KÜLTÜR-SANAT

Ağaçlar ayakta ölür veya benim tarihim

"Ben neden böyleyim. Bana sıkça sorulan bir sorudur bu. Emin olun ki; cevabını tam bilmiyorum." Serdar Turgut - Cosmoturk Öneriyor -
 
   
 
 
     
AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR VEYA BENİM TARİHİM

Ben neden böyleyim. Bana sıkça sorulan bir sorudur bu. Emin olun ki; cevabını tam bilmiyorum. Neden risksiz, ciddi yazılar yazmak varken, tehlike sınırlarında dolaşan bazen de duvara toslayan yazılar yazmaya devam ediyorum? Ülke gündemi beni neden hiç alakadar etmiyor, televizyonda tartışılanları neden ciddiye alamıyorum, yaşımı başımı aldığım halde neden temelde hala daha çocuk gibiyim. Neden sürekli en ağır konuların temelinde bile gülünecek bir şeyler aramaktayım. İnsanlardan tamamen umudumu kestiğim halde neden her şeye rağmen iyimser olmayı sürdürmeye çalışıyorum, neden neden? Eğer ağır bir ruhsal bunalım söz konusu değilse bunlara cevap, yetiştiriliş tarzımda olmalı diye düşünüyorum. Bu nedenle beni oluşturan hayat dönüm noktalarımı yüksek sesle düşünmeye çalışacağım bugün.

1- Üniversitede sağcı bir kadın profesör vardı. Milton Friedman'a hayrandı. Bir gün ev ödevi verdi. Deneme yazacaktık. Ben kadına gıcık olduğumdan Marx'ın Kapital'inin ilk 10 sayfasını aynen kopya edip ona teslim ettim. Bana sonra 'Ben bunu bir yerden hatırlıyorum ama tam çıkaramadım' dedi. O gün cehaletin sonu olmadığını ve profesör olmanın insanı cahil olmaktan kurtaramayacağını anladım. Kadın üstelik benim ödevime F verdi, yani sınıfta kalır not almıştım Marx ekonomi ödevinden. Cahil insanlar komik de oluyorlardı ayrıca...

2- O olaydan sonra ders kitaplarını tamamen bir kenara bıraktım ve sadece roman okumaya konsantre oldum. Proust, Dostoyevsky, Tolstoy. Edebiyat kurtarıcım oldu. Belki sarhoş oldum ama uyuşturucunun yanından bile geçmedim. İnsan sarhoşken bile romanın tadını alabiliyordu. Sonunda okulu bitirdim. Belki ekonomist olamadım ama kitaplardan gelen hayat tecrübem vardı. Hala daha her üniversitenin ilk yılında sadece roman okutturulması gerektiğine inanırım

3- Bir gün Woody Allen'ın 'Bananas' filmini seyrettim. O gün o adam gibi insanları güldürmenin ve mutlu etmenin benim hayat idealim olması gerektiğine karar verdim. Hem üstelik adam en az benim kadar çirkindi. Kadınlarla da arası problemliydi. Bu problemli ilişki türü bir hayat stili olması gerekiyordu benim için. Zaten kadınlar da bana problem çıkarmaya çoktan hazırdılar. O nedenle bu konuda hiçbir problemim olmadı..

4- Soğuk bir New York kışı günü dünyada ilk kez gösterime giren filmi, ilk gösterim saatinde seyrettim. 'Godfather' filmi bana hayatta ne yaparsam yapayım, yaptığım yanlış da olsa onu namusuyla, hakkını vererek, cesur biçimde yapmam gerektiğini ve korkusuz olmaya çalışmam gerektiğini öğretti. Kendimle alay ederken de acımasız olacaktım.

5- Karanlıktan ve serserilerden korkuyordum. Bu korkumun üzerine gitmeye karar verdim. O günlerin vahşi New York'unda gördüğüm her karanlık dehlize girdim, her karanlık merdivenden indim. İki kez yapınca artık korkmamaya başlıyorsunuz. Hayattaki her korku, ölüm korkusu dışında bu şekilde yenilebilir. Bugün bazı yazılarımın karanlık, tehlikeli olabilmesi o günlerden gelen bir alışkanlık olabilir.

6- Hiç kimsenin seksüel tercihini ne sorgulayacaktım ne de alaycı olacaktım. Çünkü bazı indiğim karanlık merdivenlerden dolayı hayatta öyle şeyler gördüm ki yetişkin insanların seks adı altında neler yapabildiğini de anladım. Bu yaklaşımı ilke haline getirecektim.

7- 'All That Jazz' filmini seyrettim. Bani ilk kez ölüm hakkında düşündürdü bu film. Eğer becerebilirsem ölüme filozof gibi sanatçı duyarlılığı ile yaklaşmaya, çalışmaya karar verdim. Bunu başarabildiğim pek söylenemez. Woody Allen'ın dediği gibi ölüm geldiğinde ben orada olmasam daha iyi olur diyorum hala daha.

8- Tabiat Bilimleri Müzesi'nde ünlü Stephen Hawking'in kainatı anlatmasını dinledim. Slaytlara bakarken Tanrı'ya inanmam gerektiğine karar verdim. O günden bu yana inancımı güçlendirmek için hep teorik fizik okurum.

9- Bir gün işte otururken bir kadın geldi. İçimden 'Şimdi hapı yuttun Serdar' dedim. Gerekeni yapacaktım. O günkü evimden atıldım, hemen ertesi gün verem oldum, (Türk filmi gibi oluyor ama hepsi de gerçek ne yapayım) ve o kadınla çok sonra evlendim. Bavul alıp çıkmanın ne kadar acı ve zor olduğunu bilirim. Bunun bir daha hayatımda olmaması gerektiğine karar verdim. Bunun için ne gerekiyorsa yapacaktım. (O yüzden bugünlerde arada bir ilişkiler konusunda ahkam kesiyorum.)

10- Woody Allen, ölmeden önce sahnede gördüğüm Henny Youngman, Godfather ve All That Jazz filmlerinin toplam etkisiyle ne tür mizah yapacağıma karar verdim. Seçtiğim yol çok riskliydi. Risk konusunda Vito Corleone, hayata ve kendime yaklaşım konusunda Woody Allen, karımla ilişkiler hakında jonuşurken Henny Youngman gibi olacaktım hem de hemen yapacaktım bunu. Çünkü 'All That Jazz' filmi de bana gösterdi ki; ölüm hepimizin ensemizin tepesinde. Ölmeye yattığımızda Ufuk Güldemir kardeşim gibi 'I did it my way' diyebilmeliyiz. (Siz o şarkıyı bir de Sammy Davis Junior'dan dinleseydiniz. Yıllar önce o gece Davis 'Mr. Bojangles'ı söylerken romantik yanımın da olabildiğini anlamıştım.)

Kuvözde birbirlerinden ayrılanlar

YIllar önce çok zeki insanlarla çıkarılan Spy adında bir dergi vardı. Büyük riskler alıp harika mizah yaparlardı. Editörler bir gün 'Separated at birth' (Doğduktan sonra ayrılanlar) başlığını attığı bir bölüm hazırladı. Burada birbirini andıran insanların aslında kardeş oldukları imasıyla komiklik yapılıyordu.
O günleri hatırladım ve ben de bu oyunu yapmaya karar verdim. Oğluma gösterdim ve anlattım, çok da güldü. Sizlerle de hep birlikte eğleniriz inşallah. Soldaki işin doğasına uygun poz veren benim oğlum tabii ki... Sağdaki ise MAD dergisinin sembolü Alfred E. Neumann. İkisi galiba doğduktan sonra birbirlerinden ayrılmışlar. Ama ısrarlı sorularıma rağmen Rana bu konuda ser verip sır vermiyor.
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>