Eskiden annem bize hikayeler anlatırdı. Hepsinin sonunda alınacak bir ders olurdu. Kendimizi koruyalım, güçlü olalım, akıllı olalım, uyanık olalım diye genelde birbirini kandıran insanlar üzerine olsa da hikayeler bazen de iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir evlat olma üzerine olurdu. Ben çok severdim bu hikaye saatlerini, kendi küçücük dünyamda hayallerimde yaşatır büyütür, oyunlar çıkarırdım onlardan. Bir tanesini hiç unutmam, dini bir hikayeydi, bilirsiniz belki hani babasına kötü davranan oğlun, evlatlarından da aynısını görmesiyle ilgili. Ben çok inanırım ne yaparsak onu yaşayacağımıza, belki de ondan , öyle yer etmiş ki bu hikaye aklımda hep “Hayırlı evlat “olmaya çalışırım, başarabildiğim kadar…
Annesini çok sevenin ya da çok “çektirenin “ kızı olur derlermiş eskiden. Kendi yaptıklarını kızından görürmüş. O kadar çok gördüm ki örneklerini, iyice inanıyorum artık bu söze !... Öyle de olması gerekiyor belki, hani o hakkı ödenmeyecek, eli öpülesi annelerimizin gözyaşları var ya, hani bile bile üzüyorsa insan annesini, evladından da aynısını görmeli ki, anlasın yaşattıklarını. Bir evlat yakıyor çünkü insanın içini, başka hiç kimsenin gücü yetmiyor…
Ben çok düşkünümdür aileme, zaten hem yüzüm, hem huylarım benzemiş anneme. Hep derim tırnağı kadar “anne” olabilsem bana yeter diye. Anne deyince fedakarlık, anlayış, özveri, sonsuz, koşulsuz bir sevgi geliyor değil mi aklımıza, işte öyle olmalı anne dediğin ! Yavrusu kaç yaşında olursa olsun, onu koruyan, seven, saran olmalı, dayanacağı güç olmalı. Olmalı, olmalı anne çok şey olmalı da peki ya evlatlar ? Evlat da annesine, babasına layık olmalı, onları kırıp incitmemeli. Yaşlı, yaralı yüreklere darbeler indireceğine onları hoş tutmalı. Yaş ilerledikçe öyle hassas oluyorlar, öyle alıngan oluyorlar ki onları gücendirmemek için extra çaba sarf etmemiz gerekirken sırf kendi isteklerimiz için onları ezip geçmek reva mı ?
Ben hiç “önce ben “ demedim, hatta kendimi listeye bile alamadım yıllarca, hep ailem dedim, eşim dedim, şimdi de çocuğum diyorum, pişman mıyım ? Hayır ! Ailenin joker elemanı, herkese hizmet eden, herkesin işlerine koşturan, çocuklara bakan, onların ödevlerinden banyolarına her şeyleriyle ilgilenen oldum. Evliliğimi, işimi, mesleğimi, resim,şiir çalışmalarımı da dengede tutmayı , kendimi paspas etmeden herkesle ilgilenmeyi de öğrendim olgunlaştıkça. Bir şey lazım olursa bana derler, bir şey alınacaksa, getirilecekse, götürülecekse, yapılacaksa… Hele de anne- babamın bir ricasını tabir-i caizse “emir telakki ettim” ama severek yaptım, severek, gönülden yapıyorum.
Bazen söylendiğim, sızlandığım da oldu tabii ama onlara değil, beni kullanmaya çalışanlara, öyle çok ki maalesef, …Ben hep hayırlı evlat olmaya çalıştım, umarım başarıyorumdur, arkadaşlarımın hep özendiği, dünya tatlısı bir aileye sahipken, böyle bir şansla doğmuşken niye başka türlü davranayım ki. Beğenmediğim, üzdüğüm, inatlaştığım dönemlerde oldu tabii ama yaşıtlarımdan çok daha çabuk olgunlaştım bana yaklaşımları sayesinde. Hep sevgiyle, hep destekle ,hep saygıyla…
Genç kız olmaya başladığımız ,yeni yetme dönemlerimizde de annem en iyi dostumdu,hatta arkadaşlarım, dostlarım ailelerinden çekinirler, gelip anneme anlatırlardı yaşadıkları güzel ve sıkıntılı dönemleri.Onlara da bir arkadaş gibi yaklaşır, kendilerini yalnız hissedip “kötü “ye yönelmelerini engellerdi. Benim çoğu arkadaşımın anne-babası ayrıydı.İlgisiz, sevgisiz büyüyenler de çoktu,ailesiyle arasında uçurumlar olan da. Oldum olası da sorunlu tipleri sevmişimdir ! Annesi akıl hastası olan arkadaşım da vardı, babası alkolik olan da. Benim ailemi, düzenimizi görüp ne çok imrenirlerdi. Hepsine kucak açarlar,sevgiyle yaklaşırlardı.Hala görüştüğüm arkadaşlarım sevgiyle bahseder o günlerden, kıvanç duyarım.
Umarım çoğunuz da benim kadar şanslısınızdır, umarım benim gibi ailenize değer veriyorsunuzdur. Maalesef son günlerde çok üzücü olaylara şahit oluyorum. İnsanlar çok pişman olacakları gibi davranıyorlar, ailelerine karşı kırıcı ve anlayışsız oluyorlar, ne kendi çocuklarına anne- babalık yapabiliyorlar, ne ailelerine karşı iyi birer evlat olmaya çalışıyorlar. Kimisi kendi hayatım deyip geride kalacakları umursamıyor bile, kimisi günlerce ne arıyor, ne soruyor, kimisi işi düşmeden evine bile uğramıyor.
İş ,para ,aşk hepsi geçici…Keşke asıl önemli olanın aile olduğunu anlasalar, keşke gençliğin, güzelliğin, paran olmadığında yanında hiçbirinin olmayacağını anlasalar, keşke anne- babanın gidince geri gelmediğini , sağlıklarında onların yanında olmak gerektiğini anlasalar…
Yazımın başlarımda dediğim gibi bir şekilde yaşattıklarını yaşıyor insan. İster yüce adalet deyin, ister enerji, ister başka bir şey. Anne- babamıza nasıl davranıyorsak, çocuklarımız da bize öyle davranacak, bu değişmez !... Sevgiyle kalın,
Beyza Başar Özbay
beyzabasar80@yahoo.com
BEYZA BAŞAR