EŞCİNSELLİK HASTALIKLI RUHLARIN MI TERCİHİDİR?
Her zamanki gibi günlük gazeteleri okurken bir bakıyorum Vatan Gazetesi köşe yazarlarından Reha Muhtar köşesinde son derece hassas bir konuya değinmiş. Gazeteci, yazar Ahmet Tulgar’ın katıldığı bir TV programında başına gelenleri yazmış. Konu ile ilgili olarak sevgili Reha Muhtar’ın köşesinde yer verdiği TV programının yazıda anlatılan bölümünü fikir sahibi olmak için izledim. Ne yazık ki bir Psikoterapist olarak ‘Yazıklar olsun’ demeden yapamadım. Neye ve kimlere mi?
Programın bayan sunucusu ve yılların magazin muhabiri, Suna Üçkarışoğlu, programda Ahmet Tulgar’ın yayına davet edilmeden önce yayına bir psikoloğun katılmasını istemediğini açıkça belirtiyor. Ardından da ‘biz psikolog bağlamayın dedik ama ‘reji’ bağlamış’ diyerek yayına bağlanan psikoloğu Ahmet Tulgar ile karşı karşıya getiriyorlar. Öncelikle Suna Üçkarışoğlu’na yazıklar olsun diyorum. Sonrada yayına katılan klinik psikolog olduğu söylenen adama. Gerçekten üzücü. Tüm bu tartışmalar belki yapılırken adı geçen TV programının ya da kanalın adı daha çok duyuluyor. Ancak ne varki ben bu tür yayınlar ve kişilerin yaptığı işlere onlar adına utanıyorum. Ayrıca insanları ‘horoz dövüşcüsü’ gibi karşı karşıya getiren programcılara da hatrılatmak istiyorum. Sizden sadece horoz dövüşcüsü olur. Başkada birşey olmaz.
Programda yayına canlı telefon bağlantısıyla bağlanan psikolog, stüdyoyu terk eden Ahmet Tulgar’ı cinsel tercihinden ötürü, ‘Eşcinsellik hastalıklı ruhların tercihidir’ diyerek aşağılamaya çalışıyor. Oysaki bana göre mesleki anlamda en çokta kendisini aşağılıyor. O psikoloğa, her ay dünyanın değişik yerlerindeki önemli konferanslara katılan genç bir psikoterapist olarak belirtmek istiyorum, bilmiyorsa o psikolog ve onun gibiler öğrensinler! ‘Eşcinsellik bir hastalık değildir’. ‘Hastalıklı ruhların bir tercihi’ hiç değildir. Nasıl mı?
Psikolojinin ve en önemli psikoterapi tekniği olan Psiknalizin kurucusu Sigmund Freud eşcinsellik ile ilgili birçok saptamasında, eşcinselliği, Oedipal dönemdeki çocukluk karmaşasının ileriki yaşlarda karşımıza çıkan bir uzantısı olarak tanımlarken, Fransız düşünür ve psikanalist Lacan ise eşcinsellik ‘sadece bir hal ve durum olarak tanımlanır’ demiştir. Yine son yılların en önemli düşünürlerinden olan ünlü felsefeci Michel Foucault ise eşcinselliğin sosyal çevreden etkileşim ile büyük ilgisi olduğunu söylemiş ve ‘sosyal konstrüksiyon’ teorisini ortaya atmıştır. Kısacası hiç birisi ‘eşcinsellik bir hastalıktır’ dememiştir.
Konu eşcinsellik olunca sıralayacağım daha birçok fikir adamının bilimsel görüşü var hiç şüphesiz. Ne var ki sanırım eşcinselliğin bir hastalık ya da hastalıklı ruhların tercihi olmadığını anlatmak için sıraladğım fikirler anlamak isteyene yeter de artar bile.
Dünyanın ilerlemiş ülkeleri neleri tartışıyor, biz neleri tartışıyoruz? Dünyanın ilerlemiş birçok ülkesinde özellikle İngiltere’de ırkçılık (racism), cinsiyet ayırımcılığı (sexism), gibi ayırımcılıklar büyük bir suç. İspatı halinde hapis cezası var. Peki ya bizim ülkemizde?
Avrupa’ya bir kaç saat uzaklıkta olan Türkiye Avrupa Birliğine bu şekilde mi girmeye çalışıyor?
Lütfen artık biraz düzeyli olalım. Farklı renkleri ve tercihleri kabul edelim. Herkes ve herşey bizim gibi olmadığında saldırganlaşmayalım. Reyting gerçeğide olsun. Birileri ses getirmek isteyen programlarda yapsınlar. Ancak ucuzlamadan. Düzeysizleşmeden!
Ayrıca eşcinseller başka gezegenlerden değil. Freud’un homofobi ile ilgili de çok güzel bir saptaması var. Ünlü düşünür şöyle diyor; ‘Kimki homoseksüellere karşı korkuyla, fobiyle yaklaşıyor işte onlarda homoseksüellik ve homoseksüel olmak adına bilinçaltlarında çözülmemiş bir takım düşünceler var demektir’ diyor.
Şimdi burdan sormak istiyorum yayıncılık yaptığını sanan programcılar ve reyting uğruna programa Ahmet Tulgar istemediği halde psikolog katılmasını sağlayan yayıncılar eğer ertesi gün gazetelerde Ahmet Tulgar’ın kendine bir zarar vermesi (intihar girişimi gibi...) ile ilgili bir haber okusalardı, aldıkları reytingler ile vicdanlarını rahatlatabileceklermiydi? Ya da bu sorumsuzca tutumun hesabını kim verecekti? Hırsları mantığını aşarak, insanların özel yaşamları üzerinden pirim yapan kişiler bazen kantarın topuzunu kaçırabiliyorlar. Ancak günün birinde çok pişman olacağınız bir olayla karşılaşırsanız bozulan ruh sağlığınızı o yayına katılan psikoloğun düzelteceğini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz...
Travestilere Yolda Yürürken Para Cezası
Sanırım artık İstiklal caddesinde yolda yürüyen travestilere belli bir miktar para cezası kesilecekmiş. Ben bu konunun muhatabı yetkililere sormak istiyorum, günün birinde sizlerinde çocukları travestizm ile ilgili eğilimler içerisinde olurlarsa aynı şey onlara da yapılsın ister miydiniz? Lütfen bu toplumda aldığınız kararları ve verdiğiniz mücadeleleri ‘nasıl olsa benim başıma gelmez’ diyerek sorumsuzca uygulamaktan kaçının. Sonuçta travestilerin içinde bulundukları saldırganlığın ya da eşcinsellerin ruhsal bunalımlarının sorumlusu biraz da toplum olarak biz değil miyiz?
Bu arada yazımın son bölümünde sormak istiyorum. Açık yüreklilikle eşcinselliklerini, lezbiyenliklerini korkusuzca açıklayan efsanevi isimlerden olan Virginia Woolf acaba hasta mıydı? Peki ya Oscar Wilde? Ya Florence Nightingale, dünya tiyatrosunun en önemli isimlerinden olan William Shakespeare? Rock Hudson? Sonra eşcinselliğini gururla açıklayan ve bir erkekle evli olan İngiliz Kraliyet ailesi tarafından ‘Sir’ ünvanı ile ödüllendirilen Elton John hastalıklı ruhunun kurbanı mı?
Yüzyıldan fazla bir süre önce bile hastalık olarak ve hasta ruhların tercihi olarak kabul edilmeyen eşcinselliğin ülkemizde günümüzde bu şekilde algılanması ya da birileri tarafından kabul ettirilmeye çalışılması gerçekten çok üzücü. Hem bu konudaki önyargıları olan meslektaşlarım adına utanç verici, hem de bu tür programları yaparak bu görüşlerle insanların beyinini yıkamaya çalışan kişiler adına utanç verici. Önemli olan sizinle aynı renkte olmayan insanları kabul etmek. Aynı cinsel tercihte olmayanları...
Umarım bu utanç verici tablolar ülkemizde artık yaşanmaz. İşinin ehli olmayan kişilerde kaderin bir cilvesiyle yapmaya çalıştıkları mesleklerini ya ahlaklı ve etik kurallar çerçevesinde yaparlar ya da bırakır başka işler yaparlar... Belkide ilerlemiş ülkelerin sırları burda yatıyor. Haysiyetsizce bir işi yapmak yerine, haysiyetlice istifa ediyorlar...O da birşey. Siz ne dersiniz?
Tüm insanlık adına, haysiyetli yarınlara ve toplumlara!
Bir kez daha yazdıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık. Hoşçakalın. Mutlu Kalın. Bu arada unutmayın her hoşçakal bir merhabadır aslında!
Çağatay Öztürk
oztuc@aol.com
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER