DİĞER HABERLER

Anneleri işletmek ayıptır ama olsun...

"...Birgün de annemi korkutmuştum. Hala suratı aklıma gelince gülüyorum...." İlknur Akgül Ardıç'ın yeni yazısını okumak için tıklayın.
 
   
 
 
     
Anneleri işletmek ayıptır ama olsun. Çok da eğlencelidir...

Ailem aslen Karadenizli. Karadenizli olunca da ailede çok komik olaylar yaşamak farz oluyor tabi. Sülalemizde komik olmayan çok az insan var. Genelde her şey gülme üzerine kurgulanıyor. Espri yaparken de öyle kimsenin güldüğünü göremezsiniz. Ciddi bir suratla yapılan espriye ise daha çok gülünüyor emin olun. Ailede, gülebilmek için en fazla yapılan eylemler ise “korkutmak” veya “işletmek”. Bu durum 7’den 70’e hepimiz için geçerli. Kardeşimi korkutmak için yarım saatten fazla mutfak kapısında yattığımı bilirim. Aynı şeyi birgün kardeşim de bana yapmaya kalkmıştı. Mekan: annemlerin yatak odası, eylem: benim dışarı çıkmak için hazırlanmam, süre: 1 saatten fazla. İlker kapının önünde soteye yatıyor. Ancak benim hazırlanma sürem normali aşınca beni korkutmak için beklediğini unutuyor; hayallere dalıyor yavrucağız. Kapıyı birden açmamla da korkudan havaya sıçrıyor. Dalmış gitmiş; neredeyse korkudan ölüyordu. Ava giderken avlandı yani kısacası.


Birgün de annemi korkutmuştum. Hala suratı aklıma gelince gülüyorum. Hatta şu an bile gülüyorum. Öğrenim hayatım boyunca söylemesi ayıptır, iğrendiğim için hiç okul tuvaletine girmedim. Bu yüzden okuldan eve her dönüşümde kapıyı çalana kadar zor dayanırdım. Kapı açıldıktan sonra ise çantayı içeri atar, tuvalete kadar sürünmeye başlardım. Yine böyle bir durumdaydım. Annem o gün arkadaşlarını davet etmişti. Yani evimizde “gün” dedikleri olay yaşanıyordu. Annem bu yüzden her çalan kapıyı sevimli bir yüz ifadesi ile açıyor ve gelenleri “hoşgeldiniiiiiiiiiz” diye karşılıyordu. Gelme sırası bendeydi. Kapıyı çaldım, kadın gülerek kapıyı açtı. Kapı aralanır aralanmaz “bööööööööööööö” diye üstüne atladım. Annem şokta. Yüz ifadesini hiç unutmayacağım. O kapıda durdu, ben de dışarıda karnımı tutarak gülmeye koyuldum. Bu arada inanılmaz tuvaletim var tabi. Annem kapıyı suratıma kapattı. Alt komşumuzun kocası, ben hala kıvranarak gülerken kapıyı açtı; garip garip yukarı baktı. Adama rezil oldum, neredeyse altıma kaçıracaktım, üstelik kapıda kaldım; ama hepsine değdi. Her çalışımda kapı tekrar tekrar suratıma kapandı. (Bu arada tam yazıyı yazarken annem aradı. Hissetti mi nedir, annem benim.)

Başka birgün de korkutulma sırası babamdaydı. Ancak bu kez olay tam tersi mekanlarda cereyan etti. Yani ben evde, babam kapının dışındaydı. Gerçekten tenekeyim ben. Böyle bir şeyi nasıl yaparım eve yorgun argın gelmiş bir adama yaaaaaaaaaaaa. Ama o da çok komikti. İşten eve elinde poşetlerle gelmiş adamcağız. Kapıyı açar açmaz üzerine atladım; poşetlerle birlikte tir tir titredi babam.

Bir de telefonla işletme hikayemiz var ki anlatmadan edemeyeceğim. Olayın kahramanı ben değilim ama bu sefer; teyzemin oğlu... Teyzemin kocası müteahhit. Adamcağız trilyonluk ihalelerle uğraştığı için eve gelen her telefon hayati önem taşır. Evlerinde üç ayrı telefon hattı var. Eğer biri meşgul olursa, müşterileri veya işçiler diğerlerinden arayabilsin diye. Gelen telefonlar bu kadar hayati önem taşıyınca da, kimse evde çalan telefonlara bakmak istemez. Çünkü eniştem alınan hiç bir notu beğenmez ve her seferinde notu alan kişiye kükrer:
“- Kızım, bu adamın bir ismi yok mu?
- Var enişte, yazdım ya işte Ahmet Bey.
- Benim salak kızım, dünyada sadece bir Ahmet Bey mi var? Hangi Ahmet Bey bakayım bu?
- Şey, kem küm.
- Açma kızım sen bir daha telefonları olur mu? Bırak diğerleri açsın salak kızım benim.”


Teyzemin büyük oğlu Yaşar, tıp eğitimi aldığı yıllarda derslerinin malum zorluğundan dolayı kuşları uçurmuştu ve kafasını dağıtmak için kime dalacağını şaşırıyordu. Bir keresinde hepimizi, çok önemli bir sergi açtığını söyleyerek, kolumuzdan tutup odasına tıkıştırdı. Sergi de ne? Dizmiş arkadaş iç çamaşırlarını yatağının üzerine, hikayelerini anlatıyor.
“- Bu bilmem kaç yılında Ankara’da yaptığım bir eser. (Ankara’dan almış çamaşırı.) Bu bilmem ne, şu bilmem ne...”
En sonunda yırtık pırtık bir kilodu işaret ederek:
“-Bu da sergideki en nadide parçam. Satmıyorum, hatırası var çünkü. Ne günler gördü güzelim benim.”


O zamanlar Yaşar ders çalışırken ev halkı kendini dışarı atmaya gayret ediyordu; zira her an ağır bir şakaya kurban gitme riski vardı. Sadece kendi olsa neyse; bir de bütün arkadaşlarını toplar, birlikte çalışırlardı. Eziyeti anlayın artık. Yaşar’ın sanırım tıpta 5. senesiydi. Saçlarının bir kısmı beyazlamaya başlamış, (bir çoğunuz bilir, tıpta okuyanların daha okul bitmeden saçları dökülmeye başlar; bizim kuzendeki saçlar inatçı çıktı ve beyazlamakla yetindi) her gelen misafirin kendisine sağlığı ile ilgili bir şeyler sormasından, hasta olmayanların bile ne yaptırsak kârdır düşüncesi ile tansiyonunu ölçtürmeye kalkmasından bıkan çocuk, cinnetin eşiğine gelmişti. Yine canının sıkkın olduğu bir gün morali yerine gelsin diye teyzemi işletti. Eve gelen telefonlar başbakandan geliyor gibi önemli demiştik ya! Annesi ile evde yalnız kalmasını fırsat bilip, geçiyor yatak odasına, salondaki telefonu arıyor. Sadece salondaki telefonun da paralel bir hattı var. Yaşar telefonu açan teyzemi başlıyor işletmeye:
“-İyi günler hanımefendi. Ben Ahmet Kaşar. Doğan Bey evde miydi acaba?”
Telefonun ucundaki adamı iş için arıyor zanneden teyzem başlıyor telefonda ezilip büzülmeye.
“-Size de iyi günler Ahmet Beyciğim. Doğan Bey şu anda evde yoklar. Ben notunuzu aliiiiiiiim. Hay Allah kalemi de almış çocuklar. Yaşaaaaaaaaaaar oğlum, kalem getir bana. Kusura bakmayın Ahmet Bey, çocuk işte kalemi almışlar. Yaşar dedim, oğlum dedim, çabuk bana bir kalem getir dedim.”
Bu sırada Yaşar teyzemin çektiği eziyete daha fazla dayanamayıp, basıyor telefonda kahkahayı.
“-Anne, benim ben, Yaşar.”
İşin traji-komik yanı teyzem olayı anlamıyor ve Yaşar’ın salondaki telefonun paralelini kaldırıp, araya giriyor zannediyor.
“-Oğluuuuuuuuuuuum çık aradan, babanın müşterisi arıyor.
-Ya anne benim ya; ben aradım seni odadaki diğer telefondan.
-Yaşar bak kırıcam bacaklarını sonra. Ahmet Bey, Ahmet Beyciğim orda mısınız? Alooooooooooooooooo...”

ilknur@cosmoturk.com

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>