DİĞER HABERLER

Bay Oscar

"77. Oscar adayları açıklandı. Gazetelerimizde yer alan “Sürpriz yok” tarzı başlıklara rağmen aslında Oscar iki yıldır sürprizlere fazlasıyla açık bir hal aldı. Nasıl mı? " Can Anamur'un yeni yazısı...
 
   
 
 
     
BAY OSCAR

77. Oscar adayları açıklandı. Gazetelerimizde yer alan “Sürpriz yok” tarzı başlıklara rağmen aslında Oscar iki yıldır sürprizlere fazlasıyla açık bir hal aldı. Nasıl mı?

Sistemin çok farkında olmadan başlık atan arkadaşlarımız listedeki stüdyo dışında projelendirilmiş ve yapımı gerçekleştirilmiş filmlerin farkında değiller. Sürpriz yok nidalarının tek sebebi “Fahrenheit 9/11”in aday gösterilmemesi.

Oysa, En iyi film dalının 5 adayından ikisi stüdyo dışı yapımlar (The Aviator, Finding Neverland). Aynı şekilde en iyi erkek dalının adaylarından üçü, Don Cheadle, Johnny Depp ve Leonardo di Caprio, stüdyo dışında çekilen filmlerdeki rolleriyle bu dalın adayları oldular.

Olay, en iyi kadın dalında daha da çarpıcı. Beş adayın tam dördü stüdyo sistemi dışında çekilmiş filmlerde oynayan aktrisler. Annette Bening “Being Julia”daki rolüyle, Catalina Sandino Moreno “Maria Full of Grace”, Imelda Staunton “Vera Drake” ve Kate Winslet da “Eternal Sunshine of Spotless Mind” ile bu dalın adayları arasında. Stüdyo imzalı tek film ve aday aktris ise “Million Dollar Baby”deki rolüyle Hilary Swank ki hem bu filmin stüdyo filmi olması tartışılır hem de Hilary Swank’ın stüdyolar tarafından tercih edilecek bir aktris olması. Burada da Clint Eastwood faktörü araya giriyor. Kurt oyuncu ve son zamanların başarılı yönetmeni istediğini yaptırıyor, yapıyor, stüdyo sisteminde bile istediği filmi çekiyor!

İki yıldır Oscarlarda aslında, gerçekten ufak yapım şirketlerinin filmleri çokca karşımıza çıkıyor. Bu filmlerin ABD dağıtımcı firmaları sizin için yanıltıcı olmasın. Örneğin Fox Searchlight olarak ilanları çıkan KINSEY ufak çaplı bir yapım şirketi olan Myriad Pictures imzalı bir film. Bu İngiliz şirketi Liam Neeson ile Laura Linney’nin başrolleri paylaştıkları bu filmle oldukça önemli bir ilgi uyandırdı. Aynı firma Colin Firth ve Mena Suvari’nin rol aldıkları ve şubatta ülkemizde vizyona girecek olan gerilim filmi “TRAUMA”nın da arkasındaki isim. Bu film de geçen yılki Sundance’a çağrılmış ve Amerikalı bağımsızların kalesine giren ilk İngiliz filmi olmuştu.

ABD dağıtımcısı olarak Lions Gate’in gözüktüğü MAR ADENTRO-THE SEA INSIDE İspanyol firması Sogepaq tarafından gerçekleştirildi ve pazarlandı. HOTEL RWANDA Amerikan tv kanalı ve aynı zamanda yapım şirketi HBO’nun imzasını taşıyor. Aynı şekilde Mike Leigh’nin yeni filmi VERA DRAKE bir Fransız firması olan Studio Canal tarafından piyasaya sunulmuştu.

Bir başka örnek de Senator International firması. Yurtdışı fuarlara, festivallere katılanlar bilirler, bu ufak çaplı, Almanya çıkışlı yapım ve dağıtım şirketi kendi çapında bir şeyler yapmaya çabalar. Ya da çabalardı demek daha doğru olacak. Çünkü, geride bıraktığımız yılın bilançosuna bakınca firma hiç de ufak ölçekli gibi durmuyor. Hadi birkaç örnek verelim. Sam Raimi’nin yapımcılığını yaptığı THE GRUDGE-GAREZ. Film, on milyon dolarlık bütçeyle, sadece Amerika’da 100 milyon dolardan fazla hasılat elde etti. Senator imzalı bir başka film olan WHITE NOISE-HAYALET SESLER, ABD’de vizyona girdiği 7 Ocak tarihinde, hafta sonunu 24 milyon dolarla kapatarak listede ikinci sırada yer aldı. Film bizde 11 şubatta vizyona giriyor. Aynı şirketten bir örnek daha: THE ASSASINATION OF RICHARD NIXON. Tam stüdyolara uygun konulu ve kadrolu bu film de inanmayacaksınız ama bir stüdyo projesi değil.

New York’lu en büyük bağımsız Miramax bu yıl Oscarlara iddialı giriyor. Venedik’te de dikkat çeken ve yönetmeni Marc Foster’a “Laterna Magica” kazandıran FINDING NEVERLAND Miramax’ın kozu. Film, en iyi film de dahil tam 7 dalda aday.

Ama, firmanın asıl kozu Scorsese imzalı THE AVIATOR. Leonardo di Caprio’lu film bu yılın flaş filmi. The Aviator tam 11 dalda bu yılki Oscarlara aday. Miramax ne kadar övünse azdır!

Miramax’ın New York’da Hudson Street’de yer alan ofisine girmeseniz firmanın büyük şirketlerle farkını da anlayamazsınız aslında. Koca Miramax’ın merkez ofisi ufak odaları, karmakarışık koridorları, rahat giyimli çalışanlarıyla farkını bir anda meydana çıkaran bir yerdir. Los Angeles’da yığılmış firmaların aksine New York’un farklı atmosferinden yararlanır. İki adım yukarısı Soho’dur, şehre damgasını vuran sinemacıların etkisi görülür her yerde.

Miramax’ın ofisinin duvarlarında, frimayı bu günkü yerine getiren projelerin afişleri asılıdır. “Scream”in yanında bir “Reservoir Dogs” göze çarpar mesela. “Kill Bill Vol.1” ve devam filmi “Kill Bill Vol.2”nin sarı zeminli, çarpıcı posterleri girişte sizi karşılar. Evet, burası bir major stüdyo değildir ama Oscar adayı en iyi 5 film arasında 2 filmi vardır. Burası Miramax’tır!

Bir de büyük yapım şirketlerinin daha farklı projelere imza atan yan kuruluşları dikkat çekiyor. Universal’ın daha sanatsal filmlere imza atan yan kuruluşu Focus Features bunlara güzel bir örnek. Firma geçen yıl “21 Grams”, “Lost in Translation” gibi filmlere imza atmıştı. Bu yıl da Jim carey ile Kate Winslet’ın başrollerde yer aldıkları “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” ve “The Door in the Floor” ile dikkatleri çekiyor.

Fox Searchlight ve Warner Independant, ana firmaların göze alamadıkları projeleri hayata geçiriyor. Allahtan da böyle oluyor da Clint Eastwood pek stüdyo sistemini kafaya takmadan bildiğini okuyor, her yıl birbirinden başarılı filmlere imza atıyor.

Geçen yıl da aynı şeyi yaşamadık mı? Bir yanda “Lost in Translation” öte yanda “Monster”… bağımsız yapımlar, ufak bütçeler.

Siz siz olun, bizim gazetelerde atılan “sürpriz yok” başlıklarına inanmayın. Sonuçta ödüller yine büyük stüdyo işi filmlere gidebilir. En iyi erkek oyuncu ödülünü “Ray”deki rolüyle Jamie Foxx alabilir. Ama bu dalda Don Cheadle’ın da aday olması hoş değil mi?

Geçen yılı hatırlayalım, Charlize Theron “Monster”daki rolüyle nasıl da ödülü kapmıştı. Bu film de Media 8 adlı ufak bir yapım şirketinin projesiydi. Ben Kingsley, yine bir ufak yapım şirketi, Cobalt imzalı “House of Sand and Fog” daki gerçekten her türlü ödülü hak eden performansıyla aday olmuştu. Aynı filmin İranlı kadın oyuncusu da aday gösterilmişti.

Unutmayalım ki “Lord of the Rings” üçlemesi de bir bağımsız projeydi. Yoksa hangi büyük yapım şirketi böyle bir projenin altına girerdi? Evet,önceleri girmezdi. Ama bundan böyle majorlar da daha farklı projelere imza atacaklar gibi gözüküyor.

Fena mı? Biz de “White Chicks”, “Alien vs Predator” gibi stüdyo yapımı filmler yerine daha farklı filmler seyretme şansını elde ederiz. Gitsin “Lost in Translation”lar gelsin “Hotel Rwanda”lar!

Haftaya yine Oscar muhabbeti yapacağız. Ama bu sefer konumuz yabancı filmler olacak.

Can Anamur

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>