KÜLTÜR-SANAT | NEMZA SİNANOĞLU

John ve Kokusu….

Bir tedirgin, biraz şaşkın ama görüşeceğim kişilerin karşısında dim dik karşılarındayım imajını veriyordum. Çünkü... (Nemza Sinanoğlu)
 
   
 
 
     

Serüvenimiz, benim Londrada bir okula kaydolmam ve üniversite hayatımı İstanbul dışında gerçekleştirmem ve seninle bu sayede orada tanışmamla başlamıştı. Ben siyaset bilimi ve işletme bölümünü çift ana dal olarak okuyan bir öğrenci sen ise zamanı gelince babandan devr alacağın şirketin şimdiden başkan yardımcısıydın. Yurt dışı tecrübemin ikinci yıllında deneyimde kazanmak amacıyla iş başvuruları yapmış, her gelen yeni günde bana dönecek iş telefonlarını beklemekle meşgul ve heyecanlıydım. Bu beklentimi karşılayacak telefon iş başvurularını yolladıktan yaklaşık yirmi gün sonra gelmiş, ilk iş görüşmemi gerçekleştirmek için randevu saatini alıp beklentimin üstünde olan bir şirketle görüşmeye gitmiştim. Bir tedirgin, biraz şaşkın ama görüşeceğim kişilerin karşısında dim dik karşılarındayım imajını veriyordum. Çünkü oradan çıkınca kaybedecek bir şeyim yoktu, odaya girdiğimde de bir öğrenciydim çıktığımda da geri o kimliğime bürünecektim. İstediğim sadece okuldan kalan yarım günlerimde iş tecrübesi kazanmak ve biraz da elime para geçmesi için zamanı değerlendirmekti. İş görüşmemi sandığımda daha tatlı bir kadın ve genç bir beyle yapıyordum. Sorular soruyor ben cevaplarken beni süzüyor ve bazen de verdiğim sempatik cevaplarla kısa süreli gülüşmelere neden oluyordum. Görüşmem iyi geçmiş, çıkarken sıcak bir el sıkışmasıyla sonuçla bana geri dönüleceğini cevabını alarak oradan ayrılmıştım. Olumlu yada olumsuz bu da benim için bir deneyimdi sonuçta. Ailem okulum bitmeden çalışmamı istemesede ben bunu burada yaşamak istiyordum, aslında onların bu iş deneyimi konusundaki isteksizlikleri benim orada çalışma hayatını atılınca kalma olasılığımın yüksek oluşu ve bunun onların pek arzu etmemeleriydi. Günler geçiyor, beklediğim görüşme telefonları gelmediği gibi, görüştüğüm yerden de olumlu veya olumsuz bir geri dönüş daha alamamıştım. Ben bu arada okul harici özel piyano dersleri vermek için, kampus içindeki kantin, ağaç ve belli mekanlara ilanlar asıp bir şekilde iş bulana kadar kendime zevk aldığım uğraşlarla meşgul etmek niyetindeydim. İş görüşmemden tam bir hafta sonra bana geri döndüklerinde olumsuz olacağını düşünsem de gelen cevabın olumluluğu beni biraz da olsa şaşkınlığa uğratmış ve o hafta içi işe başlamam talebine ‘hemen, tabi ki’ cevabını vermiştim. Elimdeki broşürleri çantama nasıl sıkıştırıp var gücümle eve gittiğimi çok iyi hatırlıyorum. Ertesi gün giyecek kıyafetlerimi ütüleyip baş ucuma asmış en yakın kız arkadaşıma gelen bu olumlu iş telefonunu anlatmış fakat ondan çokta sempatik bir karşılık alamamıştım. Bunun nedeni ise artık onunla okul içi kantin ve dışarılarda rahat ve sorumsuzca gezemeyecek bu vakitlerinde onu yalnız bırakmış olacaktım. Umurumda bile değildi, o buralı, buranın yerlisi ve çalışmak için istediği zaman elindeydi, benim ise vaktim kısıtlı okul bittince ülkesine dönecek biriydim. Ertesi gün olmuş, sabah erkenden işin yolunu tutmuştum. Şirketin kapısından girerken ayağımdaki topuklu ayakkabıların titrediğinin gayet arkındaydım. İçeri girdiğimde, kapıda duran görevlinin kimlik kartımı uzatıp beni güler yüzle hoş geldiniz diyerek karşılaması içimdeki heyecan kasırgasını biraz yumuşatmıştı. Kimlik kartımı üzerinde dokuzuncu kat yazıyordu, asansöre binip bu katta çıktığımda direkt karşımda iş görüşmesini yaptığım bayan Amy çıkmıştı. Hoş geldin diyerek beni alıp odama götürdüğünde, artık sende bu şirketin bir bireyisin, umarım bu iş birlikteliğimiz uzunca seneler sürer diyerek ne istersen bana sorabilir odam koridorun sağındaki turuncu oda diyerek beni masama oturtmuş ve bu öğleden sonra bir toplantı olacağını saat bir gibi odasına gittiğimde beraber toplantıya geçebileceğimizi ekleyerek beni orada güzel gülümseyişiyle bırakmış ve kendi odasına çekilmişti. Bayan Amy orada insan kaynakları müdürüydü ve benim görevim ise işletme departmanında stajerlik adı altında bir kimliğe bürüneceğim hatta belki de en çömezi olduğumdan getir götür işleri bile verilecekti bana. Hepsine hazırdım ben işse işti tecrübeyse haneme yazılmayacak mıydı..??

Etrafımdaki üç masada iki genç kız ve birde erkek çalışıyordu onlarda şirketin finans ve halkla ilişkiler bölümlerinde görevlilerdi. İlk tanışmam onlarla gayet sıcak geçmiş hatta iş gösterir bile olmuşlardı bana..Öğlene kadar biraz tanışma, biraz kahve sohbeti, şirkette neyin nerde olduğunu öğrenme durumlarıyla geçmiş masa arkadaşlarımla geçirdiğim öğlen yemeğinden sonra soluğu bayan Amy’nin odasında almıştım. Yine o gülen güzel yüzüyle beni karşılamış, bu saatte kadar zamanımın nasıl geçtiğini sormuş ve toplantıya geçmeden kendisine bir kahve söyleyeceğini benim de isteyip istemediğimi sorarak, karşılıklı ilk kahveli sohbetimizi de yapmıştık. Boş zamanlarımı nasıl değerlendirdiğimi, uğraşımın olup olmadığımı da öğrenen bayan Amy’nin bu arada küçük birde kızı olduğunu öğrenmiştim. Benim piyano dersleri verdiğimi öğrenince kendi kızına da aldırmayı aklında geçirdiğini bunu toplantıdan sonra ciddi bir şekilde konuşalım Ayşe diyerek benim koluma girip toplantı salonuna birlikte geçiyorduk. Bu anaç ve sıcak tavrı ona kanımın kaynamasına öncülük ediyordu. Salona geldiğimizde ilk gözüme çarpan kişi iş görüşmemde bulunan genç bey oluyordu, beni görünce ayağa kalkarak elini uzatmış ve gülümserken ışıldayan gözleriyle sıcacık hoş bir karşılama sergilemiş oluyordu.

Amy’nin uyun gördüğü yere yana yana geçiyoruz, herkesin bu kurumda görev aldığı kimlikleri oturdukları yerlere göre masaları üzerindeki kartonetlere yazılıydı, en azından böylece karşımdakilerin hangi departman ve görevlerde çalıştıklarını öğrenmiştim. Topantı başladığında anca fark ettiğim şey ise o genç beyin bu şirkette as başkan yardımcısı yani bunun anlamı ‘patronun oğlu’ oluşuydu. Esas patronumuzu gördüğümde ise içimden yanaklarını sıkmak gelmişti. Pamuk gibi beyaz saçları, tonton havası ve masmavi gözleri karşımda inanılmaz güzel duruyordu. ( nerden bilebilirdim gelecek günleri )

Genel durumlar ve incelemeli detaylar konuşulurken bir ara sözü alan Amy aramıza yeni katılan aslen İstanbullu olan Ayşe’yi izin verirseniz biraz tanıyalım diyerek hiç beklemediğim anda sözü bana veriyor ve bu durum biraz yanaklarımı kızartsa da bunu çaktırmadan var gücümle kendimi tanıtmaya çabalıyordum. Konuşmamı yaparken herkesle göz iletişimi kuruyor belki de bu vesileyle onlardan aldığım enerjiyi kendimle harmanlıyordum. Konuşmamı bittirip yerime oturduğumda tonton patronumda hoş geldin söylemi herkesin dilinde dolaşarak bana dönüyordu. Evet kabaca salondakiler beni tanımış ve artık burada ismi konulan bir bireydim. Toplantı yaklaşık üç saat sürmüş ve uzun süre yerinde oturamayan benim için fazlasıyla başarılı bir ilk iş gününü bitirişiydi. Bundan sonraki günler koşturmakla, okulda değiştirilen spor ayakkabıları yardımı ile biraz hafifletiliyor, ders, toplantı, iş çıkışı eve geliş, kitaplar, raporlar, telefon görüşmeleri derken altı aylık bir eleman olmuş çıkmıştım. Şirkette seviliyor bu süre zarfında Amy’nin de vazgeçemeyeceği bir dostu haline geliyor ve hatta bazı geceler onun evinde onun yalnızlığının arkadaşı olarak bile kalıyordum. Amy eşinde üç yıl önce bir aldatma sonucu boşanmış iki yaşındaki kızını da yanına alıp tek başına yeni bir hayat sürer olmuş. Bu şirkette on ikinci yıllı ve benim gibi stajerken başladığı bu yerde şimdi mevki sahibi, güçlü bir bayan haline gelmişti. Gerçekten güçlüydü, onun anlatıklarına göre çabuk atlatmış gibiydi..En azından bazı geceler gözleri dolu dolu çıkarttığı cümlelerde çok severken aklına gelemeyeceği bir zamanda aldatılmak onu yıkmış, hem de böyle büyük bir aşkla evlendiği sevgilisinde bu darbeyi görmek onu şoke etse de arkasına bakmadan çekip gitmek güçlü bir davranış göstergesiydi benim için. Artık hafta sonları küçük kızına da piyano dersleri vermeye başlamış, onların bana karşı olan bu sevgi dolu halleri, bana yabancı olduğum bu ülkede inanılmaz bir ödüldü sanki.

Yoğun şirket içi koşuşturmalar arasında, çalışanları biraz da bu durumdan uzaklaştırmak için ‘brunchlar’ akşam eğlenceleri ve bazı spor turnuvaları gerçekleştiriliyordu. Bunlar sayesinde çeşitli departmanlardaki çalışanlar kaynaşabiliyor ve türlü dostluklar kurulabiliyordu. Bu organizasyonların her birine katılan John ‘patronun oğlu’ inanılmaz sevecen tavırlı, sıcak kanlı ve her kızın gönlü çalacak kadar kibar biriydi. Birkaç turnuva ve gece organizasyonlarında aynı ortamlarda denk gelmiş ve sohbetiyle o anların nasıl geçtiğinin farkına bile varamamıştım. Belli bir zaman geçtikten sonra o organizasyonların bilinçlice yapıldığının itirafı bana edilmişti.Bazı hafta sonları Amy ile yetiştiremediğimiz işleri eve taşımamız onun da hafta sonunu bizimle geçirmesine anlam veremediğim bir şekilde neden oluyordu. Amy’e sorduğumda ama gelmek istedi ben ne yapabilirim diyerek karşılık buluyordum. Aslında bunlar hep planlı ve özel toplantılarmış daha sonrasında küçük bir barbekü partisinde John’nun bana ilgisini belirtmesiyle cevaplar yerini buluyordu.

O şirkette ikinci yıllımı tamamlamış ve bir dönem sonrası okulum da bittirerek yurda dönme vaktim gelecekti. John’la güzel bir ilişkiye başlamıştım ve hatta umduğumdan çok güzel bir birlikteliğe sahiptim ki, bir gece ondan gelen bir evlenme teklifi beni düşünmediğim bir anda korkuya kaptırmış ve aslında onunla birlikte olduğum günden başka bir şeyi düşünmediğim geleceği karşıma çıkarmış olmuştu. Ailem böyle bir birlikteliği bırakın evliliğe kesinlikle karşı çıkarlardı. Biricik kızlarını, nedeni evlilik bile olsa gözleri önünden temelli kaybetmek, hatta bir ‘can’ değil bir ‘john’ ile evlendirmek buna bu durumuma KDV eklemek gibi bir şeydi. Ya onun ailesi kim bilir kimlerin kızlarını oğullarına laik görüyor hatta onun geleceğine şimdiden yatırımlar yapıyorlardı. Bunları ona anlattığımda beni susturuyor, hiçbir şeyi durmak , dinlemek istemediğini onunla benim bir hayat kuracağımı dile getirerek gelecek planlarını hiç durmayan konuşmasıyla önüme seriyordu. Günler geçmiş Amy’le bu durumları paylaştığımda her şeyde haberi olduğunu, John’nun çok güçlü bir çocuk olduğunu ve bugüne kadar aklına koyduğunu yapan ve bu işin içinden de ikimizin de yara almadan çıkartacağına emin olduğunu dile getiriyordu. Patronuma yani müstakbel kayınpederime bu durumu açıkladığımızda beklediğimizden az da olsa bir tepki almış,bu durulma birlikte bana karşı olan resmiyetini daha da sertleştiren babası, oğlun kaybetmek istemediğinden izdivacımıza onayı vermişti. Gelelim benim aileme, onlar çoktan belli adayları gözleine kestirmiş hatta doktor olan babam kendi çalıştığı hastanede geleceği parlak, kendi oğlu gibi sevdiği genç doktor Halit evladına kızını bana bile sormadan çoktan uygun görmüştü, bile..Bu durumu anlatmaya nasıl başlayacağımı bilemezken, babama bir mail atarak açıklamak fikri gelmişti aklıma. Attım da, ertesi sabah bir telefon ve ardından yeni günle kapımda bitten annem ile babam..Bu kadar panik olacakları aklıma bile gelmemişti, onun akşamı John ile tanışmaları ve bir hafta beraber geçirdiğimiz süre zarfında biraz da olsa gönüllerini almış, belki de bir rüzgar gibi buraya savrulmalarını sağlayan beyinlerinde yarattıkları fırtınaları dindirmiş olmuştuk. Okulumun bitmesi ile yazın düğünü yapacak, John’nun babasını uygun görüp aldığı eve yerleşecektik.Yeni evimizin tadilatı büyük bir hızla başlarken biz bu kısa süre zarfında ev eşyaları, organizasyon ve diğer bütün işleri planlı bir şekilde yoluna koymaya çalışırken öte yandan şirket içi işlerimizi de aksatmamaya çalışıyorduk. Bu kadar yoğunluğun içinde John’nun babasından şehir dışında gerçekleşen bir panele şirketi temsilen gitmemi öngören iş, ikimizin de biraz canını sıksa da aramızda doğacak bir gerginliğe sebebiyet vermemsi açısında, John’u susturarak gitmemin gerekli olduğunu söylemiş bulunuyor ve o hafta sonu yola çıkıyorum arkamda bıraktığım bir sürü iş ile..

Bu yolculuğumda John’nun babası, müstakbel kayınpederimin en büyük jesti beni şirket arabası ve bir şoförle bu iş yolculuğuna gönderiyor olmasıydı. Sabahın erken saatinde John’na attığım ‘GÜNAYDIN CANIM İKİ GÜN SONRA YANINDAYIM ‘mesajıyla yola çıkıyor ve öğle saatlerinde kalacağım otele varıyorduk. Kapıda karşılayan görevli eşliğinde kalacağım katta çıktığımızda karanlık odamın kapısı açılmış ve bu siyahlığın içinde tanıdığım bir koku burnuma gelmişti. Bu John’nun kokusu derken, ışık yanmış odada karşımda smokini ve gülen yüzüyle beni karşılayan sevgilim vardı. Şaşkınlığımdan uyandıran sözleri, hadi çabuk az vaktin var saat sekizde düğünümüz için seni bu kapıdan alacağım diyerek, odaya daha önce birlikte seçtiğimiz gelinliğim ve beni bu güne hazırlayacak ekip giriyordu. Her şey nasıl bu kadar ustaca oynanmış ve John bana hiçbir şeyi fark ettirmemişti. Ben hazırlanırken, annem ve babam odaya girmişlerdi, ardından teyzem ve kuzenlerim, tüm ailem nerdeyse gelmişler ve benim habersiz olduğum bu planlı günde yanımdalardı.Biraz ağlaşamadan sonra onlar odadan ayrıldıklarında içeriyle giren John’nun anne ve babası aile yadigarı bir kolyeyi bana takarken gözümde olan yaşları silerek çok mutlu olun kızım ailemize hoş geldin demelerinin ardından John’nun kapıda belirmesiyle salona geçip mutlu sona eriyoruz..

John’nun kokusu bu düğünü bana hatırlatmak demek..

O koku John demek..

Hayatınızda hep güzel anılar ve o anıları hep güzel kokularla hatırlamanızı dilemek düşüyor bana…


NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>