Yeni fark ettim, kendi çantam bile varmış artık. Üstelik içi ağzına kadar dolu. Cüzdan, gözlük, krem, ruj (sanki hep sürüyormuşum gibi), parfüm, not defteri, kalem v.s…
Ne kadar alışmışım kendime yükler yaratmaya, onları taşımaya. Ne kadar kabullenmişim yüklerimi. Onlar olmayınca içi boş bir çantaya döneceğimi düşünerek…
İlk kez ne zaman çantam oldu ya da annemin rujlarını hevesle sürmekten ne zaman vazgeçtim. Ne zaman alıştım bu kadar aitliğe?
Bodoslama daldığım her şeyi ne zaman hayatımın parçası haline getirdim bilmiyorum! Yuvarlanıp gidiyorum işte herkes gibi…
İstediğim, sadece küçük bir iz bırakmak, bende iz bırakanlara inat belki. Belki hiç dolmayan o boş yanımı, benim için anlamlı bir şeyle doldurmak. Tarif edemediğim ama duyduğumda “bu işte” dediğim melodiye rastladığımda, istediğim ses tonu ve kelimelerle uyumlu müziği yakalamak gibi, hem de hiç ummadığım bir anda. Dibine kadar, yüzlerce kez, tekrar tekrar, kusana, nefret edene kadar dinlemek gibi. Tüketmek için olağan üstü çaba harcamak gibi…
Bugün aynaya baktım ama her zaman baktığım gibi değil. Yani öylesine değil. İşe giderken hazırlanır gibi değil! Göz kapaklarımın üzerinde bana katlanmaya devam eden katlar vardı. Gözlerimin altında çizgiler kendini göstermeye başlamış. Artık bir bebeğin gözleri değilmiş gözlerim… gördüklerim de…
Beşinci kelimeden sonra, insanların söylediklerini dinlememe huyum da çıktı. Hı hı, evet, aaaa, ne güzel, diyip geçiştiriyorum. Çok ayıp Itır!
Bunu kendime yakıştıramasam da böyle… çok sıktılar beni çookkk, aynı replikler, aynı sahtelikler, aynı şikâyetler, aynı oyunlar… çok yakında gereksiz karakterler sözlüğü çıkarmayı düşünüyorum!
Haa bir de benim dilimden anlamayanlar varmış!! Üzgünüm benim dilim öğrenilebilen bir dil değil ama biraz daha derinlere inersen, biraz daha “ben” dilinden vazgeçip dünyanın merkezi olma düşüncesinden sıyrılırsan anlayabilirsin. Anlayamıyorsan sana evrensel bir dille işaret edebilirim. Geç aynanın karşına, kaldır sağ elini, avucunun içi yüzüne bakacak şekilde aç elini, orta parmağın hariç diğerlerini avucuna göm!! Yeterince açıktır sanırım : )
Bak yine aynı şeyi yaptım! Çok ayıp Itır!
Aslında çok da umurumda değil, yapılan ayıpları yan yana dizsek buradan Ay’a yol olur : )
Yaşadığım her şeyi düşündüğümde kapıldığım bir his var. Sizin de kendinize çok acıdığınız zamanlar oluyor mu? Herkes sizi bir şey zannederken o güçlü kişiliğinizi bile bile ezdirdiğiniz acılarınız, hatta daha da ileri gidip mazoşist gibi kendinize acı çektirmekten, o acının içinde kaybolmaktan zevk aldığınız zamanlar?
Budur işte sizi besleyen, güçlendiren, kurtarıcı panzehir! Mutluluk yalandır, acı ise gerçek. Acının içinde insan daha çok kendi olur, daha savunmasız, daha çıplak, daha gerçek! Daha çok güçlenir, daha acımasız olur! Daha umursamaz, kaybetmeye daha dayanıklı, yeniden başlamaya daha hazır! Daha kıymet bilir olur sahip olduklarına!
Öğrenerek büyümek, yaşayarak öğrenmek!
Keşke o gece, o çok üzüldüğüm gece, Allahtan; her şeyi anlayabilmeyi dilemeseydim!
Yarın sabah, her sabah olduğu gibi aynaya bakıp işe gitmek için hazırlanacağım. Öylesine bakacağım aynaya, nasıl göründüğümü herkesten önce kendim görmek için… Sonra çantamı alıp çıkacağım. İçindeki yükleri hiç gocunmadan, bir gün mutlaka lazım olur diye taşıyacağım.
Ama aynada küçük bir kız kalacak, annesinin rujunu ziyan ederek dudağına süren ve yine annesinin çantasını koluna takıp büyüme hayalleri kuran…
Sevgiler
Itır…
itir.sema@gmail.com
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER