İsmimin yazıldığı bir taş istemiyorum, önünde göz yaşı dökecek yüzlere tahamül edemez çünkü bu ruhum.
Sesin yukardan yankılanırken kulaklarımda, aşağıda canımın yandığını hissetmenden korkarım.
Sana yürürken kurduğum köprünün renklerini gökkuşağından çalmıştım Tanrı’dan izin almadan.
Gözlerindeki buluşmaya yaklaşırken her şeyden habersiz, yeni hayatıma ışığınla doğmaktı parmaklarına kenetlenmek.
Gözlerin boşluğa daldığında, masum bakışlarındaki doğallığı izliyordum uzun uzun.
Sessizliğin içindeki sesi dinliyordum, susarken bile bana bir şey anlatıyordu hareketsiz dudakların.
Şefkatle dokunuyordum ipek tenine, parmaklarım çizmesin diye yüzünü,
merhametin suyunda yıkayıp ellerimi öyle geliyordum yanına.
Şansın anlamını bilmeyenler, kıvrımlarındaki gizemli koylarında sakladığın sımsıcak bakışlarınla kendinden geçip , doya doya yaşamalıydı seni…
Uğurunda nefes almaya değer bir kadın olduğunu, o melek kanatlarına dokunduğum gün anladım.
Benimle konuşurken sesindeki müziği dinliyordum, harflerden yeni notalar yaratıyordun farkında olmadan.
Anlamsız saatlerimin arasına sızan varlığın , ayakta kalmam için tek sebebin isminde yazılı olduğunu söylüyordu.
Güneş yükselirken yeni başlangıçlara , neden ? onunla beraber doğmam gerektiğini soruyordum kendime…
Üzerime serilmiş tozlu pişmanlıkların örtüsünü, bir hayalden çıkıp gelen gerçekliğinle kaldırıp, güneşten de sıcak anlamına dokunmama izin verdiğinde bunun sebebini anladım.
Diğer hayatın öncesinde , adı konmamış boyutta yaşanacakların
dünyadaki resmiydi baktığım yüzün.
Tutkumun yerçekiminden de güçlü kollarında ,bir bebek kadar masum açacaktın gözlerini.
Aşkın en saf hali dolaşırken ciğerlerinde , damarlarındaysa mutluluk akacaktı…
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER