Seni kendimde ölümsüzleştiremem, çünkü ben bir ölümlüyüm. Ama kelimelerimde ölümsüzleştirebilirim, çünkü onlar bir yere yazılıysa, bir kâğıda, bir kitaba, bir kenara, bir duvara… Birinin gözlerinden akıp dudaklarından dökülebilir ve elinden bir başkasının eline ulaşabilir.
Yıllardır okuduğumuz her şeydeki kahramanlar gibi. Hiç tanımadığımız, yüzünü kendi beynimizle şekillendirdiğimiz, cismi ile ilgili hiçbir fikrimiz olmayan ama onun için yazılanları okurken “keşke o ben olsaydım” dediğimiz kahramanlar gibi…
Birinin kelimelerinde olmak kadar güzel bir şey yoktur. Çünkü kelimeler hiç ölmez. Konuşamazsın, yazarsın. Konuşursun yine yazarsın, konuşmak istemezsin yine yazarsın. Konuşmak istersin ama yine yazarsın…
Kavgaları konuşarak hatta bağırarak yapmak, duyguları da yazarak anlatmak en güzeli bence. İnsan duygularını konuşurken kendine yabancılaşabilir ama yazdığında tam da içinden geçenleri söyler.
Şaşırıyorsun, “neden ben” diye. Ya da “niye bu kadar ben” diye. Şaşkınlık, keyif, huzursuzluk, hem kaçma hem yakalanma isteği, zevk ve acı, gülümsemeyle kızgınlık birbirine karışıyor sende…
Gördüğün gibi egolarının efendisi sen değilsin her zaman. Kimi zaman gerçek efendi onu tatmin eden yolları bilendir. Bu sözden hoşlanmayacağını biliyorum ama içinde bir yerlerde bunun doğruluğuna hak vereceğini de…
Bazen, karşındakini engellemek için onun canını yakacak sözleri söyleyebileceğini, sırf çizdiğin sınırları onun geçmesinden korktuğun için, incitmenin ve kendinden uzaklaştırmanın kendince mubah yollarını denemeye meyilli olduğunu düşünüyorum.
Bazense içinde bir yerlerin fazlasıyla yalnız olduğunu, gerçekten inanmaya, gerçek bir saflığa ihtiyacı olduğunu, ama hep aynı korkunun aynadaki suretine bakar gibi karşına çıkmasından korktuğunu düşünüyorum.
Korkma sana asılmıyorum :) senin gayri medeni bir kız arkadaşın var biliyorum :)
Ben her zaman sahip olabileceklerimden fazlasını hayal ettim ama sahip olduklarımdan hiç şikâyet etmedim. Belki de öğrendiğim en önemli şeylerden biri buydu.
Zamanın bana getirmesini dilediklerimle bana getirdikleri arasında derin uçurumlar oldu çoğu zaman ama bu uçurumlardan çarpa çarpa düşmek, bir yerlerde yaralarımın olması bana her zaman o yaranın sebebini hatırlattı, sırf bu yüzden belki de, öylesine bir diyalog değilsin benim için…
Beslenmek için buna ihtiyacım yok. Eğer gerçekten hissetmezsem, doğru şeyler yazmasam, kendim gibilerine nasıl ulaşırım??
Ya da anlamanın ve anlaşılmanın o büyük keyfine nasıl varırım?
Romantik olmak senin için ne demek demiştin ya, ben de “bilmem” demiştim. Aslında buna bir cevabım var. Dünyaya geldiğim gün, kutu üstünde resmi olan ve tüm parçaları özenlice şekil şekil kesilmiş ve birbirini tamamlamayan hiçbir parçanın bir arada olmadığı bir puzzle’dım ya. Hani elimdeki bütün parçaların bana ait olduğunu zannedip yıllarca debelendikten sonra bendeki parçaların başkalarına ait olduğunu, başkalarında ki parçaların da benim resmime ait olduğunu fark ettim ya…
İşte benim için romantik olmak, o beni oluşturan resme bir doğru bir parça daha eklenmesi demek. Ve sanırım o parçalardan biri de sende ve senin ki de bende…
Ve ben, benim resmimi tamamlayan şimdilik bir belki daha sonra birçok parçanın sende olmasından dolayı, seni ölümsüzleştirmek istedim, kendimde değil, kelimelerimde. Çünkü ben ölümlüyüm ama yazdıklarım ölümsüz… Ve artık sen de öyle…
Itır…
itir.sema@gmail.com
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER