Yaz geldiğinde, güneş doğup hava aydınlanırken, saat beş buçuk-altı gibi kuşlar cıvıldamaya başlıyor. On-on beş minik kuş sesi ile uykumdan uyanıyorum. Hayatın önüme yaydığı ders kitaplarına gidiyor gözlerim hemen. Aklımda sürekli çalışmak, çalışmak, çalışmak var. Ama bu, insanlara gösterdiğim taraf. Aslında çaktırmadan ders kitaplarının arasına koyduğum çizgi romanı okuyorum…
Bilinçaltım ise nerede olduğunu hissettiğim ama ziyaretine gidemediğim bambaşka yerlerde. İnsan genelde bilinçaltında olup biteni bilemez.
Ama ben biliyorum.
Onu dolduran bütün konuları tek tek sayabilirim. Fakat bu sürekli cıvıldayan kuşlar izin vermez.
**
İnsanlar var. Çok net ayrılıyorlar: Gerekli - gereksiz. Sevdiğim – nefret ettiğim. Yanımda istediğim - istemediğim. Güzel - çirkin.
Kısaca: İyi - kötü.
Hayatımı dönemlere ayırdığımda, bu dönemlerde, ya sevdiğim ya nefret ettiğim, ya istediğim ya istemediğim, ya güzel ya çirkin insanlarla çevreleniyordu etrafım. Hislerim netti: Ya mutluydum ya mutsuz. Ya huzurluydum ya huzursuz. . .
Şu an içinde bulunduğum durumsa hayatımda ilk kez başıma geliyor. Ve ayırdığım dönemler içinde en uzunu bu, uzun zamandan beri böyle gidiyor ama şiddet gittikçe artıyor.
Bir yanımda muhteşem insanlar var. Hep benimleler. Beni anlıyorlar. Konuşmalarına bile gerek yok. En güzeli de hep böyle kalacaklarını bilmem. Sabaha karşı öten kuşlar kadar cıvıldar haldeler. Mutlular. Hayat ne kadar boktansa onlar boka bastıkları, onu ezdikleri için gülüyorlar.
Diğer yanımdaysa bambaşka insanlar... Hiç bilmediğim ve anlamadığım dünyanın tanımlanmayan cisimleri. Garip bir şekilde karşıma çıkan, karşıma çıkmaları yetmezmiş gibi bir de karşımdan çekilmeyen, ben sağa kayınca sola, sola kayınca sağa kayan bedenler. Sürüngenler. Sanki ben “Bela arıyorum!” gibi bir ilan –vermişimcesine- fırsatı kaçırmayanlar. Ürettiğim kendime özgü kelimeleri imla kılavuzuna uydurup düzeltenler. Kılavuzu karga olanlar. Yapışkanlar. Kompleks sahibi insanlar. Sürü psikolojisine uyanlar. Çıkar gözetenler. Beyinsizler. “Tatlı dil” kavramından bi-haberler. Yobazlar. Kıskançlar. Tüm kötü niyetliler. Agresifler. Anlamayanlar. Saygıyı en elden bırakmadığım anda “Bu davranış sana yakışmadı,” diyenler. . .
Onlar bu kafada oldukları ve bu cümleleri kurmaya devam ettikleri sürece bana yakışmayan şeyler yapmaya devam edeceğimi bilmiyorlar. Onları sevmeyeceğimi de. Onları sevmememin umurlarında olmadığını bildiğimi, zaten bu yüzden sevgimi isteyen kişilere verme yolunda ilerleyeceğimi de bilmiyorlar.
**
Sanırım büyüyorum.
Uzaktan bir ses “Aramıza hoş geldin. . .” diyor. (İyi ki o ses var.)
**
Yazamıyorum.
İyi ve kötü arasında bocalıyorum: Bir yanım mutlu, bir yanım sinirli.
Yolumu açacağınızı diliyorum. . .
Teker teker gelin.
**
Çalıyor: The Hot Clup of San Francisco – A Little Waltz for Mischa
(Bu şarkıyı bana mp3 şeklinde gönderebilecek kişiye ömrü boyunca yeteceği teşekkürü temin edeceğime söz veriyorum.)
**
Naçizane öneri: Kişisel bakım ihtiyaçlarınızı bir kenara bırakın. Sizin ruhani bakıma ihtiyacınız var.
Vücudunuzu incelteceğiniz süreyi ve çabayı komplekslerinize uygulamakla işe başlayın. Hep birilerini kıskanmaktan, içinde bulunduğunuz durumu küçümsemekten yorulmadınız mı? Eğer yorulmadıysanız kilo veremezsiniz demektir. Biliyorsunuz ki güzellik, efor sarf ederek elde edilir. Sevgiler.
http://demetozgeaykan.blogspot.com/
http://twitter.com/#!/demetozge
DEMET ÖZGE AYKAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER