KÖŞE YAZILARI | NİLHAN FİDAN

Yağmur Kara Dönerken

“İstanbul’da yağmur ve kar, dinlenilecek şarkı da Simply Red’den Stars olsun.” Nilhan Fidan`ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     

YAĞMUR KARA DÖNERKEN

İstanbul, bezgin, yağmura teslim bu sabah. Yataktan kalkmak çok zor, hele de günlerden Pazartesiyse. Yağmurluklar giyilmiş, arabalar birbirine girmiş, insanlar oradan oraya koşuşturuyor.

Bazen laboratuar fareleri gibi labirentler içinde kaybolduğunuzu ve bir parça peynirin etrafında deli gibi dolandığınızı görüyor musunuz siz de? O bir parça peynir, kimi için ekmek parası, kariyer diyeti, kimi için diploma kapısı ya da kendine bile itiraf edemediği bir zaaf. Ne olursa olsun, dışarıdan bakabildiğinde, bu koşuşturmayı gülünç bulmamak elde değil.

İstanbul’da yağmur, daha fenası feci bir rüzgâr ve soğuk.

Tek bir şemsiye açsak göğe, kocaman kıpkırmızı bir şemsiye… Tek bir şemsiye ile korunabilir miyiz, yağmurdan, kardan ve güneşten... O şemsiye altında korunaklı olabilir miyiz dersin?

Biz her halimizle kendimizle mutlu olamazken, bu kadar zayıf, parçalanmış ve çözümsüz hissedebilirken, bizi kendimizden ne koruyabilir ki söylesenize…

O büyük parçalanma anından beri bir başka zerreye bir yapışıp bir uzaklaşarak tekrar tam ve bütün olmayı mı bekliyoruz? Kendine bu kadar kör, kendinden bu kadar kaçak ve bedeninin sesinden zihnindeki sırlara kadar kendiyle ilgili her şeyden bu kadar yabancı kalmış başka bir canlı türü daha var mıdır acaba evrende? Ve kendine bu denli yabancı bir canlı, tek başına bir olmayı başaramazken nasıl iki olmayı deneyebilir?

Yağmur damlalarını seviyorum, camda kayıp giden damlalar… Camdan dışarıyı seyretmeyi de seviyorum, hele bu karlı havalarda. Tıpkı yıllarca anneannemin cumbada oturup sokaktan geçenleri izlemesi gibi. Ama düşününce onun bakışlarında akıp giden hayatın hüznü vardı, bende o olsun istemiyorum. Ben camdan bakarken aynada kendime bakar gibi oluyorum. Dışarıyı seyrederken kendimi de görüyorum aslında.

Ah, biriciğim, biz ne komik varlıklarız değil mi… Bir an sevindiğimiz, bir an üzüldüğümüz, nefret ettiğimiz, korktuğumuz ve kaçtığımız bir hayat işte bu… Hepimiz birbirimize oyunlar oynuyoruz. Sen bana benim duymak istediklerimi söylediğin sürece en iyi oyun arkadaşımsın. Ama duymak istemediklerimi telaffuz etmeye başlayınca işler karışıyor. Sadece biz kendi varlığımızdan emin olabilecek kadar gerçekken, başkalarının bize yaşattıkları sahte’ler üzerine bu kadar kafa patlatmak neden? Peki, ne zaman başladı bu oyun ve şimdi ben oynamıyorum desem, mızıkçı olsam yani, oyundan çıkabilecek miyim?

Öğlen yağmur kara döndü… Ne güzel… Ardımda tipi kar taneleri, kırmızı kazağımla yılbaşı fotoğrafı gibiyim. Ne güzel.

Bir film koymak lazım şimdi, The Game belki. Meyve, çerez ve şarap en güzelinden. Bugünlerde sorularımdan kaçmıyor, cevapları bulacağıma inanıyorum biriciğim. Komik de olsa bu hayatı daha anlamlı kılacağını düşünüyorum bu yüzleşmenin.

Nilhan Fidan
nilhanfidan@cosmoturk.com

 


NİLHAN FİDAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>