Korkularımla yaşamak geri atıyordu adımlarımı, şüpheler, sinsi planlar yüzlerce duygu sığdırmaya çalışıyordu kısa metrajlı hayatıma….
Hiç düşünmemiştim oysa, merdivenleri neden tek tek çıkar insan, neden ortasına gelince soluklanır.
Ve neden ardına bakıp gurur duyar ya da bir yabancıya bakar gibi uzaklaşır
geçmişinden ?
Sevdiğini tutkularıyla adım adım beslemek bu yüzden büyütür insanı ,
varlığına sahip olduğunu zanneden hata yapar, kendi haline bırakan mutluluğun kapısını aralar.
Yazmak için yazılan üstün körü cümleler, sevmek için verilen sahte emekler ancak küçük oyunlara figüran olup unutulur bir zaman sonra…
Geçmişini dinlediğinde yargılamıyor, kusurlarını etinden ayrılmayan tırnağın gibi görmeyi beceriyorsa karşındaki, odur kanına karışmayı hak eden.
Sigaranın dumanını içine çekendir , sevmeyi ölümüne seven …
Sesler, yüzler gelip geçer önünden , bir anlık, bir içimlik tattır , ne olup bittiğini anlamadan saçlarının arasından gelip geçen rüzgar gibidir her biri.
Narin boynundan öpüp, sihirli parmaklarımla uyuştururum gergin bekleyişlerini,
yaşama smsıkı tutunmaktan kasılmış ruhuna avcumdaki huzuru atıp karıştırırım aklının fincanında ağır ağır…
Geçmiş, kaç düğüm atmıştır dudaklarına ? , kaç kördüğüm kesmiştir sesini ?
isyanın kesip kaçmasın diye demir parmaklıkları….
O gözlerinse geçmişin diğer suç ortağıdır , perdelerini kapatıp saklamıştır itiraflarını içine, sadece masumiyetini görür her bakan.
Perdelerin ardında biriken yaşları akıtırken hücrelerine, boğazına kadar dolmuştur
gün ışığına aç benliğin.
Sen hiç kimseyle kıyaslanmayacak kadar başka, anlaşılmaycak kadar karmaşıkken, ışığın altında renk değiştiren o bambaşka öykülerin vurmuştur kalbimi.
Bu kadar sonsuzken sonu varmış gibi gözüken hayatın , iki nokta arasında yaşayamam, iki şehir arasında yazamam seni ben…
Güneş’in ardına bakarım yanmayı kabullenip, ay’ın beyazında yatarım gözümü alan ışığından ürkmeden, daha başka anlatabilmek için…
Geri saymaya başlarken kaderimizi dışımızdaki güç, elimden sadece doya doya sevip, öle dirile sevişmek gelir…
An gelir durulursun sakin bir göl gibi kendini dinlediğinde, an gelir fırtınalar estirip yakar yıkarsın ortalığı…
O kızgın hallerinin keskin vuruşlarında ölsem de , bilirimki ölümsüzlük sevdiği uğruna ölmeyi göze alanın armağanıdır.
Murat,
Bebek
MURAT DİNDE
YAZARA E-POSTA GÖNDER