Ne şekillere girdik sevsin diye sevgili, içine konduğumuz kap oldu bizim için. Sonra, “yok olmadı” diyiverdi, döktü bizi içinden.
Aktığımız yerde kuruduk da kaldık, buhar olduk, su olduk, damla olduk. Nereye aksak diye bakındık…
Kendi kabımıza sığamaz olduk, insanlıktan çıktık, insanlığa döndük.
Geriye dönüp bakmamayı adet edindik, öyle gördük, öyle öğrendik çünkü. Kendi içimizde bir tas bile olamadan başkalarının kalbinde yer aradık kendimize…
Bulduğumuzu, aradığımız zannedip sıkıca sarıldık, aradığımızı bulduğumuzda anlayamadık. Ne istediğimizi bilmeden daldık hayata. Kaybettikçe, bunaldıkça, gördükçe, yaşadıkça, hep başa dönme ihtimalleri yüzünden geriye dönüp bakmamayı adet edindik.
Geriye dönüp baktığımızda kaybettiklerimizle yüzleşmekten korktuk hep. Başını çevirip sırtına bakmamak gibi bir şey bu. Yüküne bakmamak gibi bir şey…
Yok saymak var olanı yok kılmaz, yok sayarak yaşamayı öğrendik!
Yüklerimi atıyorum ben artık, gittiğim her yere götürmek zorunda zannettiğim yüklerimden kurtuluyorum. Kolay olmadı benim için ama atıyorum ve tavsiye ediyorum. Geçmişi yük gibi taşımayın sırtınızda…
Olmuş bitmişlerle uğraşmayın, hatırlayın, unutmayın ama gömün. Ara sıra bir kabir ziyareti yapın ve sonra çıkıp gidin. Çünkü insan, insandır sonuçta. Yaşadıkları, yaşamına delildir. Delilleri yok etmez istemez, bu yüzden geçmişini taşır kambur sırtında. Ama bu değildir, leş taşımak gibidir geçmişi taşımak. İnsanın kendisi bile kaçmak ister kendinden…
Yeni bir başlangıç istiyorsanız, sabahı göreceğini zannederek uyuyanları düşünün.
Sevgiler
Itır...
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER