DİĞER HABERLER

“Bisiklete binmeyi kuliste öğrendim!”

“Murat Serezli çocukluk dönemine dair öyle şeyler anlattı ki, bu kadarını da tahmin etmiyordum doğrusu.” Gülay Koç'un özel röportajı...
 
   
 
 
     
Murat Serezli’nin ilginç, sıra dışı, bir o kadar da eğlenceli bir yaşam öyküsüne sahip olduğunu yakın çevresinden biliyordum ama röportaj sırasında çocukluk dönemine dair öyle şeyler anlattı ki, bu kadarını da tahmin etmiyordum doğrusu.

3 boyutlu animasyoncu, mimar, seslendirmeci, kısa film yönetmeni, dizi ve sinema filmi oyuncusu… Murat Serezli’nin yüklendiği meslekleri sıralarken insan yoruluyor adeta. Tüm bunların üstüne bir de ünlü tiyatrocu çift Metin ve Nevra Serezli’nin büyük oğlu olduğunu hatırlatalım. Ama o annesi ve babasının kimliği ile bir yerlere gelmeyi tercih etmemiş. Öyle ki daha henüz küçük bir çocukken astronot olmayı takmış kafasına. Yaşı ilerledikçe Türkiye’de astronot olup para kazanamayacağını anlayınca bu kez de bilgisayar programcılığına merak sarmış. Teyzesinin sayesinde de mimar olmuş. Yılmamış, bilgisayar alanında kendisini geliştirmiş. Sonra iç sesini dinleyip, ama her daim dışa da vurmaya başardığı, oyunculuk yeteneğinin izini sürmüş.

Murat Serezli’nin ilginç, sıra dışı, bir o kadar da eğlenceli bir yaşam öyküsüne sahip olduğunu yakın çevresinden biliyordum ama röportaj sırasında çocukluk dönemine dair öyle şeyler anlattı ki, bu kadarını da tahmin etmiyordum doğrusu.

Klasik bir soruyla başlamak istiyorum ama bu sorunun yanıtını merak edenler vardır. Nerelisiniz aslen?

Birkaç kuşaktır İstanbulluyuz. Anneannemin soyu saraya kadar uzanır. Ben de İstanbul, Teşvikiye’de doğdum. Bütün çocukluğum ve gençliğim de Teşvikiye, Nişantaşı’nda geçti. İlkokul, ortaokul ve liseyi Nişantaşı’nda okudum. Hatta liseyi City’s’te okudum bile diyebilirim. Şişli Terakki Lisesi o yıllarda şimdilerde City’s olan binaydı. Bu da benim için ilginç bir nostalji doğrusu.

Anne-baba tiyatrocu olunca paylaşılan anların da farklı olacağını düşünüyorum. Sonuçta haftanın belli günleri, belli akşamları sahnede oluyorlardır. Bu bağlamda nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Anne ve babanızı çoğu kez görememenin eksikliğini duydunuz mu?

İlkokul dönemimde kardeşimle ben çoğu kez uyuduğumuzda onlar henüz eve gelmiş olurlardı. Akşamları pek karşılaşmazdık. Sabah biz okula giderken de onlar hala uyuyor olurlardı. Ancak şöyle bir şey de var: Beraber paylaşılan anlar nicelik olarak kısa gibi görünse de o anlar doğru kullanıldığında nitelik olarak artıyor. Dolayısıyla beraber geçirilmeyen zamanlar kayıp ya da eksikliği hissedilen zamanlar olmaktan çıkıyor. Zaten ortaokuldan sonra sürekli
beraberdik.


AKŞAM YEMEKLERİNDE BİRLİKTE OLURDUK

Anne-babanızın evde olmazsa olmaz koyduğu kurallar var mıydı peki?

Akşam yemeklerimiz meşhurdur bizim. Annem, babam, kardeşim, anneannem ve teyzem
akşam yemeklerinde hep birlikte olurduk. Yemek bitse bile bir saat boyunca tüm aile sohbet ederdik.

Anladığım kadarıyla anneanne ve teyze de sizinleydi…

Teyzem evleninceye kadar bizimle yaşadı. Anneannem Ulya ise bizim için çok önemli bir
fügürdü. Son derece fedakar ve anlayışlı bir İstanbul hanımefendisiydi.

Murat Serezli nasıl bir çocuktu?

Eğlenceli, esprili, komik, araştırmacı bir çocuktum. Teknolojiye düşkündüm. Mesela evdeki teypleri bozup kendimce yeni aletler yapardım. Evdeki eşyaları kırdığım zaman da onları ustaca tamir ederdim. Kimse anlamazdı kırıldıklarını. Yıllarca da anlamadılar.


ÇOCUKKEN ASTRONOT OLMAYI İSTİYORDUM

Ortaokuldan sonra ailemle hep birlikte vakit geçirdik dediniz az önce. Anneniz ve babanızla birlikte turnelere de gidiyor muydunuz? Belirgin bir anınız var mı o döneme ait?

Tabii gidiyordum. Sanırım İzmir Fuarı’na götürmüşlerdi beni. İki tekerlekli bisiklete binmeyi kuliste öğrenmiştim. Bir de sahnenin arka tarafında oldukça yüksek bir yer vardı. Merdivenlerle çıkılıyordu o yere. Tabii benim o merdivenlere çıkmam yasaklanmıştı. Bir gün annem ve babam sahnedeyken tırmandım merdivenlere. Düşmemek için usul usul yürüyordum. Bir hayli yüksekti ama. Aşağıya doğru baktığımda sahnede annem ve babamı oynarken, hemen karşılarında da seyircileri görebiliyordum. Spot ışıkları… Ben olmamam gereken bir yerdeydim anlayacağınız.

Yaramaz bir çocukmuşsunuz o halde. Peki, size “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorduklarında yanıtınız ne oluyordu?

Astronot olmak istiyordum. Sonra Türkiye’de astronotluğun çok da yaygın bir iş kolu olmadığını öğrendim. Ama ben farklıydım. O soruyu sorduklarında polis, doktor ya da avukat olacağım gibi klasik cevaplar vermiyordum. Uzunca süre de bilim adamı olmak istediğimi söyledim. Sonra zaten bilgisayarlar çıkmaya başladı.

İlgi alanınız bilgisayara mı yöneldi?
Liseyi bitirmiştim. Eve bilgisayar alındığında “Tamam. Bu benim cihazım” dedim. Birkaç ay oyun oynadıktan sonra programlamayı öğrendim. Hemen oyunlar, demolar programlamaya başladım. Bunları yurtdışından getirttiğim yabancı dergilerle yapıyordum.


BİLGİSAYAR AŞKIM TİYATRONUN ÖNÜNE GEÇTİ

Peki, tiyatrocu olmayı neden düşünmediniz?

Neden polis olmayı düşünmedim gibi bir şey bu. Bir nedeni yok. Tiyatro öyle bir şey ki, özellikle Türkiye’de çok büyük bir aşkla bağlı olmak gerekiyor. Gittikçe de azalan seyirci kitlesine sahip. Annemlerin döneminde de zordu, şimdi de zor. Ama öte yandan içimde hep performans gösterme eğilimi vardı, yok değil. Arkadaş toplantılarında tek kişilik skeçler yapıyordum. Farklı farklı karakterleri canlandırıyordum. Ama bilim ve bilgisayar aşkım belki de tiyatronun önüne geçti. Zaten bütün lise hayatım bilgisayarla haşır neşir olmakla geçti.

Ama üniversite eğitiminizi mimarlık alanında aldınız, neden?

O yıllarda bilgisayarla ilgili bölümler gerçekten de popülerdi, puanları yüksekti. Seçebileceğim bilgisayar programcılığı ve bilgisayar mühendisliği bölümleri vardı. Bu ikisini seçerken teyzem mimarlığı da seçmemi istedi. Ben de öyle yaptım. Sonunda da mimarlığı kazandım. İlk yıllarda zorlandım ama sonra okulu bitirdim ve mimarlığı oldum.


ALTAN ERBULAKLA BİLGİSAYAR OYUNU YAPTIK

Oyun programlamayı bırakmadınız değil mi?

Tabii. Hatta bir tane de rahmetli Atlan Erbulak ile yaptık. O fikir veriyordu bende programlıyordum. O dönem game watch’lar çok popülerdi. O game watch’lardaki oyunlardan
birini tamamen bilgisayar için geliştirmiştik. Atlan Erbulak da teknolojiye düşkündü. Hatta birlikte bilgisayarı geniş kitlelere anlatmak için bir TV programı bile yapmıştık.

İş hayatınıza nerede başladınız?

İlk olarak Star TV’de çalışmaya başladım. 3 boyutlu animatör olarak çalışıyordum. Star’ın kurumsal kimliğini hazırlamıştım. Starcan diye bir karakter vardı, onu seslendiriyordum. Ardından diğer TV kanallarının da kurumsal kimliklerini hazırladım. 2003’e kadar Star TV’deydim.

Star’dan sonra oyunculuk döneminiz mi başladı?

Aslında Star’dayken reklam filmlerinde oynamaya başlamıştım. Ama kanaldan ayrıldıktan sonra Evli ve Çocuklu’nun Türk versiyonu bir dizide rol aldım. Zaten sitcom hastası odluğum bir alan. Bütün Amerikan sitcomlarından oluşan bir koleksiyonum vardır. Oyunculuk da böyle başladı. Ardından da hem reklam filmlerinde hem de dizilerde oyuncu olarak rol aldım.

Ama biliyorum ki gönlünüzde hep reklam oyunculuğu yatıyor?

Evet. Çünkü ben mükemmeliyetçi bir insanım. Her zaman yapılmayanı yapmak isterim. Reklam da böyle bir şey. Reklamcılar her daim yeni bir şeyler yapma çabası içindedirler. Ama sinemayı da seviyorum.

OYUNCULUK EĞİTİMİ ALMADIM, KENDİMİ GELİŞTİRDİM

Oyunculuk eğitimi aldınız mı?

Formal bir eğitim almadım. Kendimi geliştirme anlamında çok fazla şey yaptım. İki başarılı oyuncuyla aynı evde onlarca sene birlikte yaşamanın da etkisi vardır mutlaka.

Çocukluğunuz ve gençliğinizde ailenizle sanatsal anlamda nasıl vakit geçiriyordunuz?

İzlediğimiz her türlü filmi, müzikali, tiyatro oyunun tartışıyorduk. Onların en önemli oyunlarının yapım aşamasına, sonrasında galalara hep ben de şahit oluyordum. Dediğim gibi formal bir eğitimim yok ama tüm bu süreç ve sonrasında, ki 20 yıllık bir süreç bu, oyunculuk üzerine sürekli okudum. Ama çocukluğumdan beri sinema aşkı da vardı içimde.

LİSEDEYKEN YARIŞMA PROGRAMI BİLE ÇEKTİM

Çocukken film mi çekiyordunuz yoksa?

Belki şaşıracaksınız ama evet. Story-board’lar çizip senaryolar yazıyordum. Sonra da mahalledeki arkadaşları toplayıp kendi filmciklerimizi çekiyorduk. Ama benim için en eğlenceli olan lisedeyken tek başıma el kamerasıyla çektiğim yarışma programıydı.

Nasıl yani?

Bir sunucusu, iki jürisi ve dört de yarışmacısı olan bir yarışma programıydı. Şıklar yoktu. Soruların cevabı yarışmacılar kartonlara yazıyorlardı. Ve bütün bu karakterleri ben tek başıma canlandırmıştım. Sunucu oluyordum, jüri oluyordum, yarışmacı oluyordum. Yarışmacılar arasında orta halli vatandaş da vardı, ukala da… Hatta kadın bile vardı. Kamerayı ayarlayıp karşımda duran masanın üzerine koyuyordum ve ezberlediğim replikleri canlandırdığım tiplemelere bürünerek kameranın karşısında okuyordum.

Diğer çocuklara, gençlere benzemiyormuşsunuz…

Normal değildim evet. Hiçbir zaman normal bir çocuk, genç olmadım. Şimdi de değilim. Aslına bakarsanız normal olmak da istemiyorum.

Peki şu aralar neler yapıyor Murat Serezli?

Birçok sinema teklifi geliyor. Nisan sonunda bir komedi sinema filmine başlayacağım. Mayıs ayında da bir dizi çekimim olacak. Yarışma programları sunmak üzere de teklifler geliyor, görüşüyorum. Ama henüz hayata geçmiş bir şey yok.

EN SEVDİĞİ ÖZELLİĞİ

Araştırmacı kişiliği ve mükemmeliyetçiliği.

NEFRET ETTİĞİ HUYU

Zaman zaman utangaçlaşması.

Gülay Koç
gulay.koc@ntv.com.tr


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>