Hayatımız boyunca "bizim" dediğimiz sesimizi, hep başkalarından farklı duyuyoruz. Ne büyük bir aldatmaca, öyle değil mi?
Bunu da ilk kez, sesimizi kaydedip, dinlediğimizde "ıyyyhh benim sesim böyle değil ki!" diye isyan ederken fark ediyoruz. Daha doğrusu, fark etmiyoruz da "hayır benim sesim burada çok kötü çıkmış" diye red ediyoruz. Bunun sebebi için şuraya bir tıklayın hatta sonra sağ klik yapıp, çıkan mesaja gülün, konumuzla alakalı olmasa da.
Yani sesimiz dediğimiz en bizden olan şeyi bile başka herkesten farklı duyuyorsak; dünyada ölümden başkası yalan diyebilir miyim? Düşünsenize, yanlış kelimeler seçmiş olmayı, davranışlarımızın yanlış anlaşılmasını geçtim; sesimiz bile başka duyuluyor be! Her konuştuğumuzda, verdiğimizi sandığımız ses, diğerleri tarafından başka türlü alınıyor.
Diyeceğim şu ki; çok ciddiye almamak lazım hayatı, insanları, özellikle de kendimizi. Öyle ince bir çizgi var ki; hayat-ölüm, varlık-yokluk, gerçek-yalan, doğru-yanlış arasında. Bir adımda hop kendisini öbür tarafta buluveriyor insan. "Çizgilere basmadan yürümeye çalışan insanlardan" olmayalım ama çizgiyi aşmayacağım diye eziyet de etmeyelim kendimize.
Sesimiz bile bizi kandırırken, bırakalım, ruhumuz özgür olsun, istediği gibi dolansın. Hayatımızı, insanlara, olaylara, başımıza gelenlere, öğretilen, dayatılan zincirlerimize bağlamadan, geldiği gibi yaşayalım gitsin, işte.
ASLISIN
YAZARA E-POSTA GÖNDER