın yanar o başka bişi ama ruhun sızlaması diye de bişi varmış, o zaman öğrendim…" Itır Sema Ertaş'ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Çok az insanın yaşayacağı güzellikle bir çocukluğum olmuştur…

Küçük bir ekmek tahtam vardı, anneannemle evcilik oynardık, benim için hâlâ ekmeğin en lezzetli yeriymiş gibi gelen o baş tarafını minik minik dilimlerdik, o bizim pastamız olurdu, misafir olurduk birbirimize, onu ikram ederdik…

Dedemin benim için sofra bezinden yaptığı çadır benim evcilik oynarken ki evim olurdu, babaannemden gizli aşırdığım buzdolabı nevaleleriyle arkadaşlarıma ziyafet çekerdim. Tabi anlaşılınca babaannem bağırır bende dedemin arkasına saklanırdım. Canım dedem… evimizin bahçesinde sırf benim gönlümü hoş tutmak için sabah salıncağı kurar akşam toplardı. Gerçek bir mahalleydi o zaman yaşadığım yer, yan yana bahçe içinde dizilmiş evler ve çocukluk arkadaşlarım. O zaman da hayat benim için bir evcilikten ibaretti. Dedemin bana aldığı bir çift altın küpenin biri durmadan düşerdi kulağımdan. Kolay mı? Sabahtan akşama kadar bahçelerde koşup, dağlara tırmanıp, çatıların tepelerinde gezerdik. Sonra eve geldiğimde bakardık ki küpenin biri yok. Mahallenin bütün çocukları seferber olurdu küpemi bulmak için, hepsi suç ortağım ya, girdiğimiz bütün delikleri benim kadar iyi bilirler, dedem bulana 10 lira vericem derdi, o hevesle ben bile aramaya çıkardım. Hepimiz bir heyecan küpe arardık, sonunda bulurdu biri, gururla ama mütevazi giderdi dedeme. Mahallenin bütün çocukları toplanırdı etrafında, o sadece bulana değil, herkese 10’ar lira verirdi. Sevinirdik, hemen bakkala koşup leblebi tozu alırdık… bir de horoz şekeri ve üzerinde arap kadın olan sakızdan…

Ben kendimi bildim bileli dedemle uyumuştum, onun yanında. O uyumadan önce dua eder bende onun duasını bitirmesini beklerdim uyumak için, çünkü onun koluna sarılmadan uyuyamazdım. Ve her sabah uyandığımda yastığımın başucunda hep bir şeyler olurdu, şeker, çikolata, sakız, bir şey alamamışsa para bırakırdı canımın istediğini alayım diye… o sadece benim dedem değildi, mahallenin tüm çocuklarının dedesiydi. Camiden dönerken bütün çocuklar peşinden koşardı, o da hep cebinde taşıdığı şekerleri çocuklara dağıtırdı… ama ben özeldim onun için, onun herkesi sevecek kadar kocaman bir kalbi vardı ama ben onun yaşama sevinciydim. Bunu bilirdim, hissederdim ve görürdüm.

İlk doğduğumda o kadar çok ağlamışım ki günler boyu, en sonunda sesim kısılmış, nefesim kesilmiş. Ölür bu yaşamaz demişler, yaşamışım. Doktorlar bir sürü iğne vermişler bana, iğnelerimi dedem yaparmış ama elindeki iğneyi arkasına saklayarak getirirmiş, kızım görüp benden nefret etmesin diye. Dışarıdan eve döndüğünde, ben daha kundaktaki bebek, hemen beni alıp bahçeye çıkarırmış, kızım evde sıkılmıştır, kuşları görsün içi açılsın, diye…

Sadece saf sevgiden örülü bir dünyada, onun gözleriyle tutundum hayata, ama…

Sonra bir gün her canlı gibi dedem de öldü… avunacak bir tek sözün olmadığı ölüm onun da kapısından içeri girdi. Kalp krizi geçirmişti, düşerken yüzünü kapıya çarpmıştı, sol gözünün altında morluk vardı o bembeyaz yüzünde… onu yarasından son bir kez öpüp uyudum, yirmidört saat boyunca hiç uyanmadan… böyle bir gerçeği tüm varlığım reddetti, uzun yıllar gizli bir isyanla yaşadım, kimse bilmedi nedenini. Çünkü benim masal kahramanım artık yoktu ve kalem yıkılmıştı. Onu çok özlediğim, kokusunu duymak istediğim zamanlar dolabında kalan tek takım elbisesine sarılırdım. Ve onunla uyuduğum yatakta tek başıma ceketine sarılarak uyurdum…

Bir gün elim ceketin cebine değdi, içinde bir şeyler vardı. Elimi cebine soktum ve geri çıkardığımda avucumda 3-5 şeker vardı. Hani şu çocuklara dağıttığı şekerlerden. Ahh dünya, insan ne yapabilir ki bu durumda… Canın yanar o başka bişi ama ruhun sızlaması diye de bişi varmış, o zaman öğrendim…

Ağlamaktan harap olduğum geceler rüyama gelirdi, evimizin bahçesinde yanıma oturup benimle konuşurdu. Onu ne kadar çok özlediğimi söylerdim, o da bana söylerdi. Sonra gitmem lazım diyip, toprağa uzanırdı… kaybolurdu… ama ben hiç uyanmak istemezdim.

Itır...
itir.sema@gmail.com



ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>