KÖŞE YAZILARI | NİLHAN FİDAN

Hüzzam Şarkı

Dün gece mehtaba daldıran hüzzam şarkı… (Nilhan Fidan)
 
   
 
 
     

Kırmızı tükenmez kalem ile siyah dolmakalem. İkisi de yan yana, çalışma masasının orta gözünde bekliyorlar. Ne zamandan haberleri var ne mevsimden. Tek istedikleri boş bir beyaz sayfada birkaç satır olabilmek.

Kırmızı tükenmez kalem, biraz sabırsız, biraz tutkulu, alev alev yanmayı, kor bir ateş olup hiç sönmemeyi seviyor. Siyah dolmakalem gururlu, yumuşak bir el hareketiyle kayıp gidiyor, incelip kalınlaşan çizgisinde kendi yansımasından memnun, bıraktığı etkinin farkında, gülümsüyor.

Birlikte de ayrı ayrı da çok yazılıp çizildiler, telefon defterinde bir isim oldular ya da buzdolabının üstünde bir not, vergi beyannamesinde birkaç rakam oldular, üniversitede başvuru formu ve sınav kâğıtlarında yanlış cevap. Şimdi çekmecede yan yana duruyorlar. Ne ışık alıyor çekmece ne ses geçiriyor. Bazı bazı diğer odadan hüzzam bir şarkı yükseliyor; ama hanidir çalışma odasının kapısı aralanmadığı için sözleri duymaya yetmiyor inleyen nağmeler.

Oysa mevsim kışa dönüyor İstanbul’da. Yapraklar kızarmış, kurumuş, yerlerde… Uzaklarda bir koru vardı denize doğru, bir göl ve yürüyüş yolu. Rüzgârın uğultusuyla mest olmak lazımdı ya da denize açılıp balık tutmak sabahın en erken saati.

Yazın kıpır kıpır günleri geride mi kaldı ne… Şimdi ağır puslu bir bulut iniyor yere, insanın yağmurda yürüyesi geliyor el ele. Acele etmeden, tadını çıkara çıkara yağmura teslim olası geliyor insanın.

Zaman ağır çekiyor evet, İstanbul da naza çekiyor kendini. Yüksek topuklularının üzerinde bir o yana bir bu yana salına salına yürüyor. Saçların mı uzadı, bir değişiklik var sende diyorlar. İstanbul, mahcup, “değişmeyen ne kaldı” der gibi gülümsüyor.

Bir Eylül akşamüstü Adalar’a uçuyor yüreğim, gözlerimse karşı yakada takılı kalıyor. Ait olamadığı bir gelecekte mi yaşamalı insan yoksa ait olduğu bir yer aramaya devam mı etmeli? Her şeyini açtığı sevgiler birer birer yitmiş ve gerçek sandığı her şey yalana dönüşmüşken kendini tüketmekten ne alıkoyar insanı?

Bir kalp, en içten hisleri barındırabilirken nasıl bir anda nefret canavarına dönüşebilir? Dur demek kolay mı, mevsimlere bile dur diyemezken, gitmesine engel olmak mümkün mü…

O gitti. Sevdim dediği kadından sakladığı başka bir kadına belki.

Bir arada yaşayamayacak ne varsa yan yana koydu. En tiksindirici ile en muhteşemi, en değerli ile en hiçe sayılanı, gerçekten inandığı ile gelişigüzel söyleneni, değer verilenle görmezden gelineni, olanla olmayanı… Sonunda oynayacak başka bir taş kalmadığında gitti o. Sevdim dediği kadının bittiğine inandığı bir yatağa gitti.

Aylardan Ekim’di. Çalışma odasının kapısı yine de aralanmadı. Ne yazılacak sözcük ne söylenecek şarkı kaldı. Hani o arada bir çalınan hüzzam şarkı da olmasa evde çıt çıkmayacaktı.

Evin hanımı, omuzlarına aldığı kırmızı hırkasıyla balkona çıktı. Sanki balkona hatta yüzüne inen mehtapla “öyle bir an geldi ki…” yalnızca o anımsadı.

Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com


NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>