DİĞER HABERLER

Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar...

“Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin…” kim der ki bir gün aynı nakaratı ben de kendimce yorumlayacağım diye… Yasemin Uludoğan'ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     
(Zuhal Olcay der ya “Yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin…” kim der ki bir gün aynı nakaratı ben de kendimce yorumlayacağım diye…İşte fon müziğimiz budur ya da başlığımızdır bu sefer kim hangisini isterse …)

GÖKYÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR

Hakikaten soğuk bir geceydi bu gece. Evime dönerken yolun sağında bir travesti gördüm. Tek başına bekliyordu karanlık caddede. İşte gerçek yalnızlık bu olmalı diye düşündüm.

Onun yalnızlığının pek çoğumuzunkinden daha zor olduğunu düşündüm, En çok gecenin o saatinde yalnız hissettiğini, önünde duran her yabancı arabada bu hissin onda kat kat arttığını düşündüm. Soğuğun, loş sokak lambalarının, ağızdan çıkan buharın bu hisse ait en uygun dekor olduğunu düşündüm. Düşündüm de düşündüm…

Sonra yalnızlığı sevdiğini söyleyen insanların dünyada ne kadar yer kapladığını merak ettim. Yalnızlık kelimesi insanda pozitif bir anlam uyandırmıyor genelde. Ben de uzun zamandır etrafımda çok insan olmasından, telefonların sürekli çalmasından yakınıp duruyorum. Nicedir yazı yazacak ilhamın gelmemesini buna bağlıyor, en yakın arkadaşlarıma kendi kendime kalmayı ne kadar özlediğimi anlatıp duruyorum.

Kaşınıyor muyum acaba?

Zira kendi kendime kaldığım anın başlangıcından itibaren “hangi arkadaşımı arasam acaba” diye elimi telefonuma ışık hızıyla uzatıyor, v.i.p. dostlarımdan başlıyorum aramaya.

“Oh be sonunda bir başıma kalabildim” diyorum hemen telefonun diğer tarafındaki arkadaşıma…

Kafa dinlemekse maksadım neden tek başıma kalır kalmaz ilk seçimim çene çalmak oluyor?

İşte ben bunu anlayamıyorum.

Yalnız kalmayı seviyorum diyorum dışımdan.
Oysa içimden bir şey beni dürtüyor hemen, yalnızlığını paylaşacak birini bul diye.

İnsanoğlu bu kadar mı çelişkilerle dolu bir yaratık yoksa bu bana ya da benim gibilere mahsus bir davranış biçimi mi?

Öyle sanıyorum ki içimizde bir yerlerde bizim bile müdahale edemediğimiz bir korunma mekanizması var ki hayatın her noktasında bizi ikilemlere sürüklüyor. Yanlış kararları bile bu mekanizma aldırıyor bize gerekli bakım yapılmadığı taktirde.

İster istemez merak ediyorum yaş başını aldığı zaman son demler nasıl geçecek diye… İleri yaşlarımda yalnızlığın er ya da geç kaçınılmaz bir gerçek olduğunu kabullenip her kapı, telefon çalışında buruk bir sevinçle yüreğim ağzıma mı gelecek? Dostlar göçüp gittiğinde en yakın dostum bir uzaktan kumanda mı olacak? Kuru kalabalığı bile özler mi olacağım?

Belki de bunları düşünmek için kafa patlatmaya, zaman harcamaya değmeyecek kadar çabuk akıyor zaman.

Oluruna, akışına bırakmak doğru gibi geliyor.

Ne de olsa Tanrı’nın birer romanıyız hepimiz. Bırakalım o yazsın.

Yalnızlık acil durumu için şimdiden alınacak en güzel tedbir dostların, arkadaşların, hatta ve hatta geçmişte kalmış sevgililerin bile kalbini kırmadan, kalp kırılmışsa gönül alarak seyr-ü defa etmek hayat denen E-5 karayolunda...

Çünkü bazen en ummadık anlarda ummadığı kişilerle güzel paylaşımlara girebiliyor insan…

Kah eski sevgili arkadaşın oluyor yardımına koşuyor, kah yedi kat eller seninle üzülüp seninle seviniyor…

Hayat daha çok şans veriyor insana kimsenin Ah’ını almamışsan eğer

Romanda kötü sürprizler olmuyor doğru işler yaptığına inanıyorsan eğer…
Ve çekilmez, zordur denilen yalnızlık sana hafif geliyor kalp kırmamışsan eğer…


Yasemin Uludoğan
yaseminabla@hotmail.com




Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>