KÖŞE YAZILARI | NİLHAN FİDAN

Merhaba Malta

“Gümrük kontrolünde yaşadıklarım… Beni bu ülkeden ve insanlardan tiksindiren, unutmak istediğim bir deneyim…” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     

Merhaba Malta

Malta’ya bu ilk gelişim ve bir daha zorunlu bir sebep olmadıkça gelir miyim emin değilim. Oysa ben yıllardır görmek isterdim; farklı kültürlerle haşır neşir olmuş, Arap, Osmanlı, Avrupa etkilerini yaşatan Akdeniz’in ortasındaki şövalye ruhlu bu adayı. Burayı görmeyi bu kadar isterken, son dakika çıkan bir eğitim için isteksiz, içimde kötü bir his, apar topar geldim. Gelirken uykusuz, yorgun, hastaydım biraz. Pazar sabahın köründe yola çıkacak, Roma aktarmasıyla öğleden sonra inecektim Malta’ya.

Pilot, Malta dilinde “Merhba” dediğinde bunun hoşgeldiniz anlamına geldiğini bilmiyordum. Bizim Merhaba’mıza benzeyen bu kelime içimi ısıtmıştı ki bulutlu ve rüzgârlı bir hava karşıladı bizi Malta’da. Havaalanı o kadar küçük ki, uçaktan inip yürüyerek girdik pasaport kontrolüne.

Pasaport kontrolünü geçmişken gümrük çıkışında yolumuzu kesti kara suratlı kirli sakallı bir adam. Nereden geliyorsunuz, neden geldiniz ve bunun gibi bir sürü soru. O, soruları sorarken ortalıkta bir ton insan belirdi, ne üniforma ne birşey, esmer tenli, sivil polis ya da mafya arası garip tipler. Çantalarımızı işaret edip x-ray cihazından geçirdiler, ekranın başında beş on kişi çantalarımızı dikkatle incelerken “bilseydim daha çok iç çamaşırı koyardım” diyerek espri yapmaya çalıştım; ama ne büyük gaflet. Espriye mahal vermeyecek bir girdaptaymışız meğer.

Çantalar ince ince gözlendikten sonra açıldı, tek tek saçıldı, içindekiler birer birer x-ray cihazına sokuldu. Bavulların iç, ön, arka gözleri didik didik edildi, biletlere tekrar bakıldı, pasaportlar alındı, okundu, okundu… Çantalardan şirket kartviziti, eğitimle ilgili yazışmalar, konaklama ve adres bilgileri de çıktı; ama bunlar kayda değer kanıt değildi, göz ardı edildi. Üzerlerinde görevli olduklarını gösteren tek bir işaret, isim, cisim, logo, arma taşımayan bu tanımadığımız insanlar bilmediğimiz bir dilde konuşurlarken ve bavulumuzdaki her eşyayı elleyip dururken bu kadarıyla kurtulamayacağımızı bilmiyordum tabii.

Çantamda ne olduğunu düşündüğünüzü bilmek istiyorum, bu normal mi, dediğimde boş boş baktılar yüzüme. Derken iki suratsız kadın beni bir odaya soktu üstümü aramak için. Çantalarımı bir köşeye bıraktım. Sandım ki kıyafetlerin üstünden hafifçe yoklayarak üstümü arayacaklar, yani bildiğim şekilde; ama öyle olmadı.

Kadınlardan biri kapının eşiğinde durdu, diğeri cebinden iki ameliyat eldiveni çıkartıp taktı. Paltomu istediler önce, santim santim aradılar, sanki gizli bir cebi varmış gibi dikkatlice. Tek tek istisnasız her şey aranırken çizmelere ayrı bir özen gösterildi. Odadaki ikinci kadın kapı eşiğinden bir zahmet çıkıp çizmeleri de x-ray’den geçirdi. Elleri ameliyat eldivenli gri kazaklı kadın ile ben bekledik o gelene kadar o boş soğuk odada. Yerde bir parça gazete bulup üstüne çıktım, buz gibi taşlara daha fazla basmayayım diye. Ve her bir eşyam böyle aranırken kendimi iğrenç hissettim. Üstelik bana neden böyle pislik gibi davrandıklarının cevabını da bulamadım.

İtiraz etmek mümkün değildi zaten de yine de birkaç şey söyleyecek olsam, “bu normal prosedürümüz, merak etmeyin” cevabını aldım. “Ülkeden çıkarken de bu süreçten geçecek miyim” dediğimde “yok” dedi. “Peki ben turist olarak gelsem yine buna maruz mu kalacağım?” dedim. “Şu an siz bir şüphelisiniz, şüphelilere uyguladığımız standart prosedür budur”, dedi. Aldın mı cevabını kızım. Sen bir şüphelisin. Sana neden şüphelendiklerini söylemeyen, polis oldukları bile belli olmayan bu insanların seni x-ray’den geçirmeden pat diye soyuvermesinin sebebi bu işte.

Bu kadar utanç verici, sevimsiz, iğrenç ve hastalıklı bir şey olabilir mi. Odadan çıkınca cep telefonumu açmaya yeltendiğimde ise “hayır” dediler, “bir süre mesaj atamazsınız”. “Ailemin uçağımın indiğini bilmeye hakkı var heralde”, dedim ama nafile. Sonra o kirli sakal geldi. “Bunlar senin çantaların mı?” “Evet.” “Peki başka çantan var mı?” “Hayır.” “Emin misin?” “Evet.”

Evet, kahrolasıca, evet, başka çantam falan yok. Uyuşturucu kaçakçısına benzer bir yanım mı var!!! Madem öyle bir şey bekliyorsunuz köpekleriniz nerde? Kendiniz arayınca daha mı heyecanlı oluyor?

O kadar ülke gezdim -ki biri Amerika, dokuzu Avrupa Birliği ülkesi, toplam on ülke eder- böyle bir şey görmedim. Ama demek Malta için “standart bir uygulama”. Öyle diyorlar.

Aldıkları nasıl yanlış bir istihbarattı, bizi böyle didik didik ederken ellerinden hangi pis suçluyu kaçırdılar bilmiyorum; ama gerçekten beni bu ülkeden ve insanlardan tiksindiren iğrenç bir deneyimdi.

Buraya gelirken çok da istekli değildim, hem biraz üşütmüştüm, hasta gibiydim. Sanırım rüzgârlı bir Ada keyfine dayanacak halim olmayacak, diyordum arkadaşlara. Ama hasta olmama gerek kalmadan tüm enerjimi aldı havaalanındaki bu ilk “Merhba”.

Bir yandan Türk adını her tür pis işe bulaştıranlara verip veriştirirken bir yandan da bu ülkede geçirmem gereken günlerin çabucak geçmesini diliyorum. Ve sonra güvenle uyumak için, tüm dünyanın yıllarca gece yarısı ekspresi ile andığı ülkeme dönmek istiyorum. Avrupa’ymış, Schengen’miş, insan haklarıymış, hadi ordan sen de…

Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com

 


NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>