KÖŞE YAZILARI | NİLHAN FİDAN

Tiyatro Gişesindeki Görevli

“Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     

TİYATRO GİŞESİNDEKİ GÖREVLİ

Tiyatroya gitmeyi severim. Fuayede arkadaşları beklemeyi, oyunun broşürüne göz atıp oyun panosuna asılı afişlere ve fotoğraflara bakmayı, oyuncuları bir yerlerden tanımayı, salona geçip koltuğuma yerleşerek oyunun başlamasını beklemeyi, oyunun sonunda ayağa kalkıp her oyuncunun gözlerinin içine bakarak (bazen yaşlı gözlerle de olsa) gülümseyerek alkışlamayı...

Tiyatro izlemeyi çok severim. Oyuncuların mimikleri, ses tonları, vurguları, sahnede duruşları, sahnede yeniden var oluşları beni benden alır. Yerli yabancı yazarların tiyatro oyunlarını okumuşluğum var. Birkaç monolog ve diyalogda da olsa, naçizane, sahneye çıkmışlığım da. Sahnede olmak güzel. Sahne önünde olmak da sahne arkasında olmak da. Tiyatrocuları anlıyorum, iç seslerini duyabiliyorum, heyecanlarını ve çalışma azimlerini. Ölüm, hastalık, her türlü moral bozukluğu bile onların aynı heyecanla sahneye çıkmalarına mani olmuyor.

Gün aşırı, arka arkaya, aynı karakterle aylarca, yıllarca sahneye çıkan, bir delinin çılgınlığını, bir delikanlının yalnızlığını, bir annenin haykırışlarını, mutluluğu ve özlemi, gençliği ve yaşlılığı yaşayan – yaşatan oyunculara hayranım.

Yıllardır sahnelenen nice oyun var. Farklı rejilerle, farklı dillerde, farklı oyuncularla, farklı dekorla sahneye konulan ne çok oyun var. Her oyunda farklı bir uyarlama ile o dünyaya yeniden girmek ve o karakterleri yeniden izlemenin keyfi başka...

Bir oyunun sahnelenişi her yeni rejiyle nasıl değişiyorsa, bizim de o oyunu izlerkenki duygularımız, deneyimlerimiz, beklentilerimiz o kadar değişiyor. Bu sebeple, yıllar önce izlediğin bir oyunu tekrar başka bir sahnede izlediğinde aldığın tat aynı olmayabiliyor.

Tiyatroyu seviyorum; ama bu görsel medya dünyasında tiyatronun çok insana pek de çekici gelmediğinin farkındayım. Tiyatro izlemeyi yorucu bulanlar, zorlanmaktan kaçanlar da var, tiyatroyu fazla elit bulanlar da. Tiyatroya gitme alışkanlığı da klasik müzik dinlemek ya da müzeye gitmek gibi özel bir zevk, özel bir alışkanlık. Çay demlemek gibi basit bir aktivite değil ki. Bunu görev gibi ya da zulüm gibi görmek de olmaz; bundan keyif almak gerek. Kör gözlerle ya da el yordamıyla karınca kararınca gördüğü hissettiğiyle yetinmeyen, algılarını açık tutan, geniş düşünen, aydın insanlar için tiyatro.

Ve günlerden bir gün, bendeniz Nisan ayı programını sormak için semtimizdeki tiyatroya gittiğimde tiyatro gişesindeki görevlinin tavrından bile insanın nasıl keyfinin kaçtığına tanık oluyorum.

Gişedeki görevli, güvenlik görevlisiyle birlikte kahvaltı yapıyor ben geldiğimde. O yüzden haliyle biraz rahatsız da oluyor, yerinden kaldırdığım için. Yeni program belli oldu mu acaba diyorum. Duvarda asılı, diyerek duvarı işaret ediyor. Fotokopi kopyadan o an gitmek isteyeceğim tüm oyunları seçip arkadaşlarımla konuşup karar vermem mümkün değil. Cep telefonumun kamerası da yok. Alabileceğim bir kopya var mı, diye soruyorum. Yok, diyip, arkasını dönüyor. Gişenin hemen arkasında, masanın üstündeki fotokopi kopyaları alıp alt rafa saklıyor.

O dakikada, bu badem bıyıklının bu anlamsız tavrı, bu terbiyesizliği sinirimi tepeme çıkarmaya yetiyor. Kıyıda köşede, pırıl pırıl insanlar işsiz güçsüz dururken, köşeleri kapmış böyle adamlar etraflarını zehirlemeye, kokuşmuşluklarına ortak etmeye devam ediyor... Bu adamı buraya oturtan zihniyete de, bu adamdaki zihni eksikliğe de bu kör cahil külhanbeyi havalarına da... Ne diyeyim ki. Sanat, zaten uzak durulan, kaçınılan, anlaşılmayan bir resim gibi asılıyken duvarda, sanat için çalıştığını varsaydığımız bu adamın insanları tiyatrodan uzak tutan haline ne demeli...

Bu adamlara rağmen, hakkını veremediğimizi düşündüğüm bir gün yaklaşmakta. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun. Dilerim içinizden birkaçı çocuklarının elinden tutup tiyatroya götürür, annemin yıllar önce beni götürdüğü gibi. Dilerim içinizden birkaçı eşini, sevgilisini, en yakın arkadaşını, anne babasını alıp tiyatroya gider bir akşam. İyi seyirler!

Not: Son zamanlarda Şehir Tiyatroları’nda izlediğim Deri Ceket, Bernarda Alba’nın Evi ve Kırmızı Pazartesi ile Devlet Tiyatroları’ndan Kral Dairesi’ni tavsiye ediyorum size. Ama benim de izlemediğim daha onlarca güzel oyun sizi bekliyor “Ve perde!” diyebilmek için.

Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com


NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>