KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Çocukların da red etme hakkı olmalı

“Yüzünü görmediğim, sesini duymadığım, bir kez başımı okşamamış olan o kişiyi nasıl severim” Özcan Kandemir’in yazısı…
 
   
 
 
     

Çocukların da red etme hakkı olmalı

Bu konuya daha önce temas edecektim ama araya başka konular girdi. Ama bu konu tazeliğini hiçbir zaman yitirmez diye düşünüyorum. Konu; bir çocuğun anne babasını reddedip edemeyeceği ve onları sevmek zorunda olup olmadığıydı.

Birkaç ay önce Televizyonlarda bu tartışma vardı ve günlerce sürüp gitti. “Çocuklar ne olursa olsun anne ve babalarını yok saymamalı, her şartta onlara saygılı olmalı ve sevmeli…”Bu tezi savunanların başında İbrahim Tatlıses ve Seda Sayan geliyordu…

Bu tartışmanın nedeni ise, bir şarkı yarışmasına katılan bir gençle Seda Sayan’ın programına katılan on altı yaşlarında güzeller güzeli bir kız çocuğu. Bu çocuklar babalarını sevmiyor ve özellikle 16 yaşındaki kızımız babasının yüzünü bile görmek istemediğini söyleyerek, “eğer bir gün karşıma çıkarsa sadece yılların hesabını sorarım, yüreğimde onun için en ufak bir kıpırtı yok….beni kız bebek olduğum için, yüzümü bile görmeden, annemi ve beni hastanede terk eden adam benim babam olamaz, üstelik 16 yaşıma geldim, beni bir kez aramadı “diyordu.

Gözlerindeki yaşı gizlemeye çalışarak, babasızlığın ezikliğin yüreğine gömerek, “beni anneannem, dedem ve annem büyüttü” diye ağlıyordu.

Seda Sayan ısrarla “nasıl olur da içinde babana karşı bir duygu olmaz, ne olursa olsun o senin baban” diye milyonların önünde dayatıyordu.

Kızımız “yüzünü görmediğim, sesini duymadığım, bir kez başımı okşamamış olan o kişiyi nasıl severim, onun için nasıl iyi duygular besleyebilirim” diyerek fikrinde ısrar ediyordu..

* * * * *

Delikanlı ise, babasının alkolün etkisi ile annesine ve kendisine kötü davrandığını annesini ve kendisini defalarca dövdüğünü baba denilince aklına sadece şiddet ve sefalet geldiğini söylüyor ve bir “kez başımı sevgiyle okşamayan bu kişiyi sevmek zoruna değilim “diyordu.

Bu çocuğun gözyaşları içinde anlattığı öyküyü dinleyen İbrahim Tatlıses “bizde dayak yedik, biz de aç kaldık ama babam hep başımın tacıydı, benim babamda anamı döverdi ama ben babamı hala severim, sen de sevmelisin, babanı sevmemeni kabul edemem!..diye haykırıyordu.

İbrahim Tatlıses babasından dayak yemiştir ama, onun sevgisini de hissetmiştir ki, babasına kin beslemiyor. Hayat biraz zımpara, biraz macun olursa bir yere kadar dayanılabilir ama hep zımpara olursa herkes dayanamaz…

Bu programın uzantısı olarak aynı çocukları kendi programına alan Seda Sayan “arkadaşlarınızı siz seçiyorsunuz onları beğenmeyince terk edebilirsiniz ama anne babalarınızı siz seçmiyorsunuz onları terk edemezsiniz, sevmemezlik edemezsiniz diyor….” ama bunu söylerken kendi tezine ters düştüğünün farkında değil…Evet çocuklar anne babalarını arkadaş seçer gibi seçmiyor, seçemiyor, onları dünyaya getirirken kimse, “bu anne babayı istiyor musun? Hatta dünyaya gelmeyi istiyor musun/” diye sormuyor. Ama anne ve babalar, bilerek isteyerek çocuk yapıyorlar….Aslında çocuklarını terk etmek, reddetmek ve “benim istediğim gibi bir çocuk olmadı onu istemiyorum” demek gibi bir lüksleri ve hakları yoktur.

Çocuk yapmaya karar veren anne ve babaların dileği iyi, akıllı, ruh sağlığı yerinde, başarılı , güzel, iyi çocuklara sahip olmaktır. Ama bu her zaman gerçekleşmeyebilir. Özürlü bir çocuğunuz olabilir ama onu özürlü diye terk etme hakkınız yoktur. Erkek çocuk isteyebilirsiniz ama kız oldu diye onu bırakamazsınız, sevmemezlik edemezsiniz, çocuğunuz ne olursa olsun, ona bakmak, onun yanında olmak, onu yedirmek, giydirmek, ısıtmak, korumak ve kollamak zorundasınız. Çünkü bu çocuğu siz istediniz.

Çocuk sahibi olmak büyük bir sorumluluktur. Bu bir evcilik oyunu değildir ”Bıktım artık oynamıyorum” diyerek çekip gidemezsiniz, onu bir başına aç kurtlar sofrasına atamazsınız, hele de tüm bunları yapıp hala onlardan sevgi ve saygı bekleyemezsiniz. Ailelerin çocuklarını yok saymak gibi bir hakları yoktur. Vicdanen de yoktur. Kanunen de yoktur…Ama yıllardır baba özlemiyle, terk edilmenin ve aranmamanın ezikliğiyle , o küçücük kafalarında kocaman sorularla büyüyen ve baba anne sevgisi yerine acımayla karışık sevgilerle yetinmek zorunda kalan çocuklara, hala “sizi terk eden ve size acıdan başka hiçbir hayat hakkı tanımayın bu insanlar yıllar sonra karşınıza çıktığında boyunlarına atılıp, sevgiyle sarılın ve geçen tüm yılların acısını silip atın” diyemeyiz…

Elbette babası bir tokat attı diye çocuğun ondan nefret etmesini, evini ve ailesini terk etmesini söylemiyoruz, sevgisini belli edemeyen insanlar vardır. Sever ama gösteremez, ama bilirsiniz ki sizi sever, sizin için yüreği titrer üç kuruş bulursa evine getirir. Yavan yersiniz ama huzurlu bir aile ortamınız vardır.
Veya, “anneniz babanız ikisi de iyi insandır ama bir arada olamazlar ayrılırlar. Bu durumlarda asla taraf olmayın. Annenize de babanıza da eşit mesafe de olun, saygıda kusur etmeyin, elinizden gelen yardımı yapın” demek daha doğru olmaz mı?

Seda Sayan her programında “yakınlarınıza hayatta iken sevginizi belli edin, onları arayıp sorun, “diyerek ailenin önemini vurguluyor ve yaşarken güzellikleri yaşatmanın gereğinin altını çiziyor. Buna sonuna kadar katılıyorum. Ancak, hiçbir şekilde analık, babalık görevini yapmamış kimselerin yıllar sonra ortaya çıkıp onların dünyalarını yıkmaya, kurdukları düzeni bozmaya ve onları büyüten, onlara sevgi veren, üzerlerini örten, alınlarına sevgi öpücüğü koyan insanların önüne geçme hakları yoktur…eğer çocuk içinde bir özlem, bir sevgi besliyorsa buna bir diyeceğim yok!…elbette gitsin arasın, sorsun bulunca boynuna sarılsın ama, sevgi hissetmeyen bir çocuğa “ille de annendir, babandır onu sev diyemeyiz.”

Benim çok sevdiğim bir arkadaşım var Füsun, oğlu pırıl pırıl bir genç, doğduktan birkaç ay sonra babası evi ve kendilerini terk edip gitmiş gidiş o gidiş… yılar yılı ne aramış ne sormuş, gencecik yaşta bir bebekle ortada kalan annesine ve kendisine Füsun’un ailesi sahip çıkmış, dayısı babasını aratmamak için elinden geleni yapmış, şimdi bu genç iş güç sahibi, ama babasına o kadar içerlemiş ki, reşit olur olmaz gidip soy adını değiştirmiş ve annesinin soy adını almış, bu babaya karşı bir tepki değil de nedir? Bunun anlamı yıllar sonra “ben senin babanım seni çok seviyorum” diye çıkıp gelen yabancıya!....bir tokat değil mi?...kendilerini terk eden sorumsuz anne ve babalarını reddettikleri için onları kınayamayız. Anne baba sevgisinin yerini hiçbir şey tutamaz, anne babanın yerini de, ama çocuklarını en doğal gereksinimleri olan sevgi, ilgi ve güven duygusundan uzak yaşamaya mahkum ediliyorlarsa ve sevgi görmüyorlarsa çocuklarını bunlardan mahrum edenler düşünmeli….masum çocuklar değil.

Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com


 


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>