MAGAZİN

Taş fırın'ın sosyete rehberi

Birol Güven'in, 'Teneke Üzerinde Midyeden, Sosyeteyle Suşiye' adlı kitabı okuyup hiç korkmadan en sosyetik mekâna dalabilirsiniz...
 
   
 
 
     
'Çocuklar Duymasın'ın senaristi Birol Güven, sosyeteye girmenin kitabını yazdı. Güven, 'Teneke Üzerinde Midyeden, Sosyeteyle Suşiye' adlı kitabında, üst sınıfa ait olmayanların, onların ortamlarına girdiklerinde başlarına neler geleceğini anlatıp sosyetede ezilmeden ayakta durabilmenin formülünü kaleme aldı. İşte, 'Zaman zaman mizah dozajını artırmak için Taş fırın Erkeği Haluk gibi baktım sosyeteye' diyen Güven'in, yurdum insanı için hazırladığı 'sosyete rehberi'nden bizim seçtiğimiz öneriler:
   
Lokantaya nasıl girilir?
   
"Üst sınıfa ait insanlarla, en çok burun buruna geleceğiniz mekânlar, lüks restoranlardır. Giyinin, süslenin ve sizin gibi olan arkadaşlarınızla beraber girin en lüks ve pahalı restorandan içeri. Acele etmeyin, garsonun yer göstermesini bekleyin. Lüks yerlerde böyle garip âdetler vardır. Paltonuzu elinizden alırlar. Yok 'Orada sigara içemezsiniz', 'O masa rezerve', yok 'Öyle oturursanız servisi engellersiniz' derler, her türlü gıcıklığı yaparlar." 
   
Sipariş nasıl verilir?
   
"Bu tür yerlerdeki mönüler, üç aşağı beş yukarı hep aynıdır. Nisuas Salatası, Cesar Salatası, Spagetti Bolonez, Fesleğen Soslu Tortolini, Pizza Margarita, Pepper Steak, Cafe de Paris filan. Kimse seçtiği yemeğin nasıl telaffuz edileceğini bilmediğinden, mönü üzerinde işaret parmağı gezdirilerek, 'bundan', 'şundan', 'ondan' şeklinde siparişler verilir. Uzun bir bekleyişten sonra garson elinde tabaklarla gelir ve kimsenin beklemediği bir soru sorar; 'Fesleğenli Tortolini kimin?' Mönüden 'bundan', 'şundan' diye sipariş edildiği için garson, yemeğin adını söylediğinde kimse ağzını açıp da 'O benim' diyemez. Herkes başka tarafa bakarak vakit kazanır. Bu tür durumlara alışık garson, elindeki tabakları kafasına göre masadakilerin önüne koyar."
   
Sosyetik bir 'ipucu'
   
"Bir de yemeklerin üzerine konan, 'parmesan peyniri" vardır. Bu tür yerlere sık giden bir insan izlenimi yaratmak istiyorsanız, ne yerseniz yiyin ama mutlaka üzerine bu peynirden koydurun. Hele bir de 'Biraz daha parmesan alabilir miyim?' derseniz, sosyeteye adınızı altın harflerle kazıtırsınız. Bir de 'Balzemik sirke istiyorum' demeye kalkmayın, sosyete bu kadar hızlı bir çıkışı kaldıramaz."
   
Hesap ödememe yolları
   
"Önünüze gelecek hesabı ödememek için yapılması gereken kurnazlıklar var. Örneğin masaya oturur oturmaz, 'Ben zaten hafif bir şeyler yiyeceğim' diyebilirsiniz. Vejetaryen olduğunuzu bile söyleyebilirsiniz. Veyetaryenler, genellikle salata yedikleri için, gece sonunda gelen hesaba katılmazlar."
   
'Sosyetik' şarap içer
   
"Üst sınıfta sizi ele verecek en önemli şey, yediklerinizden çok içtiklerinizdir. Sosyetede, sizin aslanlar gibi içtiğiniz rakıya karşı geliştirilmiş ve içmek için bir servet ödemek zorunda kalacağınız şarap adında bir içki vardır. Şarap konusunda başınıza gelebilecek en zor durum, garsonun 'Ne içersiniz?' diye sormasıdır. Bu durumda masadakilere dönüp 'Son yıllarda Türkiye'de de iyi şaraplar üretiliyor değil mi?' deyin. Bu size, yerlinin yanı sıra, yabancı şarapları da çok iyi bildiğiniz havası verir."
   
'Yüklü bahşiş' her kapıyı açar
   
"Sosyetede parayla itibar satın almanın en hızlı yoluna bahşiş vermek denir. Bahşişle ilgili efsanevi söz Vehbi Koç'a aittir. Bir gün bir garson, 'Efendim, Rahmi Bey, sizden daha fazla bahşiş veriyor' demiş. Vehbi Koç da, 'Onun babası Vehbi Koç ama benim babam Koçzade Mustafa Efendi' demiş. Bırakacağınız bahşişin miktarı, bir sonraki gelişinizde daha iyi servis ya da 'görmezden gelinme' olarak geri dönecektir."
   
Çapkınlar için şart
   
"Üç beş kuruşluk bir bahşiş, size yüz binlerce dolar harcayarak yapamayacağınız kadar havalı bir hayat yaşatabilir. Sakıp Sabancı'dan daha zengin olamazsınız ama ondan daha çok bahşiş verebilirsiniz. Garsonlar aynı zamanda sır ortağıdır. Metresinizle gittiğiniz bir restorana yanlışlıkla eşinizle de giderseniz, durumu kurtarmak için o verdiğiniz bahşişler çok işe yarayacaktır."
   
'Valeleri' ihya et 'kral' gibi yaşa...
   
"Bir de gittiğiniz mekânlarda arabanızı alan valelere ödenen bahşişler vardır. Bu tip yerlere çok sık giden biriyseniz, bir yılda verdiğiniz vale ücretleriyle birkaç arazi aracı alabilirsiniz. Ama hiçbir arazi aracı, kendinizi büyük insan gibi hissetmenizi sağlamaz. Ama valeler bunu yapar! Kapınızı açar. Yerlere kadar eğilir. Sizi bambaşka bir sınıfa sokar. Onlara vereceğiniz her kuruş, şan, şöhret, itibar olarak geri dönecektir. Gerekirse diyet yapın, salata yiyin ama bahşiş vermeyen biri olmayın. Paranız yoksa, gidip kredi kullanın ve bahşiş verip geri dönün."
   
'Laila'ya taksiyle gidin ve...'
   
"Laila'ya girmek, İngiltere'ye girmek kadar zordur. Bu tür yerlere taksiyle gidin. Taksi, 'eşitlik' demektir. Taksiden inin ve içeriye cep telefonunuzla konuşarak girin. Bu, oraya daha önce defalarca geldiğiniz izlenimi verir. Tereddüt ederseniz, kapıdan dönersiniz."
   
Kokteyle sakın 'aç' gitmeyin
   
'Üst sınıftan insanlarla en fazla karşılaşacağınız durumlardan biri de; kokteyllerdir. Büyük ve uzun bir masanın üzerinde, yüzlerce çeşit yemeğin bulunduğu ama kimsenin onları yiyemediği ortamlara kokteyl denir. Bu tür ortamlarda, üzerine oturup da yemeğinizi adam gibi yiyeceğiniz masa ya da sandalye olmadığından genellikle aç kalırsınız. Siz siz olun, bu tür yerlere sakın aç gitmeyin."
   
'Popüler' olana hemen saldırın!
   
"Bu tip yerlerde insanlar bir şey yiyip içmedikleri ya da yemeden içtikleri için, kafayı bulup kendilerini konuşmaya verirler. Sizin de bu yerlerde konuşacak bir şeylerinizin olması gerekir. Eliniz boş gitmeyin. 'Onlardan biriymiş' gibi görünmek için yapılacak şey çok basittir; mevcut popüler kültüre saldırmak! Yani, o gün ne bir numaraysa saldıracaksınız. Üst sınıfa girmek için, en çok da en sevdiğiniz şeylere saldırmanız gerekir. 'Hangi kanalı seyrediyorsunuz?" diye soran olursa, verilecek tek bir cevap vardır: Discovery Channel. Sakın, 'Ben seyretmiyorum ki!' demeyin, zaten kimse seyretmiyor. Oralarda, yaptıklarınızla söylediklerinizin tutması gerekmez."
   
Türk kahvesi içmeyin!
   
'Bir de sıcak içecekler var tabii. Çay tiryakisiyseniz, işiniz zor. Köşedeki kahvede üç kuruşa ince belli bardakta içeceğiniz mis gibi çayın çok daha açık ve kötüsünü, büyük cam bardaklarda içip kahvedekinin on katını ödemeye sosyetik olmak denir. Kahve, en az şarap kadar eğitim gerektirir. Garson gelip, 'Kahve alır mısınız?' diye sorunca, sakın 'Alırım' demeyin. Çünkü hemen akabinde 'Ne kahvesi alırsınız?' diye daha kazık bir soru gelir. Yani Espresso mu, Cappuccino mu, Machiato mu, Frappaccino mu? Siz en iyisi bir tanesini ezberleyin ve her yerde onu söyleyin. Sakın Türk kahvesi istemeye kalkmayın, Türkiye'de birçok yerde Türk kahvesi servisi yapılmıyor."
   
İki anahtar kelime
   
"Ezberleyeceğiniz iki anahtar kelimeyle bırakın sosyetik olmayı, direkt uzman bile olabilirsiniz. Kırmızı şarap için Merlot, beyaz şarap için Chardoney (şardone) deyin. Bunlar şarap markası değil, şarap için yetiştirilen üzümlerin isimleridir. Siz o kadar kişinin içinde kalkıp da, 'Garson Bey ne marka Merlot vereceksiniz?' diye sorarsanız, var ya, sosyeteye adınızı altın harflerle yazdırmış olursunuz."
   
'Sushi'nin sırrı
   
"Aç kalacağınız diğer yerler de Çin ve Japon restoranlarıdır. Açlık nedeni çok basittir, bu restoranlarda ekmek bulunmaz. O çubuklarla, o 'Suşi' denilen şeyi yiyebilen bir millet, otomobil de yapar, uzaya da gider. Sosyete, arasına yeni katılanların işini daha da zorlaştırmak ve biraz da onlardan kaçmak için, Japon restoranlarını 'in' mekânlar olarak gösterir. Sıkıysa oraya gelin der!"

Kaynak:
www.milliyet.com
   
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>