DİĞER HABERLER

Paris-İstanbul

"yarım bıraktığım "Fransız hatunlar" muhabbetini tamamlamalıyım." İnci'nin Güncesi'nin yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
İNCİ’NİN GÜNCESİ
Paris-İstanbul


Özlemişim İstanbul’u, evimi...
Kendimi hemen sokaklara vurdum; ne güzel yerleri var bu şehrin yahu, insanı tekrar tekrar şaşırtıyor. Ah bir de şu trafik olmasa... Adamı fıtık ediyor ama n’apalım; İstangül’ü seven dikenine katlanır.

İstanbul sayıklayıp duruyorum ama Paris hikayem de bitmedi tabii...İstanbul-Paris beraber götüreceğim. Ne de olsa tebdili mekanda ferahlık vardır. İstanbul ile ilgili hayli ilginç gelişmeler var ama bunu sona saklıyorum. Öncelikle yarım bıraktığım "Fransız hatunlar" muhabbetini tamamlamalıyım. Kaçış yok, eninde sonunda konuşacağız bunu...

Sözkonusu hatunlar, nasıl bakıyorlar kendilerine; muhteşem vücutlar –şişman insan yok denecek kadar az- hem de daima şıklar. Üstelik yalnız kadınlar değil erkekler de bakımlı. Herkes bir metroseksüel bir metroseksüel ki sormayın...E bir de çok "şık"lar demiştim. Bizdeki gibi herkesler bir örnek değil. Sokağa çıkınca değişik değişik insan görüyosun ki benim en çok bu hoşuma gitti.

Bizde git Bağdat Caddesine, ne görürsün? Tek bir insanın değişik ebatlardaki varyantlarını olsa olsa...Şöyleki; bir dişi bir de erkek örnek var, bunlardan seri üretimle değişik yaş, ebat ve renklerde klonlama yöntemiyle bir sürü "cadde insanı" elde etmek mümkün.

Yok , bana daral geliyor. Ben de severim giyinip kuşanmayı, alışverişi, modayı, caddede turlamayı ama, herkesin bu kadar aynı olması insanda hep aynı filmi izliyormuş hissi uyandırıyor. En çok da şeye şaşalıyorum; insanlar bu kadar "aynı" bir kalabalığın içinde, birbirlerini hatta kendilerini nasıl seçebiliyorlar?

Sonuçta cadde ayrı bir olay; hep aynı insanlar, hep aynı cümleler, aynı tonlamar ve aynı fırlamalarla tekrar edip duran bir "deja vu" gibi...Ama konumuz Paris’ti yanılmıyorsam.
Paris’te insanlar "stil" sahibi, bu şehir modanın merkezi olmasına rağmen insanlar modanın daha az esiri sanki. Merkez dedim de; biz de çok merkezi bir yerde kaldık, otel odamın penceresinden "Champs Elise" görünüyordu.

Ah o Champs Elise yok mu!!! Bütün paramı, hesap kitap yapınca da sinirimden tırnaklarımı yedirdi bana. İnsan kendini tutamıyor; ah onu da alayım, vah bunu alamadım derken İstanbul’daki hesap Paris’e uymadı.

Böyle güzel bir şehre gidip sadece alışveriş yapmadım tabii. Euro Disney’e bilem gittim (kızın eteği ve dönmedolap olmadığı için beni pek kesmedi tabii)
Sonracığımaa Mont Martre ‘da romantizm yaptım ( yani Ufuk ve Aydan’la ne kadar yapılabilirse) Neden buraya sevgilimle gelemedim diye ağıtlar yaktım, dilek tutup "Seine" nehrine bozuk para attım.
O güzelim cafélerde kahvemi yudumlayıp Eifel’i seyre de daldım pek tabii...

Ama en güzeli, bir gün tek başıma dolaşmaya çıkıp, metrodan yanlış istasyonda inerek kayboluşumdu. Hiç bilmediğim ve elimdeki rehberde de göremediğim sokak aralarında dolandım durdum. Bana kalırsa bir şehrin en güzel yerleri rehber kitapçıklarda yer almayan, gizli saklı, turistsiz mekanlarıdır. Orada Paris’in günlük hayatını- gayet spontan bir şekilde- yakalama fırsatı bulursunuz.
Nitekim o kayboluş da benim için bir "buluş" oldu sonuçta...

Bu Paris anlat anlat bitmez, şehr-i güzel İstanbul ise yaşa yaşa bitmez. Gelelim asıl havadise:
Birşeyler oldu; bir çeşit kıpırdanma, kış uykusundaki koca ayının uyanışı gibi bir şey demek geliyor içimden ama ayıp olacak diye demeyeceğim(!)

Oğuz aradı!!!



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>