Bu kış epey haşır neşir oldum kitaplarla. Edebiyatın içine dalıp, İngilizce ve Türkçe ile kapışarak, altı tane kitabı Türkçe’ye çevirdim. Şu an uğraştığım kitap ise üzerinde baya düşünmemi gerektiriyor. Bu nedenle ağırdan alıyorum.

Cengiz Aytmatov hakkında epey bilgi sahibi oldum Cemile’yi, Gün Olur Asra Bedel’i, Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek’i ve Elveda Gülsarı’yı çevirirken. Milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebî ve askeri zenginlik eserlerine yansımış Aytmatov’un. Kitaplarında, yaşadığı coğrafyanın insanının değerlerini, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının yaşadığı zor durumlarını eserlerinde en güzel şekilde anlatmış. Hikâyelerinde efsane, destan, masal ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikâyeleri, Kırgız Türk kültürünü okuyucuyla buluşturmuştur.

Kısaca kitaplardan bahsetmek istiyorum sizlere. İlginizi çekerse alın okuyun, benim cümlelerimle harmanlanmış kitaplar…

Cemile adlı kitapta aşkı uğruna töreleri çiğneyen bir kadının hikayesi ve savaştan dolayı köy halkının çektiği sıkıntılar anlatılmaktadır. Ayrıca hikayenin kahramanının yaşadığı bir aşktan da bahsetmektedir. Cemile atlardan çok iyi anlayan bir at bakıcısının kızıdır. Evinin tek çocuğu olduğu için erkek gibi yetişmiştir. Haksızlığa tahammülü olmayan, erkek gibi kuvvetli, çok güzel ve kusursuz vücuduyla tüm gençlerin arzuladığı bir kadındır. Danyar ise küçük yaşta öksüz kalmış ve akrabaları olan Kazaklar’ın yanına gitmiş, uzun yıllar orada kalmıştır. Hayatın acılarını yaşamış, öksüzlüğün ıstırabını çekmiştir. Kamburdur ve savaşta sol bacağını sakatlamıştır. İçine kapanık, sessiz bir hali vardır. Köy töreleri ile yetişmiş bir kadın olan Cemile her şeye rağmen – özellikle de askerdeki kocasına- aşık olduğu Danyar’a kaçar, uzaklar giderler ve gerçek aşkın hiçbir kural tanımayacağını gösterirler.

Elveda Gülsarı, ünlü yazar Cengiz Aytmatov'un en güzel romanlarından biridir. Gülsarı adındaki atın doğumundan ölümüne kadar geçen hayat macerası, romanın ana konusu gibi görünür. Ama, atın sahibi Tanabay'ın ve Tanabay gibi devrime inanmış Kırgız gençlerinin hayatı da anlatılmaktadır. Tanabay, can çekişen sevgili atının başında, yüreği üzüntülerle dolu geçirdiği birkaç saatlik süre içinde kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaktadır.

Gün Olur Asra Bedel’i çevirmek gerçekten de asra bedeldi… Gerek dili, gerek konusu çok şey kattı bana. Roman kahramanı Yedigey, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir istasyonda çalışmaya başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin çöküşünün nedenleridir. Yedigey’in çok eski ve yakın arkadaşı olan Kazangap ölür. Onun için bir cenaze töreni düzenleler. Kazangap’ın cenazesini mezarına götürürken, Yedigey kendisinin ve milletinin geçmişini gözünün önünden geçirir. Cenazeyi, Naymanlar’ın kutsal mezarlığına götürdüklerinde, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfederler. Bu gezegende yaşayanlarla ilişki kurmak isterler. Kitap oldukça farklı konuları ele alıyor. Ben bile neyi, nasıl anlatacağımı şu an kestiremiyorum, en iyisi okumak…

Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek’in kahramanı Kirisk ilk defa denizle tanışacaktır. Köylerinin en iyi üç avcısı, Orgen, babası Emrayin ve amcası Milgınla birlikte denizde açılırlar.

Yolda sise yakalanırlar. Yiyecekleri ve suları biter. Herkes birer birer sandalı terk eder, Kirisk yalnız kalır ama hayatta kalması gerekmektedir. Diğerlerinin onu terk etmelerinin nedeni Kirisk’in geleceği içindir.

Şu anda ise muhterem Lewis Carroll ile iyi anlaşmaya çalışıyorum. Apayrı bir dil, apayrı bir dünya… Özellikle Aytmatov’dan sonra format atılmış gibi hissettim. Bakalım neler çıkacak? Görüşmek üzere…

SEMNAL GÖKMEN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >