DİĞER HABERLER

Monologlar 2

Ela Mermerci'nin yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
Doktor;

Tıpkı geçen hafta sözünü ettiğim kadınların yaptığı gibi bir hafta sonu geçireyim dedim. Çocuğumla haşır neşir olmaktan saçlarımı boyatmaya fırsat bulamadan haftalar geçmişti. Saçlarım hüzünlü bir halde güneşte parıl parıl parlıyordu. Ayağımda Prada terlikler yoktu, havlum yüz yıllıktı ve plaj çantama kesinlikle uyum sağlamıyordu. Bir güneş kremi almaya vakit bulamamıştım ve çantamın içinde çevrilmesi gereken bir kitap ve kalem, kağıttan başka hiçbir şey yoktu.

Ceyo terlikler... O zamanlar terlik yalnızca terlik demekti ve ‘Ceyo abicim’ diye bir reklam henüz yoktu. Yıllar önce bir sahil kasabasından, günü kurtarmak için almıştım onları, hayır, ben Ceyo terlik giyen biri değildim ve asla olmayacaktım. O gün dağ, tepe dolaşmış ve ayaklarımı incitmiştim; her tarafı açık bir terlik günü kurtaracak bir can simidi gibiydi. Ama bakın, aradan beş yıl geçtikten sonra, tıpkı İngiliz turistler gibiyim, bir tek siyah çoraplarımı giymemişim o kadar.

Neyse, kendimi havuz kenarına attım. Ama yanıma aldığım kitabı anımsadım, ben de havuza girmeyi aklımdan bile geçirmeden başladım okumaya, çevirmeye. Şıpır şıpır terleyip de iki saatten beri güneşin altında kavrulduğumu fark edince havuza tekrar şöyle bir baktım. Gözlerim kamaştı. Gidip atlayıverdim, ancak daha mayom kurumadan geri dönüş hazırlıklarına başladım çünkü yavrumun bakıcısının gitme saati gelmişti...

Doktor siz bana insanlarla nasıl konuşmam gerektiğini öğretin en iyisi. Mesela ben bakıcımıza bu kadar erken çıkmasını doğru bulmadığımı bir türlü söyleyemiyorum. Bazen çok uykum oluyor, bir saatçik olsun uyumak istiyorum ama ben daha kapıdan girer girmez çıkıyor o. Sonra da bütün akşamı kabus gibi geçiriyorum. Yemek yapmaya bile fırsat bulamıyorum. İyi bir eş sayılmam yani.

Eskiden, evli değilken bir yazı okumuştum; kadınların en sevdiği yerin mutfak olduğundan söz ediliyordu. Kadınlar orayı kaleleri gibi görürlermiş, fayanslara baka baka yaşlanırlarmış. Bu yazıyı okuduğumda da asla böyle bir kadın olmamaya ant içmiştim doktor, bakın ben şimdi Ceyo terlik giyen, mutfak fayanslarına ara sırada olsa bakan bir kadınım artık. Üstelik geçen akşam onca yorgunluğa karşın, zeytin yağlı yaprak sarma yaptım.

Ben küçükken annem nefis bir geleceğim olacağını söyler dururdu. Ben de inanırdım, belki bu yüzden hiç çaba sarf etmedim. Anneme inanmıştım bir kere, Danimarka Prensi gelip beni bulacaktı nasıl olsa...

Daha sonra hiç de değilse nefis bir evlenme teklifi almayı umdum. Mesela geçen gün izlediğim bir filmde adam, şoförüyle sevgilisini aldırıyor ve nereye gittiklerini söylememesini tembihliyor. Karanlık bir koridordan geçen kadın bir alanın tam ortasında, boşlukta dururken ışıkların hepsi açılıyor. Tiffany’s’deler ve onlarca görevli gecenin bir vakti kadına hizmet için bekliyor. Adam diz çökerek sevgilisine evlenme teklif ediyor ve işte kadın artık hangi mücevheri isterse seçebilir.

Nedir yani beni duygulandırıp ağlatan? Mücevherler mi? Hayır, tarz... Adam bir şey bulmuş kendince, ben hiç şaşırmamıştım evlenme teklifini aldığımda. Bari diz çök be adam, değil mi? Hayır, burası dünyanın diz çökülemeyen iklimi.

Ah doktor, yorgunum, bir dahaki sefere daha çok anlatırım,

Sağlıcakla kalın...


elamermerci@doctor.com

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>