Mission
"Görevimiz Tehlike, adını miras aldığı 70’li yılların efsanevi dizisinden yalnızca 2 şeyi ödünç aldı..." Talip Ertürk'ün yeni yazısı.
Mission
Görevimiz Tehlike, adını miras aldığı 70’li yılların efsanevi dizisinden yalnızca 2 şeyi ödünç aldı: Meşhur tema müziği ve bir hamlede kimlik değiştirmeyi sağlayan maske espirisi. Üçüncü filmin karşımıza geldiği bu günlerde, Görevimiz Tehlike’nin sinema dünyasında kendi geleneğini yarattığını söylemek güç. İlk film De Palma sağolsun, şahane bir casus filmi olarak kalbimizi kazanmıştı ve başarısı zekice yazılmış senaryosuna dayanıyordu. İkinci filmde dümeni devralan John Woo, her zaman yaptığı gibi senaryoyu boşverdi ve stilize aksiyon sahneleriyle seriyi başka bir noktaya taşıdı. Üçüncü film ise iki filmin ortasında duruyor. Bir yandan sırtını senaryosuna verirken, diğer yandan gösterişli aksiyon sahnelerinden de vazgeçemiyor. Henüz ilk filmini çeken J.J. Abrahams, selefleri gibi sağlam bir üsluba sahip olmadığından film de iki yönde gidip gelmiş. Ne akılda kalan görkemli bir aksiyon sahnesi var ortada, (sayısız benzeri olan köprü sahnesi bir parça öne çıkıyor yalnızca) ne de seyircisini şaşırtmayı beceren usta bir bir senaryo. Üstelik Tom Cruise üç filmin en kötü oyununu veriyor.
Matador
James Bond Pierce Brosnan’ın bu halini görse ne derdi? Ünlü aktör, James Bond serisini bırakmasına vesile olan filmi Matador’da, soğukkanlı bir tetikçiyi canlandırıyor. Ama ne tetikçi. Her türden kadına zaafı olan, alkolik ve ağzı bozuk bir katil. Kirli sakalları, boynundaki altın zinciri ve sevimsiz çizmeleri de cabası... Brosnan’ın başrolü Greg Kinnear’la paylaştığı bu zıt karakterler komedisi, bu yıl izlediğimiz en komik film desek yeridir. Greg Kinnear tipik bir Greg Kinnear karakteri olan Danny Wright’ta çok iyi. Ancak Pierce Brosnan anti-James Bond Julian’da rol arkadaşına fark atıyor kesinlikle.
Anne ya da Leyla
Nezih bir semtte babası ve dadısıyla birlikte yaşayan 10 yaşındaki Kerem, yıllardır haber alamadığı annesinin yokluğu nedeniyle derin ruh sarsıntıları yaşamaktadır. Sonunda dadısından annesine ait olduğunu öğrendiği bir fotoğraf alan Kerem, babasının ilgisizliği karşısında evi terk edip, Beyoğlu'nda annesini aramaya başlar. Ancak kaybettiklerini Beyoğlu'nda arayan tek kişi küçük Kerem değildir. İstanbul'un bu görkemli ama köhne semti, Mecnun adındaki bir gencin Leyla'sını da saklamaktadır… Yönetmeni Mesut Uçakan’ın deyimiyle bir arayış öyküsü olan Anne ya da Leyla, türkücü ve arabeskçileri buluşturan oyuncu kadrosuyla, haftanın en nostaljik filmi. Bize 80’lerin Burhan Çaçan’lı türkücü filmlerini hatırlatıyor…
Talip Ertürk
terturk@gazetevatan.com
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Kaslar İçin Egzersiz Programı ”
“D –Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festival”
“47. Altın Portakal Film Festivali Sonuçları”
“Bendeniz’in Albüm Lansman Konseri Büyük İlgi Gördü!”
“Maske Alerjisi Belirtileri Nelerdir?”
“Annelere En Özel Hediye Leone Di Flume’den ”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32