KÖŞE YAZILARI | ÇAĞATAY ÖZTÜRK

Konuşmak bir ihtiyaçsa susmak sanattır

"Ne düşündüm biliyormusunuz? Biz insanların birbirimizden önce, köpeklerden hem de sokak köpeklerinden öğreneceğimiz öyle çok şey var ki!" Çağatay Öztürk`ün yeni yazısı...
 
   
 
 
     

‘Konuşmak bir ihtiyaçsa susmak sanattır’
Bu insanlığa da hayvanlığa da yakışmadı.


Bahar güneşini doyasıya yaşadığımız bu günlerde köpeklerim Zeyna, Clara ve Roxy İle özgürce, parklarda dolaşmak ve koşturmak istiyorum. Ben önde onlar arkada, bazen onlar önde ben arkada. Sonra o sırada, parklarda başı boş dolaşan semtin sokak köpekleriyle selamlaşmak, onları da oyun halkamıza almayı her zamankinden daha fazla arzuluyorum.

Yine o günlerden birini yaşamak üzere köpeklerimle parka gitmiştik ki bir baktım köpeğim Zeyna kendinden en az beş kat büyük olan sokak köpeğine havlamaya başladı. Zeyna hav dedi, sokak köpeği hav hav dedi. Zeyna hav hav hav deyince sokak köpeği sustu ve sesini çıkarmadı. Ben ise onları ürkütmeden izledim.

Ne düşündüm biliyormusunuz? Biz insanların birbirimizden önce, köpeklerden hem de sokak köpeklerinden öğreneceğimiz öyle çok şey var ki! Ancak ne acıdır ki bir çok kişi bu ayırımın farkına varmadan sadece hayvanların karnını doyurmayı ya da temel ihtiyaçlarını karşılamayı çok büyük meziyet sayıyor ve birbirlerine ders vermeye çalışıyorlar. Amacım ne kimseye ders vermek ne de kimseden ders almak. Ancak bir kez daha ısrarla vurgulamak istiyorum. Artık kendinizi değil önyargıları yok edin. Kimileri benim köpek sevgimi eleştiriyor. Benim onların emeğine duyduğum saygıyı göz ardı ederek benim köpeklerime olan emeğimi hiçe sayıyorlar. Oysaki büyük haksızlık ediyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, ve hayvan barınaklarının bugünkü durumunun bu şekilde olmasının altında da işte bu önyargılı tutumun çok etkisi var.

Türkiyede yıllar sonra yeniden yaşamaya başladığımda Türkiye’deki barınaklardan haberdar değildim. Sanatçı dostum, çok değerli arkadaşım Leman Sam sayesinde haberdar oldum Türkiye’deki barınaklardan. Ancak o sıralarda tesadüfen girmiş olduğum bir petshop’taki ilk köpeğim Zeyna’nın yüz ifadesi ve mahsumiyeti içime çok dokunmuş ve onu hemen satın almıştım. Barınakları biliyor olsaydım asla böyle birşey yapmazdım bunu itiraf etmeliyim.

Bundan 12 yıl önce yaşamak için yurt dışına gittiğim dönemlerde barınak kavramından henüz haberdar değildim. Döndüğümde ise köpek alınabilecek tek yerin pet shop’lar olduğunu sanıyordum. Oysaki ne kadar yanlış düşünmüş ve yeterince araştırmamışım. Peki ne yapsaydım ilk köpeğim Zeyna’yı pet shoptan aldığım için terk mi etseydim? Elbetteki hayır! Kim ne derse desin, Zeyna nereden gelirse gelsin Zeyna hayatımın vazgeçilmez bir parçası artık.

Bir gece radyo programım için evimden telefonla canlı yayına beraber bağlandığımız sevgili dostum Leman Sam sayesinde Yedikule Hayvan Barınağından haberdar oldum. Ertesi gün barınağın web sitesine baktığımda Clara’yı görünce dayanamadım. Soluğu barınakta aldım. Yine Leman sayesinde barınağın yöneticisi sevgili Meral ile tanıştım. Meral son derece örnek bir hayvansever. Hayvan sevenleri de hayvan sevdikleri için seven birisi. Yeter ki bir ya da birden fazla hayvan bakıyor olun. Nerden geldiğinin onun için bir önemi yok. Barınaktan hayvan evlatlık edinenleri mutlaka ayrı bir yere koyuyordur. Ama insanları hayvanlarını barınaktan edinmedikleri için yargılamayan biri. Hayvanları sevmeniz yeterli onun için. Bana göre örnek bir barınak gönüllüsü ve yöneticisi. Clara’nın hikayesi de böyle. Barınaktan aldığım günden beri hayatımın en büyük rengi Clara.

Gelelim üçüncü köpeğim Roxy’e, Roxy İrlanda Seteri bir köpek. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir köpek cinsi. Clara’yı evlat edindikten sonra aylarca Roxy gibi bir İrlanda Seteri cinsi köpeğim olsun istedim. Allerji sorunum olduğu için bu cinsi özellikle tercih ettim. Hem büyük cins bir köpek istiyordum hem de tüy sorununun beni sağlık açısından etkilemesini istemiyordum. Bu nedenle aylarca tüm barınakların web sitelerine baktım. İnternet sitelerini taradım. Ama bu tür ya da bu türe yakın bir köpek cinsine barınaklarda rastlayamadım. Sonra misyonlarını saygıyla takdir ettiğim bir köpek çiftliğinden çok az bir rakam ödeyerek (çiftliğin amacı bu köpek neslinin türünü en iyi şekilde korumak, para kazanmak değil) Roxy’i aldım. Şimdi üç köpeğim ile son derece mutluyum. Nerede bir köpek görsem, kedi görsem nerden geldiğini ayırt etmeksizin sever okşarım. Çünkü sevgide hiyerarşi olmaz. Sevgide sınır olmaz dahası sevgide yargı da olmaz. Bir köpeği ya da bir çocuğu ya da bir çiçeği nerden geldiğine bakmadan severim. Bir çocuk benim için çocuktur. Bir çocuğu sadece sokak çocuğu olduğu için kafasını okşamak istemem ben. O zaman bunun adı acımak olur. Çocuk olduğu için o mahsumiyeti ve saf dünyasını onun çocuk oluşunu severim. Bir çocuk lüks bir semtin yalı dairesindeyse varlıklı bir ailenin çocuğuysa o çocuk nasıl olsa varlıklı dolayısıyla şanslı deyip o çocuğu sevmek, okşamak istiyorsam buna da engel olmam. Alabildiğine taşsın isterim duygularım. Ben köpekleri köpek, kedileri kedi, çocukları da çocuk oldukları için severim nereden geldiklerine aldırmaksızın. Bu mahsum varlıklar ile sevgimi paylaşırken herhangi bir misyona hizmet etmenin kaygısını da taşımam.

Şimdi burdan benim köpek sevgimi yargılayanlara sormak istiyorum: Benim köpeklerim sokak köpekleri değil diye benim sevgim sahte sevgimi? Olmadı! Haksızlığın bu kadarı insanlığa da hayvanlığa da yakışmadı. İşte onun için diyorum köpeklerden öğrenecek çok şeyimiz var diye. Ben hav diyorum diye siz hav hav demeyi eğer bir meziyet sayıyorsanız size söyleyecek bir çift sözüm var: ‘Konuşmak bir ihtiyaçsa, susmak sanattır’.

Hoşçakalın, Mutlu kalın ve yargılaryıcı bir tutumdan uzak kalın. Bırakın insanlar hayvanları diledikleri gibi sevsin. Sevgiyi şekillendirmeyin. Zira herkesin sevgiyi yaşama biçimi farklıdır. Dünyanızı artık biraz genişletin. O dar çerçeveden çıkın. Sokakta herkesin elinde bir köpek ya da kedi olsa fena mı olur? O zamanda yargılarmısınız insanları bu köpekleri kedileri sokaktan almadınız , dolayısıyla siz kedi köpek sahibi olamazsınız onları sevemezsiniz diye. Kurumların sorumluluklarını insanlara yüklemeyin. Medeni ülkelere şöyle bir bakın. Bilmiyorsanız öğrenin. Bilmemek ayıp değil. Ben barınakları bilmiyordum ama öğrendim. Ayrıca bilmediğimi sizlerle de paylaştım.Ancak ne varki sanırım işin acısı: bilmediğini bilmemek galiba. Umarım siz onlardan olmazsınız.

Çağatay C. Öztürk
Psikoterapist
oztuc@aol.com


ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>