DİĞER HABERLER

Ben de çocuktum ufacıktım

"Doğum günümde kafamda tek bir düşünce vardı: İnsan hangi yaşa kadar büyüyor, hangi yaştan itibaren yaşlanmaya başlıyor?..." Yasemin Uludoğan'ın yeni yazısını okumak için tıklayın
 
   
 
 
     
BEN DE ÇOCUKTUM UFACIKTIM

Yeni bir yaşıma daha girdim bu hafta. Doğum günümde kafamda tek bir düşünce vardı: İnsan hangi yaşa kadar büyüyor, hangi yaştan itibaren yaşlanmaya başlıyor? Bunun matematiksel bir sınırı var mı? Başkaları mı belirliyor bunu bizim adımıza yoksa biz mi???

Çocuktum ufacıktım top oynadım acıktım diye başlayan cümleler serisi vardı bir zamanlar, bizim yaşlardaki hemen hemen herkes bilir.

Benim çocukluğumun çocuk dergilerinde bolca geçerdi bu cümleler.

Yıllar sonra bu cümlelerin yazarının üniversite yıllarımda karşıma hocam olarak çıkması beni hem şaşırtmış bir o kadar da sevindirmişti. Ne de olsa çocuk gözlerim defalarca okumuştu o cümleleri, içinde yer aldığı hikayeleri. Son derece basit bir o kadar da eğlendiriciydi hikayelerde geçenler… Ve onların yazarı da bir o kadar efsaneydi bizler için.

Ben de çocuktum ufacıktım bir zamanlar değil mi?

Geçenlerde ciddi bir temizlik yapıldı evde. Ne kadar eski, atılacak, verilecek nesne varsa hepsi döküldü ortalığa. Oyuncak bebeklerim de dahil olmak üzere…

İşte çocukluk yıllarımın sevdiğim yazarının okulda karşıma çıkması gibi karşıma çıkmıştı oyuncak bebeklerim, yeniden, yıllar sonra…

Gerçi çok eskimişler ve günümüz bebekleriyle karşılaştırınca çok demodeydiler ama onları elime alır almaz gözümün önüne geldi bir bir çocukluk anılarım.

Neler paylaşmışım meğer bu plastik parçalarıyla, ne oyunlar, ne sırlar, ne yaramazlıklar…

Bebeklerimin her zaman beni anladığını düşünürdüm. Onların da benimki gibi bir ruhu olduğuna inanırdım. Cansızlardı belki ama beni anlarlardı. Konuşamadıkları için kafa sesimi duyabilirlerdi (ne hayal gücü ama : ) Ben onların annesiydim, arkadaşlarıydım, ablalarıydım, onlar ise benim her şeyimdi. Zira evden fazla çıkmayan, rahat arkadaşlık kuramayan çekingen bir çocuktum.

İşte o oyuncak bebekleri annem birkaç gün önce elime tutuşturana kadar bunların hepsini unuttuğumu sanmıştım. Unutmak ne kelime, Hollywood filmlerini aratmaz bir flashback efekti ile bir anda döndüm çocukluğuma.

Annemin “Şunları ver artık birilerine de fakir bir çocuğu sevindir bari” sözüyle sanal flashback’imden kasvetli bir İstanbul öğleden sonrasına geri döndüm aniden.

- Veririm, dedim

Sonra bebeklere baktım. Tozlu tavan arasında yıllarını geçirmekten simsiyah olmuşlardı. Elbiseleri çok kirlenmişti. Sanki onları unuttuğum için bana büyük bir kırgınlıkla bakıyorlar gibi geldi. Büyük bir mahcubiyet hissettim o an.

Şöyle bir baktım.

Tamam dedim. Galiba kafayı üşütüyorum.

“Saçmalama Yasemin. Onlar alt tarafı eski oyuncak bebeklerin. Hala onların seni anladıklarını düşünüyor olamazsın. Sen artık otuzuna yaklaştın… Daha neler”

Bir daha baktım.

“Yapamam anne, dedim kusura bakma, onları kimseye veremem.”

-Ah bu çocuk hala büyümeyecek, dedi…

İşte o anda kafamda bir şimşek çaktı Vikinglerin küçük Vicky’sinin kafasında çaktığı cinsten.

Ben ki biraz önce otuzlu yaşlarıma yaklaştığımı düşünürken birkaç oyuncak bebeğin başkalarına verilmesi fikri beni bir anda çocuksu bir çılgınlığın eşiğine getirmişti galiba.

Sanırım fiziksel olarak yeterince büyümüştüm ama kafamın bir kısmı, hatta belki de büyük bir kısmı büyümeyi şiddetle reddediyordu. Reddetmek ne kelime, çocuk kalmak için büyük bir savaş veriyordu.

Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi o anda karar veremedim.

Bazıları için çok iyi geçmese de çocukluk yılları bence hayatın en güzel dönemidir. Hiçbir şeyi dert etmediğin, halıların üstünde yuvarlanmanın bile en kral eğlencenin yerini tutamadığı yıllar.

Bazı çocuklar boylarından büyük yükler taşımak zorunda kalırlar. Yükün verdiği yorgunluktan ağlayamazlar bile bazen. Çocukken taşıdıkları ağır yükler büyüdüklerinde pamuktan daha hafif gelir onlara.

İnsanın bir yanı ile o yıllara tutunması çoğumuzun bulamadığı umudu kaybetmemek için gerekli yegane çaba değil midir… Bir savaştır belki de bu.

Öyle sanıyorum ki hayatta çok emek vererek iyi şeyler başarmış, umudunu hiçbir zaman kaybetmemek için çaba sarf eden insanlar bir yanıyla çocukluğuna, içindeki ufaklığa tutunan insanlardır.

Aslında hiçbirimiz büyümüyoruz. Sadece çocukluğa ara veriyoruz. Kimimiz en olmadık anda hatırlıyor ara verdiğini, kimimiz büyümenin bir gereklilik olduğu ilkesine sıkı sıkı sarılıp ara verdiğini unutuyor. Unutanlar, kırk iki yaşına gelip de hala sabahlara kadar Playstation oynayan adam ile otuz yaşına geldiği halde hala Hello Kitty çıkartmalarını cep telefonunun sağına soluna yapıştıran kadın için “ A aaa ay şuna da bak hala çocuk ayol bunlar” diye esefle kınıyorlar hatırlayanları…

Ama kimin umrunda ki.

Sen büyüdün artık çocuk olmak yasak diye yazılı kanun mu var!

Çocuktum ufacıktım, büyüdüm de acıktım.


Canım istedi şimdi, bakkaldan gidip, bir tüp şokella alıp, tüp jilet gibi incelene kadar emeceğim.

Banane!!!


Yasemin Uludoğan
yaseminabla@hotmail.com
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>