KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Yediğin kaba pislemek

"Buralarda “bahar” demek, buzların kırılıp göl sularının görüldüğü mevsim demek "
 
   
 
 
     

Türkiye dünya yüzünde yer alan pek çok ülkeden daha şanslı. Öncelikle dört mevsimi var. Gecesi gündüzü var. Denizi dağı var... Gölü ormanı var. Kıyısı zirvesi var... Meyvesi tahılı var.. Bu yazıyı okurken “her ülkenin gecesi gündüzü var” diyenleriniz olabilir ama, ben altı ay gece altı ay gündüzü yaşayan ülkelerden söz ediyorum. Buzların gölleri kapladığı ve üzerinden arabaların asfalt üzerinden geçer gibi geçtiği ülkeler var. Buralarda “bahar” demek, buzların kırılıp göl sularının görüldüğü mevsim demek . Gökyüzünde güneş bir lokma görününce güneş şapkalarını giyip, şezlonglara uzanan kuzeyliler var. Su özlemi yüzünden suni göller oluşturmak için milyarlar döken ülkeler var.

Tanrı bize çok cömert davranmış. Ancak, tüm bu güzelliklerin yanı sıra çok büyük bir de eksiğimiz var. Bu da “insan” faktörü . Tanrı bize tüm bu güzellikleri cömertçe verirken bunların değerini bilecek bir kafa vermemiş. Hatta “Bu güzellikleri nasıl yok ederiz?”diye gayret eden bir zihniyet vermiş sanki!...

Bu sadece bana özgü bir düşünce değil, kuşkusuz pek çok kişi şu soruyu kendisine soruyordur. “Elimizde olan bu değerleri neden koruyamıyoruz?”.

Denizlerimiz harika, kıyılarımız dantel gibi, her bir virajı aldıkça bir başka güzellikle karşılaşıyoruz. Bunları defalarca gördüğümüz halde hala etkileniyoruz. Eğe, Akdeniz, Karadeniz kıyıları bir doğa harikası. Buralara yüzlerce turistik tesisiler yapıldı ve hala da yapılmaya devam ediliyor ama bu denizlerimizi korumak için hiçbir gayret göstermiyoruz.

Yerli yabancı turistlerin akın akın geldiği Bodrum ve özellikle Göltürkbükü koyu giderek bir Haliç olma yolunda. Hala bazı restoranlar atıklarını sabaha karşı bu canım koya boşaltıyor. Fiyakalarından geçilmeyen ve zenginlikleriyle övünen tekneler sintinelerını bu koyların içinde veya yakınlarında boşaltıyor. Yani “yediği kabı kirletiyor” Özellikle sabahları deniz kenarına indiğinizde leş gibi bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Deniz üzerinde ise yağlar ve pislikler yüzüyor. Böyle bir denize girmeyi kim ister? Birkaç yıldır “bu koy elden gidiyor” diye adeta feryat ediyor doğa sevenler ama duyan kim? Deniziniz olmazsa size kim gelecek? Dünyanın her yanı otel kaynıyor Üstelik 4+4 lük hizmet veren oteller bunlar. Bize gelen turistler sadece ve sadece doğa güzelliklerimiz ve özellikle denizlerimiz için geliyor. Bunların göz göre kirletilmesine nasıl göz yumuluyor? En başta buna kıyı belediyeleri izin vermemeli. İkincisi buraya milyarlar döken turistik tesis sahipleri izin vermemeli. Kendi gelecekleri için savaşmalı, göz açtırmamalı. Aksi halde gelecek yıl bilemediniz bir sonraki yıl bu canım koyun Haliçten hiç farkı kalmayacak ve yapılan yatırımlar “ölü yatırım” olarak ziyan olup gidecek..

Ama bizdeki zihniyet “Önce kirlet, sonra temizlersin” şeklinde olduğu için insanlar tepkisiz. Belki siz bu koylara hiç gitmiyorsunuz “Bana ne giden düşünsün” diyemezsiniz Çünkü, bunların temizlenmesi için harcanacak para gene bizlerin cebinden çıkacak.

İşte Kadıköy gibi koskoca bir ilçenin ortasından akıp, Marmara denizine ulaşan ünlü Kurbağalı Dere ve yanı başında törenlerle açılan Fenerbahçe ve Caddebostan Plajı. Yetkililere göre bunlar temiz plajlar. Bu plaj yanı başında mikrop üreten bir dere akarken nasıl temiz olabilir? İnanılması güç ama, buradan çoluk çocuk denize giriyor. (Fenerbahçe sadece güneşlenme plaji. Dünyada tek örnek olmalı) . Kurbağalı Dere yıllardır sözüm ona temizleniyor ve yıllardır milyon dolarlar pislikle birlikte akıp gidiyor. Ancak civarda oturanlar kokudan camlarını açamıyor, sivrisineklerden korunmak için cibinlikle yatıyor.

İşte Haliç:. Yıllardır temizlenmesi için milyarlarca dolar harcandı hala da harcanıyor ama hala tam anlamıyla temizlenemedi.

Küçük Çekmece Gölü. Çevredeki fabrikaların kirli atıkları yüzünden bir bataklık haline dönüşüyor. Ölü balıklar kıyılara vurdukça leş kokularından insanlar soluk alamıyor ve yüz karası sahnelere tanık oluyoruz. İstanbul gibi dünyanın sayılı şehirlerinden birisinde Küçük Çekmece civarında oturan halk maskeyle dolaşıyor. Yakında salgın hastalıklar başlarsa hiç şaşırmayalım.

Peki bunun suçlusu kim? Önce o civarda yaşayanlar. O göle bulaşık suyunu çamaşır suyunu akıtanlar, elindeki pet şişeleri atanlar, naylon torbalarıyla çöpleri fırlatanlar, çocuklarına buraya hiçbir şey atılmaması gerektiğini öğretmeyenler, bu gölü kirletenlere göz yumanlar...bu gölün kenarında fabrika kuranlar ve bunların kurulmasına izin verenler. Bu fabrikaların ve sanayi tesislerinin arıtmasını yapmayanlar ve arıtması olmayanlara göz yumanlar.

Şimdi belediye başkanı çıkıp konuşuyor. “Bu gölün temizlenmesi için 400 trilyon gerek. Bu para harcanarak yapılacak temizlik işlemi 2,5 yıl sürecek” ne sevindirici bir haber!. Kirlenmeyi önlemekten daha mı kolay temizlemek!..
Kulağımızı bacak arasından göstermekten ne zaman vazgeçeceğiz ve daha ne kadar kirlettiğimiz kaplardan yemek yemeyi sürdüreceğiz?...

Not: Geçen gün Çengelköy kıyılarında bir kafeye sabah kahvaltısına gittik. Harika bir hava vardı. Deniz uzaktan masmavi ve davetkar görünüyordu. Ama deniz kenarında bir masaya oturup denize baktığımızda tüm neşemiz kaçtı. Çünkü, denizin üzeri çöplerden, naylon torbalardan ve pet şişelerden görünmez haldeydi. Her şeyi devletten beklemek gerekmez. Bu kıyılarda yer alan ve para kazanan kahve, restoran ve benzeri yerler önce kendi çöplerini denize dökmekten vazgeçmeli. Dökeni uyarmalı hatta şikayet etmeli. İkincisi birer büyük tel kepçe edinip, işyerlerinin önlerinde biriken çöpleri temizlemeli ve halk bu pislikte çay kahve içmeyi, yemek yemeyi protesto etmeli. Belki çıkarlarına dokunduğu için bu kirliğin farkına varabilirler “Akar su kir tutmaz” felsefesini artık bırakmalıyız. Sizin attığınız pislikler akar suyun hızını aşıyorsa akar su ne yapabilir. Çok çok o kıyıdan alıp öbür kıyıya, o koydan çıkarıp, öteki koya taşır.

Özcan Kandemir
 


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>