Bu yaz mutlaka gitmeyi planladığınız rota nedir?

Paros, Antiparos, Naxos ve Spetses adalarını çok seviyorum. Spetses özellikle, Bad Bunny, Kendall Jenner, Hailey Bieber gibi Hollywood yıldızlarının gizli Yunan rotası ve lezzetleri çok güzel. Eğlenceden uzak bir ada ama her masada bir Hollywood ünlüsünü görebiliyorsun. Aslında hayalimde bir de St. Barths’a gitmek var. Bana, çok önemli bir iş insanının tavsiyesiydi; “Yeni yıla St. Barths’ta girmelisin!” demişti, çünkü bir yan masanda Beyonce oluyor, Rihanna oluyor. Daha jet set ama insanlar bir yıl önceden St. Barths’ta rezervasyonlarını yaptırdığı için yer bulması oldukça zor. Eğer sevgilim olursa, orada romantik bir tatil yapmak isterim. Orada yazın ortasında yeni yılı kutluyorsun. Bu aslında çok isteyeceğim bir tatil rotası olabilir. Bir kış günü yeni yılı kutlamak değil, bir yaz günü yeni yılı kutlamak; ters köşe yapmak çok isteyebileceğim bir şey.

St. Tropez de benim her zaman çok sevdiğim bir şehir; orada road trip yapmayı çok seviyorum, araç kiralayıp daha lokal takılmayı, orada yaşıyormuş gibi yapmayı çok seviyorum, çünkü herkes orada havalı jetlerle geziyor, lüks restoranlara yer ayırttırıyor ama benim gizli saklı yerlerim var... Bu arada biz Paros’ta, Antiparos’ta, ATV kiralayıp geziyoruz. Çok gizli barlarım var benim ve sezonluk ev kiralamak orada çok iyi oldu. Yani Yunan Adaları’nda olmak benim en büyük favorim; hem tüketim açısından hem eğlence açısından çok daha makul ve eğlencesi bize çok yakın. Masa tepesine çıkıp sirtaki yapıyorsun, bir anda kendi ülkenin bayrağını kaldırıp diğer ülkelerle eğlence yarışına falan giriyorsun, inanılmaz keyifli.

İspanya sahillerini bu sene keşfetmek istiyorum; özellikle Mayorka’nın kız kardeşi Minorka’ya gitmek istiyorum. Yine jet setin, old money, Avrupalı zenginlerin gittiği Minorka sahilleri oldukça güzel. Orayı keşfetmek istiyorum. Her sene yeni bir keşif yapmayı seviyorum. Bu arada en sevdiğim şey de şu: Tanıdığım, bildiğim insanla tatile gitmek evet konforlu ama tanımadığım insanlarla tatile gitmeyi daha çok seviyorum, çünkü hem yeni yer keşfetmeyi hem de yeni arkadaşımın huyunu suyunu keşfetmeyi seviyorum. Şansımı ikiye katlıyorum. Yeni insanın yeni huyunu suyunu öğrenmek de keyifli. Diyeceksiniz ki, kırk yaşından sonra heyecan mı arıyorsun? Gerçekten heyecan arıyorum! İnsanın özel hayatı olmayınca, arkadaşlarıyla böyle biri bizi gözetliyor tadında seyahat etmek, yeni yeni tanışmak ve başka ülkeler keşfetmek, ortak zevkleri bulmak çok güzel bir deneyim.

Ben eğlence insanıyım. Benim için eğlence demek dans demek, müzik demek, tamamıyla bir terapi; onun için eğlenceli olan her yerde olmayı çok seviyorum. Masa tepesine her an her yerde çıkabilirim! Tabii etnik ve kültürü olan her destinasyon da benim için çok cezbedici; ama şehir tatili diyorsan, tabii ki Londra benim vazgeçilmezim. Metropol tatillerini kışın çok seviyorum, New York ve Londra benim favorilerim. Yürümenin bir terapi olduğuna inanıyorum; fonda güzel, sevdiğim şarkılar çalıyorsa, mutlu şarkılar çalıyorsa, yürüyebildiğim her şehirde çok mutluyum.

Unutamadığınız tatil anısı nedir?

St. Tropez’e gitmiştim. St. Tropez’de bir restoranın tabağını çok beğenmiştim; tasarım harikasıydı. Ben de dedim ki, bana satar mısınız, 50 euro mu, 100 euro mu? Onlar da “Satmıyoruz, ne yazık ki.” demişlerdi ama sonra bana iki tane tabak vermişlerdi. Bu aslında işletmecilik kariyerimden kalan bir öğreti gibi; bir “bug” yani, böyle bir şeyim var. Çok beğendiğim bir mekânda çatal bıçak varsa onu da isteyebilirim. Bunu yapmayı çok seviyorum ve şu an bir sanat eseri gibi, bir anı olarak evde bir köşede duruyorlar. En büyük, en pahalı sanat eserlerinin yanında bana verilen tabaklar var.

Türkiye’de en sevdiğiniz tatil yerleri nereler?

En çok sevdiğim yer tabii ki Bodrum, çünkü otuz yıldır biz Bodrumluyuz, Gündoğanlıyız. Biz orada büyüdük; kız kardeşim, ailem, o zeytinyağlı yemeklerin olduğu sofralar, sabah altıda babaannemle denize girmek… Böyle bir aile ritüelim var Bodrum’da. Sonradan tabii Bodrum lüks bir yere dönüştü ama Gündoğan’daki aile tatillerimi çok seviyorum; bana çok duygusal ve çok anı dolu geliyor. Onun dışında, Bozburun’u ben çok sevdim. Özellikle Sabrina’s Haus gerçekten çok anısı olan bir yer; orası çok eskilerde Sabrina isimli bir hanımefendinin eviymiş, sonradan otele dönüştürülmüş. Ondan dolayı bir ruhu var ve dışarıdan çok kopuksunuz. Özel bir tekne ile geçiyorsunuz buraya ve çok küçük bir otel. Otelin sahipleri de dünya tatlısı; seni evinde gibi hissettiriyorlar. Orada zaten etrafta da gerçekten inanılmaz lezzetli restoranlar var. Burası lüksten uzak ama kendinizi konforlu ve çok iyi hissediyorsunuz. Genelde tekneler yanaşıyor Bozburun’a; Bozburun Yacht Club’da falan takılması çok güzel oluyor.

Rotanızı seçerken en çok neye dikkat edersiniz?

Bir mekânı, bir lokasyonu gastronomi açısından keşfetmeyi seviyorum. Mesela İbiza’ya insanlar eğlenmek için gidebilir ama ben gastronomi olarak keşfe gitmeyi seviyorum. Gastronomik bir heyecan arayışındayım, çünkü yeni lezzetler tatmayı çok seviyorum, böyle bir heyecanım var.

Türkiye’de ve dünyada henüz keşfetmediğiniz ama gitmek istediğiniz bir rota var mı?

Akdeniz kültürü bana çok yakın geliyor ama bir Karadenizli olarak, yani bir kısmım benim Karadenizli, Akçakoca’da yazlığı olan bir insanım. Karadeniz tarafında da bir deneyimim olduğu için ve yüzmeyi orada öğrendiğim için Karadeniz sahillerini keşfetmek istiyorum; yine bir road trip yapmak istiyorum kendi ülkemde. Bir de tekrar bir Mardin, Diyarbakır yapmak istiyorum kış aylarında.

Tatil rotanızı hiç son anda değiştirdiğiniz oldu mu? Neden?

Son anda biletimi yakmışlığım var. İspanya’da detoks, wellness kampına gitmiştim üç haftalık; ikinci gününde Milano’da bir partiye davet edildim ve ona gittim. Detoks kliniği ile şu an hâlâ küsüz.